Genç Adam Analiz

Esma-ül hüsnâ okuyan bir Katolik

Katolik Üniversitesi profesörlerinden Sydney Griffith aynı zamanda bir papaz. Esma-ül hüsnayı okuyan Prof. Sydney Griffith, Fatiha’yı öğrencilerine öğretiyor.

Önemli bir işi çıktığı için üniversitedeki dersine katılamayacaktı. Bir Katolik olan Prof. Dr. Sydney Griffith, ya dersi iptal edecekti ya da yerine birisini bulacaktı. Aklına, Türk dostu ilahiyatçı Profesör Zeki Sarıtoprak geldi.

Sarıtoprak, o saatlerde müsait oluğunu ancak derse nasıl başlayacağı konusunda bir fikri olmadığını söyleyince Sydney'in cevabı şu oldu: "Fatiha suresi ile derse başla, ben de zaten öyle yapıyorum."

Washington'daki Katolik Üniversitesi'nde kütüphane ile aynı binada bulunan ofisinde ziyaret ettik Sydney Griffith'i. Yetmiş yaşlarındaki profesör, "selamun aleyküm" ile bizi karşıladıktan sonra, yüzündeki yara izlerini işaret ederek, "Siz bir de öbür adamı görün!" dedi. Bu şakadan sonra "sanırım yaşlanıyorum" diyerek, sabah sporunu yaparken düştüğünü anlattı. Sydney Griffith aynı zamanda bir papaz. Kilisede pazar ayinlerini yönetiyor. Fatiha suresini üstünde taşıyan ve onu bir dua olarak Arapçasından okuyan Griffith'in öğrencilerinden bazıları da Fatiha'yı ezberlemiş. Kur'an'ı bilen, surelerini yorumlayabilen Griffith, İslam dünyası ile diyalogun önde gelen isimlerinden biri.

DİYALOG MESELESİ YANLIŞ ANLAŞILIYOR

-Yıllardır diyalog çalışmaları ile iç içesiniz. Sizce mesafe alınıyor mu?

Diyalogdaki esas amaç, din mensuplarının birbirini karşılıklı ve doğru olarak anlayabilmeleridir. Bu hedefe henüz ulaşılabildiğini zannetmiyorum; çünkü açıkça gözüküyor ki birkaç insan bu konuyla uğraşırken diğer çoğu Hıristiyan'ın İslamiyet hakkında güzel düşünceleri yok. Aslında çoğu Müslüman'ın da Hıristiyanlık hakkında doğru bilgisi yok. Son 30-40 senede diyalog çalışması yapanların karşılaştığı zorluklardan bir tanesi, insanların meseleyi yanlış anlama ve yorumlamalarıdır. Diyalog derken, ortak bir anlaşmaya varılacakmış ya da dinler birleştirilecekmiş gibi bir kanaat var. Ben böyle olacağına inanmıyorum; çünkü bu karşı gruptaki birlikteliğe saygısızlık olacaktır.

-Müslüman radikaller mi, yoksa Hıristiyan radikaller mi diyalogun önünde daha büyük bir engel?

Aslında olay radikallere geldiğinde, her ikisi de aynı yolun yolcusu diyebiliriz. Bizim radikallerimize bakıldığında insanlardaki hayat tarzından kaynaklanan, karşı tarafa bir saldırganlık ortaya çıkmakta. Halbuki karşı taraftaki insanın inanışına saldırmak, dinimizin gereği değildir. Hıristiyan inancındaki gerekler; ibadettir, yaratıcının isteklerini yerine getirmede hassas olmaktır, inandığı ve güzel gördüğü şeyleri başkalarına duyurmaktır. Eğer birileri başkasına saldırmayı dindarlık sanıyorsa o konuda bir yanlışlık var demektir. Biz model ve lider olarak Hz. İsa'yı kendimize örnek almaktayız ve o bize şöyle demekte: "Meyvesine bakarak bir ağacın iyi veya kötü olduğunu anlayabiliriz." Hz. İsa, insanları Hıristiyanlığa çağırırken agresif değildi.

Her iki tarafın tarihine bakıldığında hem Müslümanlar hem de Hıristiyanlar arasında bolca sataşma ve sevgi azlığı olduğu hakkında yeterince kanıt çıkacaktır. Eğer tarihimizde yeterince diyalog olsaydı, belki de bu kadar düşmanlık ve saldırganlık olmayacaktı. Tabii meselenin içine farklı şeyler de girmekte. Mesela, politik ve ekonomik konular. Dünyadaki petrol ve su kaynakları gibi konularda insanlar birbirlerine sinirlenmiş olabilir. Bunlar dışarıya dinî sorunlar olarak yansıtılabilir.

-Türkiye'nin diyalog sürecinde özel bir konumu var mı?

Osmanlı döneminde Anadolu'da Yunan, Ermeni, Süryani, Yahudi ve Müslüman hepsi bir arada yaşıyordu. İletişimleri ve ilişkileri çok daha iyiydi. Yine o dönemde, Yunanistan'da yaşayan Hıristiyanların sayısı eski zamanlardakinden, Memluk hâkimiyetinin olduğu dönemden çok daha fazlaydı ve çok daha rahattılar. Milliyetçilik ön plana çıkınca sorunlar başladı. Millet ve dil meselesi ortaya çıkınca Yunanca ya da Ermenice konuşanlar sıkıntı çekti. Bu da zamanla Hıristiyan ve Yahudilerin çok ama çok azalmasına sebep oldu. Bunlar sadece benim kendi fikirlerim, bilimsel bir gerçek ve doğru olduğunu iddia edemem.

Geçen aylarda bir rahibin öldürülmesi olayına rağmen -ki bu Türkiye ya da İslam dininin sorumluluğu altında değildir- günümüzde diyalog açısından Türkiye daha çok imkânlar sunuyor. Türkiye'nin uzun seneler Avrupa ile ilişkileri olmuştur. Aynı zamanda uzun yıllar bağımsız bir devlet olarak da yaşamıştır. NATO üyeliği yanında Avrupa Birliği'ne de girecek olmanız büyük bir avantajdır. Bence dünyaya açılmalarında Müslüman Türklerin dinleri açısından karşılaşacakları herhangi bir zorluk olmaz. Türkler yine Türk olarak yollarına devam edecektir.

-Türkler diyaloga daha açık denilebilir mi?

Türkiye'ye ziyarete gittiğimizde, burada hissettiğimizden farklı bir şey gördüm. Bazı insanlar, Türkiye'yi tamamıyla dünyevî ve laik bir devlet olarak görüyor. Evet, bu doğrudur ama din de tamamıyla bir tarafa konulmuş durumda değil. İnsanların çoğu her gün dinî gereklilikleri yerine getiriyorlar ve bu konuda oldukça eğitimliler. Bu, Hıristiyan ve Müslümanlar arasındaki anlaşma ve diyalogu kolaylaştırıyor. Bu noktada, Fethullah Gülen ve hareketinin İslam'ın yanlış anlaşılmasına açtığı savaş ve diyaloga kazandırdığı dinamizmden mutlaka bahsetmeliyim. Gülen, İslam camiasındaki en net seslerden biri. Kendisiyle birkaç defa görüşme şansım oldu. Tanıdıkça, Kur'an ve hadis ışığında dininin en ufak değerlerini dahi yaşayan derin bir din adamının karşısında olduğunuzu hemen fark ediyorsunuz. Kendisi, sufi üstadların lisanıyla ve ahlâkıyla konuşuyor. Bir sufi gibi sade yaşıyor ve derin bir hoşgörü sahibi.

Eğer bir Katolik Hıristiyan Fethullah Gülen ve takipçileriyle diyalog içinde olamayacaksa, bilemiyorum kiminle diyalog içinde olabilir. Ben kendisine karşı muhalefeti anlamış değilim. İçimizdeki bazı Katolikler de diyaloga muhalefet ediyorlar. Bu konuda Papa II. John Paul'ü eleştirenler de vardı. Şu anda Papa Benedict var. O da diyalogdan yana ılımlı ve istekli davranıyor.

-Kur'an-ı Kerim'i Arapçasından okuduğunuz biliniyor. Müslümanlarla ilişkilerinizde bu bir avantaj sağlıyor mu?

Evet, bazı insanlar Kuran'dan bir alıntı yaptığında ben de onlara başka yerden bir alıntı yapabilirim; mesela bir yerde 'Ehli kitabı sevin ve onlara saygılı davranın' gibi bir ayeti söyleyebilirim. Bu tür problemlere sebebiyet veren insanların, genel içindeki anlama dikkat etmeleri gerekmektedir. Bence Kur'an, önceki kitaplardan yani Tevrat, Zebur ve İncil'den mükemmel şekilde bahsediyor. Müslüman olmayan bir insanın, Kur'an'ı tamamıyla anlayabilmesi mümkün değildir. Aynı zamanda, önceki kitaplardan bilgisi olmayan da tam manasıyla anlayamaz. Kur'an içerik olarak eski kitapları da kapsamaktadır.

Kur’an geldikten sonra maalesef Hıristiyanlar ve Müslümanlar birbirlerine karşı görüş ve tavırlarını tam bir muhalefet havasında devam ettirdiler. Ben herhangi bir Hıristiyan'ın 'Fatiha suresini bir ibadet aracı olarak okumamasına anlam veremiyorum. Şahsen Fatiha'yı çok seviyorum ve yanımda taşıyorum. Kuran'da çok sevdiğim farklı pasajlar da var. Mesela ilk gelen sure olan Ikra bunlardan birisi. Tabii Meryem suresini de söylemem lazım. Katolik Hıristiyanlar Hz. Meryem'e ayrı bir bağlılık ve sevgi gösterirler. Aynı şey Kur'an ve Müslümanlarda da var.

-Fatiha'dan başka Kur'an'dan okuduğunuz dualar var mı?

Biliyorum ki Cevşen Allah'ın Kur'an'da geçen güzel isimlerinden bahsediyor. İlk kez, Müslümanların neler okuduklarını merak ettiğimden okumuştum. Esma-ül hüsnayı tesbihimle çekiyorum. Bizde de aynısı var. O da beni bu konuda teşvik etmişti.

-Bir Müslüman için Hz. İsa'nın (as) peygamberliği tartışmasızdır. Hıristiyanlar için Hz. Muhammed'in (sav) kabulünde durum nedir?

Bu konu, tarihte de büyük sorun olmuştur ve kısa bir konuşma ile açıklanabilecek gibi de değildir. Bir Hıristiyan'ın, Allah'ın yüzyıllar boyunca insanlığa peygamber gönderdiği konusunda herhangi bir sorunu yoktur. Bu açıdan bazı Hıristiyanlar Hz Muhammed'i Allah'ın gönderdiği bir elçi olarak görebilirler. Ancak peygamber ile kastedilen şey Hıristiyanlık ve Müslümanlıkta aynı şey olmayabilir. Elimizde bulunan Hıristiyanlık yazıtlarında sadece Hıristiyanlar ve Yahudiler anılmakta. Dolayısıyla bir Hıristiyan din adamı çıkıp 'Hayır, biz O'nun peygamber olduğuna inanmıyoruz' diyebilir. Bu soru tarihte, Irak'taki bir kilisenin başındaki insana sorulduğunda şöyle cevap vermişti; 'Biz Hz. Muhammed'in peygamberlik yolunda yürüdüğüne inanıyoruz.'

RUMİ FORUM’UN ÇOK GÜZEL FAALİYETLERİ VAR

-Bir öğrenciniz Müslüman olmak istediğini söylerse, ne yapıyorsunuz?

Öncelikle şunu belirteyim ki, insanlar kendileri hakkında dinî veya değil her türlü tercih yapmada özgürdür. Bazen genç öğrenciler, Müslüman olma isteğiyle geliyorlar bana. Onlara şunu söylüyorum: “Kalbine sor! Müslüman olman demek, kendini orada daha iyi hissetmen, kendini Allah'a adaman ve bundan sonra da o yolda ilerlemen demektir. Yoksa papaza ya da Hıristiyanlığa kızdığın için dinini değiştirmek değildir. Allah'ın sana olan çağrısı o yönde olduğuna inanıyorsan Müslüman ol yoksa kız arkadaşınla evlenmek istediğin içinse, bunlar mantıklı sebepler değil."

-Rumi Forum'un Amerika'daki çalışmalarına ne zamandır katılıyorsunuz?

Washington DC'de bulunan Zeki Sarıtoprak vasıtasıyla Rumi Forum'la tanıştım. Diyalog konusundaki düşüncelerini destekliyordum ve ben de bu tür aktivitelere katılmaya çalıştım. Şu anda Ali Yurtsever Bey ile aynı çalışmalara devam ediyoruz. Bence çok başarılılar. Amerika'da bu konuda bildiğim, Müslümanlar arasından çıkan ilk grup Rumi Forum'dur. Çok güzel aktiviteler oluyor ve her geçen gün de gelişiyor. Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında bu kadar güzel programların yapılıyor olması gelecek adına çok ümit verici.


Mustafa Sungur - Sayı: 615 - 18.09.2006 

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu