Kürsü - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

"Fabrikatör"ler İş Başında

Türkiye’de 1950, 1965 ve 1983’ten sonra girilen normalleşme dönemleri ancak 2 yıl kadar iç kavgasız devam etmiş, her defasında 2 yıl sonra “fabrikatör”ler işbaşı yapmışlardır. Merhum Menderes’e karşı darbe çalışmalarının 1952’de start aldığı biliniyor. 1965’te başlayan Demirel iktidarında yine 2 yıl sonra iç kargaşalar sökün etmeye yüz tutmuş, 1983’te başlayan Özal iktidarında ise 2 yıl sonra dönemin Millî Eğitim Bakanı Dinçerler istifa etmek zorunda bırakılmıştı.


Bu sütunda daha önce ifade edildiği üzere, Türkiye’de asıl hakim çevrelerle bunlara karşıymış gibi görünen “fabrikatör”leri birbirine karşı görmek bir hata olduğu gibi, fabrikatörlerin ABD, İsrail aleyhinde gibi görünen tavırlarını da öyle algılamak yine hata olur. Her iki grubun darbeler öncesi daima el ele verdiği nasıl yaşanan bir gerçekse, aynı şekilde 10 yıllık periyotların başlangıcında ve sonunda haricî egemen güçlerin tesiri de aynı şekilde bir gerçektir.

 


Cumhuriyet’ten bu yana âdeta kaderine terk edilmiş bulunan Kerkük şimdi fabrikatörlerin elinde nasıl Kıbrıs gibi bir malzeme ise, bazı kanalların ısrarla gündemde tuttuğu Türkiye içindeki misyonerlik faaliyetleri de aynı şekilde bir malzemedir. Kıbrıs’ın, Kerkük’ün, misyonerlik faaliyetlerinin getirebileceği zararlara karşı tedbir almak ayrı bir konu, fakat bunların Türkiye’yi yeni bir kaosa sürüklemek maksadıyla kullanılması ayrı bir konudur. Bugün bu meseleleri özellikle bazı medya kanallarında ısrarla gündemde tutanların hiçbir zaman Türkiye’nin tarihî, kültürel, jeo-stratejik, demografik, kısaca her alandaki dinamikleri ve potansiyellerine yakışır bir ülke olması konusunda bir vizyonlarının ve hedeflerinin olmamış olması bir yana, gündemde tuttukları bu meseleler konusundaki samimiyetleri de hayli tartışma götürür bir husustur. Dolayısıyla, 3 çeyrek asırdır bırakın Kerkük diye bir meselelerinin olmasını, Türkiye’nin en azından tarihî hinterlandına ilgi duyanları ya ümmetçi ya da Turancı olmakla suçlayanların aynı kesimler olduğu meçhulümüz değildir. Ayrıca, aynı çevrelerin, Türkiye’nin dışa yönelik bir vizyonu olamamasının önünde bir engel olarak korunan ve gerçek mi suni mi olduğu tartışma götürür kısır problemlerden biri olarak sürüncemede tutulan Kıbrıs konusunda 30 yıldır ne yaptıkları da cevaplanması gereken bir sorudur. Yine, bugün AB politikaları konusunda milliyetçi bir korunmacılığa bürünen, misyonerlik faaliyetleri münasebetiyle Müslümanlığımızı hatırlayan aynı çevrelerin, Türkiye Cumhuriyeti’nin varoluş hedefi, hattâ varlık sebebi olarak Avrupalı olmayı benimseyen ve İslâm’ın her türlü sosyal tezahürüne karşı en büyük mücadeleyi veren çevreler olması da, bu konularda koparılan mevcut yaygaraların samimiyetini ölçmede bir turnusol kâğıdı olma özelliği taşımaktadır.

Bu konularda bir başka turnusol kâğıdı, Fethullah Gülen hocaefendiye izafe edilen hizmetlerdir. Bu hizmetleri, sözü edilen çevreler bugüne kadar İslâmî maksatlı olduğu, hattâ “Şeriatçı” hedef güttüğü iddialarıyla ezmeye çalışırken, şimdi misyonerliğe kapı açmakla suçluyorlar. Oysa, gerek Kerkük gibi Türkiye’nin tarihî, tabiî hinterlandına yönelik, gerekse misyonerlik gibi faaliyetlerde görülen tehlikelere set olabilecek etkili, ama reaksiyoner değil aksiyoner, kavgacı değil sulh yanlısı, tahripçi değil tamirci ve dönemi, şartları çok iyi okuyarak verilen bu hizmetlerin olduğunu her samimi vicdan sahibi kabul edecektir. Dolayısıyla, bu hizmetlere karşı güya misyonerliğe zemin hazırladığı gibi iddialarla canhıraş savaş veren ve en şenî iftiraları caiz gören sözüm ona bazı İslâmî kesimler de, eğer kasıtlı değillerse, ancak cahil olabilirler.

Şahsen, sözünü ettiğim çevrelerle, şu anda Türkiye’yi bilerek ekonomi ve medya alanında tekelleşmeye götüren, içeride etnik-mezhebî-dinî azınlıklar oluşturmaya çalışan, bölgede Türkiye’yi de bölebilecek, hattâ bir savaşın içine çekebilecek şekilde gelişen hadiselerin arkasındaki dış ve iç güçleri birbirine karşı değil, birbirleriyle kol kola görüyorum. Velhasıl Türkiye, bıçak sırtında gidiyor.



Kaynak: Ali Ünal, Zaman Gazetesi, 14.02.2005

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları Her ferdin heyet-i içtimaiyedeki tasarruf alanına göre mesuliyeti vardır. Hakikat Damlaları

M. Fethullah Gülen

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu