Kürsü - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

Misyonerlik Yaygaracıları ve Diyalog Süreci

Şu günlerde bir bardak suda fırtına koparma meselesinin her alanda olduğu gibi Kur’an’ın emrine karşı yapıldığı da görülüyor. Bunu yapanlar gayrimüslim değil, kendisini Müslüman olarak gösteren bazı basık sesliler. Yıllarca sıkıştırılmış konserve kutusunun içinde durup en sonunda çeşitli yerlerden dışarı sızan bu kişiler kendi dinine mensup olanlara saldırıya devam ediyor.


Çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi kendinde denemek en tedbirli hareket olur. Yıllarca sivrisinek misali kendi çapında vızıldayan bu insanlar, anlamadıkları, bilmedikleri halde “Misyonerlik” konusuna da el attılar sonunda. Her konuda olduğu gibi bunda da bilmişçesine ahkamlar kesildi. En sonunda gülünç sonuç ortaya çıktı:”Hıristiyanlaşan Türkler asıllarına dönüyor !” Misyoner yaygaracılarına göre yüz binlerce gencimiz dinini değiştirdi, Anadolu’da binlerce kilise ev açıldı kısacası “din” elden gitti. Aksiyon dergisinin yaptığı geniş çaplı araştırmada ise durum tam tersi idi. Türk isimleri taşıyan ve Müslüman olarak nüfusta yerini alan yüzlerce TC vatandaşı, son yıllarda eski dinlerine ve isimlerine geri döndü. Son 88 yılda ise İslamiyet’ten Hıristiyanlığa geçen kişi sayısı ise 2 bin. Hem de bu kişilerin neredeyse tamamına yakınının zaten Ermeni, Süryani, Yahudi ve Rum kökenli olduğu belirlendi.

Dar çerçeveden, işlerine nasıl gelirse olaylara öyle bakan ve gereksiz ahkamlar kesen belirli gruplara göre yüz binlerce gencimiz Hıristiyan olmuştu. Sonunda anlaşıldı ki, bundan menfaat sağlayan rantçılar -her zaman olduğu gibi- bu konuda da atıp tutma yoluna girmişler. Bu yaygaradan en çok iftiraya hedef olan, Müslümanların yürüttüğü “Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü” hareketi oldu. Güya bu hareket misyonerliği yaygınlaştırmış tıpkı AB meselesi gibi, onların yolunda benliğimizi yitirmişiz. Defalarca anlattık, bir kez daha dile getirelim; bize örnek olacak en büyük insan Hz. Peygamber (s.a.s)’dir. O’nun dini yayma metodu tebliğ ve temsil oldu. Her dinden insan ile diyaloga girmiştir. Krallara, emirlere, kabile reislerine mektuplar göndermiştir. Ve onlar da iltifatlar, hediyelerle bu güzel diyaloga iştirak etmişlerdir. Mesela bir papazın elini sıkan Müslüman’a “ajan, kardinal, işbirlikçi…” diye iftira atan dar kapasiteli gruplar acaba Mekke zulmünden uzaklaşıp Habeşistan’ın Hıristiyan kralı Necaşi’ye sığınan Müslümanlara ne diyorlar?  Efendimiz (s.a.s) Mekke’de zulüm gören Müslümanların Hıristiyan kral Necaşi’ye sığınmalarını emrediyor. Hz. Cafer önderliğindeki kafile Habeşistan’da Necaşi ile görüşüyor. Aralarında geçen tarihi diyalog sonucu en güzel hadise gerçekleşiyor : Necaşi Müslüman oluyor. Oraya sığınmak için gittikleri halde kralın onlarla aralarında geçen konuşmalardan etkilenerek Müslüman olması herhalde bazı fitneci ağızları kapatmaya yeter bir örnek olsa gerek. Ve Necaşi vefat ettiğinde Efendimiz (s.a.s) gıyabında namazını kıldırıyor.

Acaba iftiracılar şu an diyalog faaliyetlerini yürüten kardeşlerine attıkları iftiraların kökünün sahabelere ulaştığını biliyorlar mı? Bu yolla Müslüman kardeşine olmadık iftiralar atarak acı azabın habercisi cehennem halkalarını tek tek boyunlarını geçirdiklerini biliyorlar mı? Dini yaymanın, barış içinde yaşamanın başka alternatifi var mı? Varsa buyursunlar, yapsınlar. Ama yok ! İnsan diyalog ile varlığını hissettirir, medenileşir. Bazı dinler ve bazı ülkeler gibi kendimizden olmayanı aramıza almama, diğer dinlerle ve kültürlerle diyaloga geçmeme gibi bir hataya düşersek bedelini çok ağır öderiz. Bakınız çok farklı bir olay geçmiş en güzel asırda : Efendimiz (s.a.s) Medine’ye geldiği zaman Medine bildirgesiyle farklı din mensuplarını diyaloğa çağırıyor, onlarla görüşüp onları koruma altına alıyordu. Münafık bir kişi olan Abdullah b. Übey b Selül adeta çıldırmış vaziyette, hemen Mekke’ye gidiyor ve müşriklerin toplantısına katılıp, “ Bakın, bu adam herkesi yanına çekiyor, yarın sizin için büyük bir tehlike olacak !” diyerek onları kışkırtıyor. Yani o zaman olduğu gibi bu zamanda da bu evhamda insanlar var. Nihayetinde Peygamberimizin : “ Benim adım güneşin doğup battığı her yere ulaşacaktır” ifadesi bizim için bir görev olarak algılanmalı. Bu kadar ibret tablosundan sonra artık insaf etmek gerek. Aksi halde bu karanlık sular helezonuna atlamak için ya menfaat ya da kıskançlık duygularının ağır basması gerekir.

Diğer dinlerle diyaloga girince “onlardan olmuş” olmuyoruz. Hem burada halkımızın aklını karıştıran basık sesli gruplar maalesef aşırıya giderek ayeti yanlış aktarmaya kadar işi bozgunculuğa vurmuşlardır. Maide suresinde ”Ey iman edenler, Yahudileri ve Hıristiyanları veliler  edinmeyin! Onlar birbirlerinin velileridirler. Sizden kim onları kendine veli yaparsa, o onlardandır. Allah zalim toplumu doğru yola iletmez.” buyruluyor. İnsanlara yanlış bilgi olarak buradaki “veli” kelimesi “dost” olarak aktarılmakta. “Veli”den maksat “malik, efendi, üstad, destekçi” anlamlarıdır. Yani ortalığı karıştıranlar :“Ey iman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin !” şeklinde bir aktarım yapmakta. Buradaki anlam ise diğer kültürlerle, özellikle Ehl-i Kitap’la hiçbir ortak paydada buluşma imkanı bırakmaz. Fakat Kur’anda geçen ifade “veli”dir. Yine Maide Suresinde Ehl-i Kitap’tan bir bayanla da evlenilebileceği belirtiliyor. Ayetin bir kısmını okuyup diğerine de hafız olmadığımızı söylemenin bize sağlayacağı hiçbir fayda yoktur.

Diyalog faaliyetini yürüten Müslümanlara söylenen “işbirlikçi, ajan, papaz, kardinal…” gibi ithamlar çok ağır vebal altına sokan sözledir. Ona bakılırsa Orhan Gazi’nin hanımı Bizans tekfurunun kızıydı, Fatih Sultan Mehmed papa ile devamlı görüşür, onlara İslam’ı gösterir ve onların dinini görürdü. Kanuni, Viyana’da Stefandorm Katedraline altın bir küre hediye etti, Sultan Abdülhamid, gayrimüslim olan Japonların “Diyalog Çağrısı”na kulak vererek onlara yardımcı olacak gruplar gönderdi. Onlarda mı işbirlikçilik etti? Yoksa bunları itham eden belirli dar kapasiteli kesimler, bizden bazı tarihi bilgileri mi saklıyorlar acaba?

Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü hareketine bir başka saldırıda, halka kendini sevdirememiş fakat inadım inat diye tutturan bir yerden geliyor. Bu güzide harekete “Her Nemrut’a Bir Musa” adlı bir çalışma ile karşı çıkıyor bu kişi. Güya burada din-milliyet, diyalog karşısında eriyor da onu savunmak lazımmış. Aslında bu bir kenara siz asıl çalışmanın adına bakın ! “Her Nemrut’a Bir Musa” Bu size neyi çağrıştırıyor? Bizim bildiğimiz Nemrut’a Hz. İbrahim gönderilmişti. Hz. Musa da Firavun’a… Bu alakasız başlıklarla halkın kafası karıştırılmış vaziyette. Nemrut ile Hz. Musa’yı ayırt edemeyen bir zihniyet, diyalog ve hoşgörü faaliyetlerine çamura atmayı sahte akademik kariyeriyle sürdürmekte. Bunlara biz bir şey diyemeyiz. Herkes kendi karakterinin gereğini yapar. Zaten Dinler arası Diyalog ve Hoşgörü hareketinin esası : Herkesi kendi konumunda kabul etmektir. Bu iftiracıların da karakteri bu ki gereğini yapıyorlar.

Her ne kadar diyalog faaliyetlerini bu insanlar misyonerlikle bağdaştırsa da açıklamalarımız ve devlet arşivleri bu fikri çürütmüştür. Aslında bu hareket sonucu oluşan güzellikleri araştırmak en iyisi. Nice insanlar var ki bu diyalog sürecinde yanlış yoldan dönüp İslam’a sarıldılar, gerçek İslam’ı tanıdılar. Halen gayrimüslim olanlar ise İran, Suudi stili İslam’ın yerine Müslüman Türk’ün gösterdiği gerçek İslam imajını benimsediler.Tüm dünyada buna rastlamak kaçınılmaz bir durum. Amerika’da, Avrupa’da, Uzak Doğu’da ve nice yerlerde karşılıklı irtibat sonucu topluluklar halinde İslam’a giren insanlar var. Mesela Amerika’da Müslüman olan insanların Türklere verdiği röportajların bulunduğu kitaplar satılmaktadır. Bunları araştırmak gerekir. Zaten ecdadımızdan gelen bir misyondur bu. Onlar asla toprak almak veya ülkeleri zapt etmek için değil, gerçek İslam’ı dünyaya yaymak için uğraştılar. Bu güzellikleri gördükçe insanların çamur atması, saldırması değil destek olması gerekir. Unutulmasın ki, gayrimüslimler her ne kadar hak dini araştırmak zorundaysa biz de onlara o derece anlatmak zorundayız. Tarih en büyük örnek tablosu. Orada kendimize tutunacak bir dal bulsak yeter. Diyalog karşıtları dine, vatana hizmet edenlere saldırdıkları kadar vatan düşmanlarına, din düşmanlarına gereken dersi verseler bugün İslam alemi bu durumda olmazdı. Artık dünyaya açılma vakti geldi geçiyor. Kimse bunun önünü kesemez. Her insan ulaşılması gereken gizli bir cevherdir ve bunlara ulaşılması dinimizin emridir ; gerekli olan bütün yollarla…

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları büyük işlerde yalnız kusurları gören, cerbezelik ile aldanır veya aldatır. Hakikat Damlaları

Bediüzzaman

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu