Genç Adam Analiz

"Dinlerarası Diyalog İhaneti" Kitabının Yazarı: Yanlış yaptım !

Röprotaj'ın tamamını okuduğumuzda , Yazar'ın İlmi delilden yoksun bir şekilde Kitabını 3.şahısların düşüncelerine dayandırdığını ,  ve Fethullah Gülen Hocaefendi'nin hiçbir eserinden alıntı yapmadan "Zan üzerine" yazdığının itirafını okumuş olacaksınız....

 

 

Diyalog faaliyetleri üzerinden yürütülen Fethullah Gülen Hocaefendi ve sevenlerine yönelik karalama kampanyası nicedir gündemden düşmüyor. Tabii dinlerarası diyalog konusu da… Bu kez ifadeler daha da ağır; hatta Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın yazdığı Kur’an Meali, “Kur’an İncilleştiriliyor” türü provokatif haberlere konu oluyor. Tartışmaları alevlendiren gelişme ise Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Sosyolojisi’nden emekli, bugüne kadar 13 kitabı yayımlanan Prof. Dr. Yümni Sezen’in “Dinlerarası Diyalog İhaneti” adlı kitabı oldu.

Müslüman-Hıristiyan diyaloğu üzerine yazılmış iki doktora tezine danışmanlık yapan, diyaloğu gayet İslamî bulup destekleyen bu tezlerin yayımlanması için bizzat aracılık ettiği bilinen Sezen, şimdiye kadar hiçbir kitabına böylesine kışkırtıcı bir isim koymamıştı. Üniversitedeki odasında sorularımızı cevaplayan Prof. Sezen, kitabı yazarken amacının diyalog konusunda bazı noktalara dikkat çekmek olduğunu, herhangi bir düşünceyi ya da temsilcilerini suçlamak olmadığını söyledi. “Kur’an’ı İncilleştirmek” gibi bir ithamı kendisinin asla kullanmadığını hatırlatarak, kitabının başlığının da kastı aştığını belirtti. Kendisine Risale-i Nur’dan yaptığı bazı alıntıların yanlış olduğunu, bir yerde tırnak işaretini kapatmayı unuttuğu için kendi kanaatlerinin Bediüzzaman’ın kanaatiymiş gibi algılandığını aktardık. Kitabın yeni baskısı için bazı tashihler yaptığını ve bunları düzelteceğini söyledi. “İsim değişikliği de olacak mı?” şeklindeki sorumuza şöyle cevap verdi: “Hayır! Para aldı ya da tehdit edildi filan derler. İsim aynen kalacak.”
-Bu kitabı yazma ihtiyacını neden hissettiniz?

Bu kitap bugün ortaya çıkmış değil. Aksiyon dergisi, “Hz. İsa” diye kapak yaptı. Halk sizin içeride ne yazdığınızı, dünyaya tekrar gelişin şahs-ı manevi şeklinde olacağını düşündüğünüzü anlamaz. Bir şey ifade etmek istemişsiniz ama edememişsiniz. Yani bu kapağı yapınca siz Hıristiyan oldunuz, Hıristiyanlığı savunuyorsunuz demiyorum. Ama neyi ifade etmek istediğiniz anlaşılamamış. Anlatamamışsınız. Elbette bunun üzerine kitap yazmış değilim ama kafalarda soru işaretleri doğuran bir haber olmuş. Kafa karışıklığına sebep olmuşsunuz. Bunun gibi görüntülerde çok kötü şeyler oldu. Ayasofya’nın üzerine haç eklenmiş mesela.

-Ayasofya üzerine haç eklenmesi nerede yapıldı?

Fotoğrafı var. (Gösterdiği fotoğrafta Ayasofya’nın kubbesi üzerinde yan yana Hilal, Haç ve Davud Yıldızı bulunuyor.)

-Kaynağı kimdir bilemeyiz, ama bu fotoğraf photoshop programıyla yapılmış. Böyle bir fon ne bir diyalog konferansında ne de diyalogla ilgili bir eserde kullanıldı.

Kullanılmadı mı yani toplantılarda? Neyse ben diyorum ki bir şeyler oluyor. 1957’den beri Nurcu arkadaşlarla beraberim. Zaman zaman risaleleri okudum. İlahiyatta okurken sınıfımda Nurcular vardı. Fethullah Hoca’nın da kitaplarına bakmışımdır. Fakat bana göre anormal bir süreç var. Bu süreç tuhaf bir yere gidiyor. Evham ya da değil. Bunlar evhamsa açıklamaları yapılmalı. Açıklamaları hep Hayrettin (Karaman) Bey yapıyor. O da sadece diyaloğun faziletinden bahsediyor. Evhamımızı giderecek bir açıklama gelmedi.

-Bu kitabın üzerinde ne kadar çalıştınız?

Bir buçuk yıl önce başladım.

-Kitabın dipnotlarında 83 ayrı kaynak var. Bir kısmı Türkiye’de bulunmayan kaynaklar. Mesela Zaman’ın Amerika baskısı ya da bazı İngilizce kaynak eserler. Bunları nasıl takip ettiniz?

İnternet var.

-Ama sizin alıntıladığınız yazıya internet sayfasından ulaşılamıyor. ABD’de basılan o sayıyı o hafta temin etmiş olmanız gerekiyor.

Arkadaşlar temin etti. Getirdiler bana.

-4 Mart’ta Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nda yaptığınız konuşmada kitabı anlatırken, “Arkadaşlar fotokopiler verdi, şu konuyla ilgilen dedi.” dediniz. Bir yerde de “Arkadaşlar şu konuyu da yaz dedi, ama yazmadım.” dediniz. Kimdir bu arkadaşlar?

Okuldan, üniversiteden arkadaşlar… Sen sosyoloji hocasısın bak dediler. Kimliklerini açıklamaya gerek yok. Kimse elini taşın altına koymuyordu. Yanlış hesap Bağdat’tan döner. Bir yanlış varsa dönecektir.

-Bu kadar kısa bir sürede bu kadar geniş kaynağı taramak zor olmadı mı?

İnternet var, dostlarım, arkadaşlarım, yardımcılarım var. 700 sayfalık kitabı yazarken bile bine yakın kaynak kullandım. Ben bunda yanılırsam bir kişi kaybeder. Ne olur, yanılmış olabilirim. İnşallah da yanılmış olurum. Ama yanılmazsam o kötü. Bu süreç Türkiye’yi kötü yollara götürüyorsa, o zaman kötü. İnşallah ben yanlış anlamış olurum. Bir kişinin yanılmasının hiçbir önemi yok. Türkiye’ye ve Müslümanlara zarar gelmesin yeter.

-Kitaba bir başkasının, edisyon anlamında eli değdi mi?

Kaç kişi hem de. Hepsi akademisyen değildi. Doktora tezi sorgulaması gibi soruları bırak. Bana böyle sorular sorma.

-Pek çok mülayim insan bile bu kitaba çok sert tepki verdi. Buna içeriğinden çok kapağın sebep olduğu açık. Kitabın içeriğiyle kapağı da uymuyor. İçinde bir beyin jimnastiği var, fakat kapakta ihanet gibi provokatif bir ifade yer alıyor. Acaba editörlerin etkisi mi oldu?

Evet, başlıkta oldu öyle bir durum.

-Yani ihanet kelimesi size ait değil.

Ona cevap vermeyeceğim. Problem var. Yok değil. Ama burada kullandığım ihanet kavramı şahısları, grupları hedef alan bir kavram değil. Akrabalarım var diyalogcu. Ben şimdi onlara hain mi diyeceğim? Söylediğim şu: Bu yolun sonu ihanete çıkabilir. Ama sen şunu diyebilirsin, ‘yine de sivri olmuş’. Ona da cevap yok...

-Ama ihanet kelimesinin size ait olup olmadığını söylemediniz.

Cevap yok dedim ya. Ama ihaneti hangi manada kullandığımı söylüyorum.

-Peki, siz hiç diyalog toplantılarına gittiniz mi?

Bazı iftarlara gittim. Ama bir diyalog toplantısına gitmedim.

-Herhangi bir Hıristiyan grup tarafından bir diyalog toplantısına davet edildiniz mi?

Hayır.

-Kitabınıza Aydınlık dergisinin sahip çıkmasını yadırgadınız mı hiç?

Bu benim problemim midir? Ne yapabilirim ki?

-Sanki aynı cephede yer alıyormuşsunuz gibi görünüyor?

Sosyolojide beklenmeyen sonuçlar diye bir kavram var. Bu da beklenmeyen sonuç. Ama şunu söyleyebilirsin. “Onların bunu kullanmasını engelleyecek tedbir alsaydın” diyebilirsin. Buna hakkınız var. Ya da devam ettirme dersiniz. Ben de ettirmiyorum zaten. Yedi yere davet edildim, hiçbir yere gitmedim. Ne yazmışsam yazdım, cevabını veren verir. Kötü ellerde ya da dinle ilgili olmayan çevreler tarafından kullanılmasını istemem, ama onu da engelleyemem. Ben samimi bir Müslüman olarak diyalog faaliyetlerinin gelecekte ihanete dönüşebileceği endişesini görerek bu kitabı yazdım. Ümit ediyorum cemaat algılar, sorunları çözer. “Aydınlık” gibi, dinî bir kaygısı olmayan kesimlerin yazdığım şeyleri kullanmasını ben de istemiyorum.

-Anlaşılan diyaloğun özellikle ismine itirazınız var. Dinlerarası dendiği için kızıyorsunuz. Oysa itham ettiğiniz insanlar bu terimi çoktan terk etti. Kültürlerarası veya medeniyetlerarası diyorlar.

Onu devlet değiştirdi. Ama işte cemaat kullanıyor. Mesela Amerika’da Rumi Forumu var.

-Orada dinlerarası diye bir ifade yok. Rumi ismi de mi yanlış?

Tabii ki! Onun ismi Mevlânâ Celaleddin’dir. Rumi’si yoktur. Rum ne demek? Rum diyarında yaşadığı için o adı almıştır. Fethullah Hoca Amerika’da yaşıyor diye ‘Amerikânî’ mi diyeceğiz? Atalarımızın şuursuzluğu olmuş. Söyleyin o ismi değiştirsinler. Ayrıntı gibi geliyor ama önemlidir.

-Kitabınızın dipnotlarında hep üçüncü şahısların görüşlerini aktarmışsınız. Oysa alıntıladığınız kitapların yazarları ‘bunlar benim şahsi görüşümdür’ uyarısını yapmışlar. Buna rağmen onların görüşü üzerine teori geliştirmişsiniz. Biraz fazlaca maksat okuma değil mi bu?

Hayır. Elizabeth Özdalga’nın makalesinde de tartışmalı çok konu var. Ama kimse gidip onu sorgulamadı.

-Ama o “bunlar benim izlenimimdir” diyor.

Benimkiler de izlenim.

-Ama siz izlenimlerin üzerine teoriler geliştiriyor, çok iddialı yorumlar yapıyorsunuz.

Kasıtları, niyetleri ancak Allah bilir. Sosyoloji vakalara bakar. Olaylara, neticelere bakar. Kişilerin niyetini bilemeyiz. Gidişat soru işaretleri doğuruyor ama.

-Fethullah Gülen’le ilgili bütün eleştirileriniz başka eserlerden. Kendi kitaplarından hiç alıntı yapmamanızın bir sebebi var mı?

Kendi kitaplarından diyalogla ilgili olanı var mı?

-Selçuk Camcı ve Kudret Ünal’ın derlediği bir kitap var. Fethullah Gülen’in Konuşma ve Yazılarında Hoşgörü ve Diyalog İklimi diye. Diyalog hakkındaki birinci elden görüşleri bu kitapta var.

Bende bu kitap yok. Orada bunlardan farklı şeyler mi söylüyor?

-Danimarka’da çıkan karikatür krizinin de diyalog faaliyetlerinin bir sonucu olduğunu iddia ettiniz. Oysa diyalog tam tersini sağlamaya çalışıyor. Papanın başbakana gönderdiği mektubu bile diyalogla irtibatlandırıyorsunuz. Mantıklı mı bu?

Ben bunlar diyalog sonucunda oldu demedim. Diyalog sürecinde Gülen’in mektubuyla papanın başbakana yolladığı mektupları karşılaştıralım demek istedim. Diyaloğun papa üzerinde etkisi olmuş mu ona baktım. Gördük ki faydası olmamış.

-Ama Gülen’in görüştüğü papa öldü. Bu yeni papanın da daha radikal olduğu biliniyor. ‘Diyalog faaliyetlerinden zarar gördük, rahatsızız’ diye beyanları oldu.

Bu papayı çok sevdim o zaman.

-Yani Müslüman dünyasıyla Hıristiyan dünyasının herhangi bir şekilde iletişimi olmamalı. Bunu mu söylüyorsunuz?

Tebliğ tabiî ki yapılacak. Diyalog da bunun bir boyutudur. Ama alttan alta Müslümanın tepkisini, dinamizmini zayıflatmayacaksın. Böyle bir üslup çıkıyor. Avrupa’nın istediği nedir bizden? Bu karikatürlerde kışkırtıcılık var o ayrı, ama asıl bizi terbiye etmeye çalışıyor. Ya Üsame gibi radikal olmamızı ya da bu karikatürlere gülüp geçen birileri olmamızı istiyor. İçi boşaltılmış, ehilleştirilmiş insanlar istiyorlar.

-Peki, çözüm olarak siz ne öngörüyorsunuz?

Çözümü uzun. Devlet hatalarından vazgeçecek. Aydın, Müslüman Türk aydını olacak. Türk birliği, İslam birliğine doğru gidecek. O zaman çözüm olur. Bunu diyalogcular engelliyor demiyorum. Böyle bir gevşeklik olursa, tepkimizi kaybedersek bunları yapamayız. Çözüm geniş tabii. Bunu yapmak isterken diyalog çelme takıyor gibi geliyor.

-“Diyalog devletin kontrolünde ve akıllı uslu yapılırsa karşı olmam.” mı diyorsunuz?

Genel olarak diyalog konuşmadır. Diyaloğa karşı olunmaz.

-Diyanet İşleri Başkanlığı da diyalog toplantılarına temsilci yolluyor, organizasyonlara katılıyor. Diyanet de mi ihanet içerisinde?

İhanet kelimesi, diyaneti, cemaati, cemaat başkanını vs. hainlikle suçlamak değil. Bu yol yanlışsa, yanlış gidiyorsa sonu ihanete çıkar. Diyanet de bu yanlışlığı devam ettirirse, bu da o yola çıkar.

-Diyaloğun özellikle Türkiye’de yapılmasından rahatsız gibisiniz. Bu faaliyetler sadece yurt dışında yapılsaydı problem olmaz mıydı sizce?

Tercih edilebilir. Kabul edilebilir bir şey. Daha makul olabilirdi.

-Diyaloga temelde karşı değilim diyorsunuz. Bunun doğrusu nasıl yapılır, yol haritası nasıl olmalı?

Diyalog şartlarını biz belirlemeliyiz, herkesin görüşü alınmalı. Niye bir cemaat üstlenmiş?

-Başka kimse talip olmamışsa ya da bu cemaatin fiziki şartları diyalog ihtiyacı doğurmuşsa?

Bakın size cemaatlerle alakalı problemi anlatayım. 1950’lerde önce din eğitiminin yasaklandığı dönemlerde birileri bu işi götürmüştür. Bazıları imanı yeniden inşa etme görevini üstlendi. Başarılı oldular da kısmen. Ama Demokrat Parti’den sonra bir oluşum meydana geldi. Ve bunlar dediler ki ‘dini biz biliriz’. Genellikle her cemaat dini en iyi bildiğini iddia etmeye başladı. Simdi bu cemaat gelip diyaloğu da biz yaparız diyor. Haklı gerekçeleri olup olmadığı ayrı bir tartışma. Bir kişi üstlenirse herkes ne oluyoruz der. Biz seçersek kimsenin aklına soru işaretleri düşmez.

13.03.2006 Aksiyon



Diyalog faaliyetleri üzerinden yürütülen karalama kampanyaları gündemden düşmüyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Yümni Sezen’in, “Dinlerarası Diyalog İhaneti” adlı kitabı tartışma doğurdu.

Kitabın yazılış süreci ve sonrasında yaşanan gelişmeleri Aksiyon dergisine değerlendiren Sezen, kitabının bazı kesimler tarafından istismar edildiğini söyledi. “Kur’an-ı Kerim’in İncilleştirilmesi” ifadesini kullanmadığını, bu tip tanımlamaların çok tehlikeli olduğunu ifade eden Sezen, “Kitabın kapağı, içeriğinden daha çok tartışma çıkardı. Bazı çevreler başka hesaplar için beni ve kitabımı kullanmaya çalışıyor.” dedi. Kullandığı bazı kaynakları arkadaşlarının kendisine getirdiğini anlatan Sezen, kitaba birçok kişinin elinin değdiğini kaydetti. Kapakla içeriğin uyuşmadığını kabul eden Sezen, “Başlık size mi ait?” sorusunu “Ona cevap vermeyeceğim.” şeklinde cevapladı.

“Diyalog İhaneti” isimli kitabını yazdıktan sonra çıkan tartışmaların kendisini de rahatsız ettiğini, bu sebeple de çağrıldığı birçok konferans ya da televizyon programına katılmadığını belirten Prof. Yümni Sezen bundan sonra da tartışmaların içerisinde yer almayacağını ifade etti. Kitabın hazırlanış sürecinde bazı çevrelerden ciddi destek aldığını belirten Prof. Sezen, “Ekibim var, yardımcılarım var, bana destek olan insanlar var.” diye konuştu. Prof. Sezen, ‘Kitaba sizden başka birisinin edisyon anlamında eli değdi mi?’ şeklindeki soruya da, “Çok kişinin eli değdi. Ama hepsi akademisyen değildi.” cevabını veriyor. Bugüne kadar herhangi bir diyalog toplantısına katılmadığını, herhangi bir yerli ya da yabancı grup tarafından bu organizasyonlarda yer almadığını, dolayısıyla bütün bilgisinin haberler ve bu toplantılarla ilgili yorumlardan ibaret olduğunu anlatan Prof. Sezen, yanılmış olma ihtimalinin olduğunu da belirtiyor. “Kur’an’ı İncilleştirmek” gibi bir ithamı asla kullanmadığını aktaran Sezen, kitabın yeni baskısı için bazı tashihler yaptığını ve bunları düzelteceğini söyledi. Diyalog faaliyetlerinin kafasında oluşturduğu sorulara cevap bulabilmek için kitabı yazdığını dile getiren Sezen, “Aydınlık Dergisi gibi, dinî kaygısı olmayan çevrelerin ya da başka niyetleri olan grupların kitabımı istismar etmesinden rahatsız olur, üzülürüm.” diye konuşuyor. Kitabın içeriğiyle başlığının uyuşmadığı yönündeki soruyu cevaplandıran Sezen şunları kaydetti: “Problem var. Yok değil. Ama burada kullandığım ihanet kavramı şahısları, grupları hedef alan bir kavram değil. Akrabalarım var diyalogcu. Ben şimdi onlara hain mi diyeceğim? Söylediğim şu: Bu yolun sonu ihanete çıkabilir. Ama sen şunu diyebilirsin, ‘yine de sivri olmuş’. Ona da cevap yok.”

Kitabı hazırlarken gerek Prof. Dr. Suat Yıldırım hocayla gerekse de diyalog faaliyetlerini yürüten vakıflarla herhangi bir görüşmesinin ya da tartışmasının olmadığını ifade eden Sezen, Fethullah Gülen’in de diyalogla ilgili bir çalışması olup olmadığını bilmediğini söyledi. ‘İhanet’ kelimesinin de yanlış anlaşıldığını dile getiren yazar, bu kavramı kullanmasındaki amacının diyalog faaliyetlerinin planlandığı gibi sonuçlanmazsa ağır bedelleri olacağına vurgu yapmak olduğunu belirtti.

Zaman, 14.03.2006

Add comment


Security code


Refresh

back to top

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu