Kürsü - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

Diyalog uzun ince bir yol

Üzerinde tartışmaların çıktığı bir kavram dinlerarası diyalog. Taraftarlarına göre küreselleşmeyle birlikte dinler ve kültürlerarası diyalog kaçınılmaz, üstelik de zaruri; muhaliflerine göre ise bir çeşit misyonerlik faaliyeti. Geçtiğimiz hafta İsveç’te dünyanın dört bir tarafından akademisyenler ve din adamları dinlerarası diyaloğun geleceğini tartıştı. Sonuç, diyalog lüzûmlu, mesafe alındı fakat gidilecek daha çok yol var.


‘Dinlerarası diyalog” son dönem Türkiye gündemini en çok işgal eden konulardan biri. Aslında konu teolojik ve muhatapları dinî çevreler olmasına rağmen siyasî arenada süren savaşların argümanlarından biri oldu. Bazı gruplar “Kiminle neyin diyaloğunu kuracağız?” diyerek dinlerarası diyalog çalışmalarını “misyonerlik” olarak değerlendirirken, birtakım çevreler de gerçeklerle bağdaşmayan rakamlarla abarttıkları misyonerlik çalışmalarını dinlerarası diyalog faaliyetlerinin bir sonucu olarak takdim etmeye çalıştı. Türkiye’de bu tartışmalar sürerken geçtiğimiz hafta boyunca İsveç’te dünyanın değişik bölgelerinden gelen akademisyenler, din adamları ve politikacılar dinlerarası diyaloğun geleceğini tartıştı.

Gelecek nesiller için bu organizasyonu yaptık

Göteborg Üniversitesi’nde bir araya gelen taraflar diyaloğun gerekli olup olmadığından tutun da nasıl ve kimlerle yapılması gerektiğine kadar değişik konularda görüş alışverişinde bulundu. Zaman zaman görüş ayrılıkları ortaya çıktı, tansiyon yükseldi, zaman zaman da üzerinde ittifak edilen ortak paydalarda uzlaşıldı. İttifak edilen noktaların çokluğu katılımcıların belli konularda hemfikir olduğunun işaretiydi. Aslında bu toplantılarda birçok kesim başka din temsilcileriyle ilk kez bir araya geldi, aynı masa etrafında fikir teatisinde bulundu.

Dinlerarası diyalog toplantısının İsveç’te organize edilmesi aslında toplantının içeriğiyle tezat görünebilir. Çünkü söz konusu ülke Kuzey Denizi’ne yakın küçük bir devlet. Ne siyasî ne de dinî çatışma merkezi. Organizasyon komitesini dinlediğinizde bu küçük ülkenin gerçekte ne kadar büyük düşündüğünü görüyorsunuz. Aslında toplantının ev sahibi İsveç tam anlamıyla seküler bir ülke. Din, devlet düzeninde ve sosyal hayatta resmî olarak yer almıyor. Sokaktaki insanların ilk bakışta dinle ilgileri olmadığı da ortada. Böyle bir ülkenin dinlerarası diyalog toplantısı düzenlemesi toplantının kendisi kadar ilginç. Bir bakıma İsveç kendi geleceğini şekillendirmeye çalışıyor.

Diyalog Batı toplumu için zaruret

Aynı zamanda İsveç’in İstanbul Başkonsolosu ve toplantının ev sahibi olan Ingmar Karlsson’a göre, bu toplantıyı organize ettiler çünkü İsveç’in geleceğinde mülteciler ve farklı dinler önemli rol oynayacak. Ülkesinde 180 milletten 222 ayrı ırkın yaşadığını belirten Karlsson’a göre, mültecilerin nüfus artış oranı göz önüne alınırsa İsveç’te Hıristiyanlık dışında farklı dinler de yakın zamanda etkili hale gelecek. Bu dinlerin müntesiplerinin önemli roller üstleneceğini vurgulayan Karlsson, Kültürler Arası Diyalog Platformu (KADİP) tarafından geçtiğimiz yıl Mardin’de düzenlenen toplantının devamı olarak böyle bir organizasyona giriştiklerini söylüyor: “KADİP’in gerçekleştirdiği organizasyon bize ilham verdi. Bu toplantılar serisinde ülkede bulunan tüm din temsilcilerini, büyüklüklerine bakmadan davet ettik. Günlerce aynı masa etrafında sorunları tartışıyorlar. Bu birlikte yaşamayı sağlamamız açısından hayati öneme sahip.” Toplantının organizatörlerinden olan ve yerel yönetimde sosyal hizmet uzmanı olarak çalışan Cenap Turunç da aynı vurguyu yaparak, mültecilerin giderek artan etkinliğini dikkate alarak dinlerarası diyalog çalışmaları düzenlediklerini, dinler ve kültürlerarası diyaloğun Batı toplumları için zaruret haline geldiğini söylüyor.

Göteborg Üniversitesi’ndeki toplantılar bir beyin fırtınası şeklinde gerçekleşti. Her din ve mezhebin temsilcisi bir araya gelerek aynı masa etrafında görüşlerini paylaştı, çözüm önerileri sundu. Toplantıda Türkiye’de yaşayan dinî grupların temsilcileri de buluştu. Tartışma konusu dinlerarası diyalog olunca derin görüş ayrılıkları kaçınılmazdı; fakat üzerinde herkesin ittifak ettiği nokta dinlerarası diyaloğun vazgeçilmez olduğuydu. Dinlerarası diyaloğun neden kaçınılmaz bir süreç olduğunu en geniş kapsamıyla Huston Üniversitesi Mülteci Araştırmaları Merkezi Direktörü Prof. Dr. Helen Rose Ebaugh anlattı. Yıllardır Amerika kıtasındaki mülteciler ve onların hayat tarzı üzerine araştırmalar yapan Ebaugh’a göre, dünyada artık tek bir din ve tek bir milletin yaşayacağı alanlar kalmadı ve dünya tam anlamıyla çokuluslu ve çokdinli ülkelerden oluşuyor. Bu sürecin şu anda kırılma noktasında olduğunu anlatan Ebaugh, diyaloğun gerekli olduğunu şöyle açıklıyor: “30 milyonu Avrupa kıtasında olmak üzere bugün dünya genelinde 150 milyon mülteci var. Bunlar gittikleri ülkelere dinleri, kültürleri ve hayat tarzları ile gidiyor. Fakat kitle iletişim araçlarının ve ulaşım imkanlarının ilerlemesiyle dünyada mesafeler fiziki olarak ortadan kalkmasına rağmen zihinlerde daha da derin bölünmelere yol açtı. Bugün aynı metropolde komşu olarak yaşayan ama diğerine ‘öteki’ olarak bakan milyonlarca insan var. Dinler ve kültürlerarası diyaloğu gerçekleştiremezsek birlikte yaşamayı da başaramayacağız.” Prof. Ebaugh yıllardır yapılan diyalog çalışmalarının başarıya ulaşabilmesi için fikri altyapısının sağlam oturtulması gerektiğini dile getiriyor.

“Yön tayin etme aşamasındayız”

Toplantılarda yöntem ve izlenecek politikalar konusunda tartışmalar yaşanması aslında diyalog toplantılarında yıllardır boy gösteren çevrelerin de zihninin tam olarak berrak olmadığını gösteriyor. Gelinen yolun henüz çok yetersiz olduğunu belirten Türkiye Ermenileri Patriği Mesrob Mutafyan’a göre, Türkiye’de diyalog çalışmaları çok geç başladı ve şu anda emekleme aşamasında; “Çünkü ciddi bir güven sorunu yaşanıyor. Gerek toplumun çeşitli kesimleri gerekse devlet birimlerinde çok sayıda yönetici olaya korkuyla ve bir güvenlik meselesiymiş gibi bakıyor. Cesaretli adımları Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı attı, fakat birtakım çevreler kafalarındaki korkuların ardına sığınıp aslı astarı olmayan iddiaları dile getiriyor. Bu yüzden hâlâ olmamız gereken yerin çok gerisindeyiz. Bu yanlış yolda olduğumuz anlamına gelmiyor; ama birtakım nazik oturumların, iyi niyet dileklerinin ötesine geçip bu ülkede yaşayan toplumlar olarak ortak paydalarda buluşabilmeliyiz. Şu ana kadar altyapıyı oluşturmayı başardık ve bu aşamadan sonra yön tayin etmeliyiz.”

Diyalog karşıtlarının dünyayı ve gelişmeleri okuyamadığını düşünen Mutafyan’a göre bu çevreler kendi dar dünyalarında yaşıyor ve diyalog ihtiyacı hissetmiyor. Hatta birtakım Hıristiyan cemaatler bile diyalog çalışmaları yüzünden kendilerine tepki gösteriyor. “Diyaloğa karşı çıkanların inandıkları dini yeterince tanımadıklarını düşünüyorum.” diyen Mutafyan, diyalog çalışmalarını misyonerlik olarak değerlendirmenin haksızlık olduğunu söylüyor. “Bugün 1 milyarlık Katolik dünyasında Vatikan’ın diyalogla ilgili fikirlerini destekleyenleri toplasanız çok küçük bir ekip çıkar. Ayrıca öyle düşünenlerin çıkması da doğaldır. Herkes aynı düşünse diyaloğa ihtiyaç kalmazdı.” diyor. Diyalogla ilgili kafa karışıklığı ve güven sorunu yaşandığına işaret eden akademisyenlerden biri de Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mahmut Aydın. Dinler tarihi uzmanı Aydın’a göre, ‘macun tüpten çıktı ve geri girmesi mümkün değil’ yani diyalogdan dönüş olmaz. Fakat atılması gereken adımlar ve düzenlenmesi gereken noktalar var: “Diyalog evlilik gibidir. Tarafların birbirine güvenmesi lazım. Bence diyaloğa giren tüm kesimlerde bir güven sorunu var. Bunu aşmamız lazım. Ayrıca bizim inancımıza göre dinlerarası diyalog Hz. Muhammed’den (s.a.s.) bu yana var. Fakat şimdi Batı’dan geliyor ve kilise bu işte aktif. Kafalardaki soru işaretleri buradan kaynaklanıyor. Batı’da bu konu çok eski ve planlı projeli gelişiyor. Bizde ise çok alelacele başladı ve bu iş için yetişmiş ekibimiz yok. Her şeyden önce çok iyi dil ve din bilen akademisyenlerimiz yok. Hem kendi dinimizi hem öteki dinleri yeterince tanımıyoruz. Bence Türkiye’de bu konuyla ilgili taraflar bir masa etrafında toplanıp bu işin kaidelerini belirleyerek yol haritası hazırlamalı.”

Diyalogda devlet inisiyatif almalı mı?

Üç gün süren toplantıların belki de üzerinde en çok tartışılan başlıklarından biri ‘diyalogda devletin rol alıp almayacağı’ydı oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın diyalog çalışmalarında inisiyatif alması gerektiğini savunanlardan Kültürler Arası Diyalog Platformu (KADİP) Genel Sekreteri Cemal Uşak’a göre, resmî bir çatı altında diyalog faaliyetlerinin yürütülmesi konu hakkındaki spekülasyonlara son verebilir. “Dinî bir diyalogdan bahsediyorsak burada Diyanet’in inisiyatif alması gerekir.” diyen Uşak’a göre, bu sayede kimse bu çalışmalarda art niyet aramaz. 1996 yılından bu yana sürdürülen diyalog çalışmalarının bugün meyvesini vermeye başladığına işaret eden Uşak, bu aşamadan sonra kültürler ve toplumlar arasında diyalog çalışmalarının da yapılması gerektiğini söylüyor.

“Diyalogda Diyanet olmalı mı?” sorusunun birinci derecede muhatapları arasında olan Diyanet İşleri Başkanlığı Dış İlişkiler Koordinatörü Doç. Dr. Ali Dere’ye göre, dinlerarası diyaloğun sadece dinî konularda değil kültürel ve sosyal alanlarda da kapsamlı bir şekilde yürütülmesi lazım. Bunun için bir üst çatı olmasını faydalı bulan Dere’ye, Galatasaray Üniversitesi’nden Dr. A. Emre Öktem tek bir çatı altında toplanmanın çoğulculuğu kaybettireceği düşüncesiyle karşı çıkıyor. Öktem’e göre, “Koordinasyonu sağlayan bir üst yapı olabilir ama bu kontrol eden olmalı, yöneten olmamalı. Aksi takdirde, sivil toplum hareketi olmaktan çıkar, üstelik devletin inisiyatif alması durumunda entelektüel düello alanı da ortadan kaybolur.”

Türkiye Yahudi Cemaati’ni temsilen toplantılara katılan Yusuf Altıntaş, kurumsallaşmanın olması gerektiğine inananlardan. “Kuramsallaşma ve kurumlaşma sağlanamazsa çay kahve içme toplantılarının ötesine geçemeyiz.” diyen Altıntaş’a göre diyalog tartışmalarının din adamlarının tekelinden çıkartılarak halka indirilmesi lazım: “Dinlerarası diyalogdan amaç dinlerin birleşmesi ya da dinlerin birbirinin yerine geçmesi değildir. Eğer bir grup kendi dinini diğerlerine kabul ettirmek için yola çıkıyorsa bu diyalog olmaz. Dinlerin birbirine yaklaştırılması amaç olarak alınmamalı. Peki ne yapacağız? Farklılıklarımızı bilerek birlikte yaşamanın formülünü geliştireceğiz. Bunu yaparken resmî bir çatının olmasında fayda var. Her ülkede her inancın belli başlı temsilcilerinin katıldığı bir parlamentovari yapı oluşturulabilir. Bu yapılar da UNESCO benzeri bir yapılanmaya bağlanabilir. Ama bu devletler tarafından değil sivil toplum tarafından yapılmalı.”

“Testere olmalıyız”

Peki üzerinde çok tartışılan ve spekülasyon yapılan dinlerarası diyalog nereye gidecek? Bugüne kadar gelinen noktada ne kazanıldı? Bu soruların çok kişinin kafasında olduğunu kabul eden Cemal Uşak’a göre, gelinen noktada taraflar birbirini tanıdı, bilgilendirme/bilgilenme safhası gerçekleşti. Bu safhadan sonra toplumun geniş kitlelerine yayılmasının önünde bir engel yok. Süryani Katolik Cemaati Temsilcisi Yusuf Sağ ise diyalog çalışmalarında gelinen noktanın henüz istenen seviyede yerde olmasa da başarı olduğunu düşünüyor. Sağ’a göre konu hassas, adımların dikkatli atılması lazım. Diyalog çalışmalarına verdikleri destek yüzünden ‘iki arada bir derede’ kaldıklarını belirten Sağ, “İslamî kesimin radikalleri bizi misyonerlik yapmakla, Hıristiyan camianın bazı kesimleri ise Müslümanlarla iş birliği içinde olmakla suçluyor. Oysa dünyanın geldiği noktada dinlerarası diyaloğun alternatifi yok. ‘Gel her ne olursan ol yine gel’ felsefesinin altında ortak paydalarda toplanmalı ve keser olup hep kendimize yontacağımıza testere gibi olup karşılıklı alıp vermeyi denemeliyiz.” diyor. Diyaloğa karşı çıkmanın anlamsız olduğuna inanan Yusuf Sağ, önümüzdeki dönemde sadece İslamiyet, Hıristiyanlık ve Musevilik dışındaki dinlerle de diyaloğa geçilmesi gerektiğini hatırlatarak, “Birileri medeniyetler çatışması tezi ortaya atıyorsa bizim de diyalog çalışmalarıyla medeniyetler birlikteliğini geliştirmemiz lazım. Dünyanın gittiği yönde başka çözüm yolu göremiyorum.” diyor.

Yılın bu mevsiminde günlerin yaklaşık 19 saat sürdüğü Göteborg kenti medeniyetlerin geleceği açısından önemli bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Yemeklerde, panellerde hatta kiliselerde bile değişik dinlerin temsilcileri fikirlerini tartıştı, geleceğe yönelik projelerini anlattı. Yapılan bir beyin fırtınası olduğu için ilke kararları alınmadı belki ama toplantılar sonuçlanıp herkes ülkesine dönerken bütün katılımcıların üzerinde ittifak ettiği bir konu vardı: “Dinlerarası diyalog gerekli ve sokaktaki insan seviyesine indirilmeli, kültürel alanlara da yayılmalı.”



Kaynak: Adem Yavuz Arslan, Aksiyon, sayı: 546

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları Allah'ın inâyetine en büyük davetiye o inâyete tam inanmaktır. Hakikat Damlaları

M. Fethullah Gülen

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu