Kürsü - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

Bediüzzaman’ın ‘Sözler’i sınırları aştı


3-5 Ekim tarihlerinde 9’uncusu düzenlenen Bediüzzaman Sempozyumu, yine farklı ülkelerden bilim adamlarının Risale-i Nur çalışmalarına ev sahipliği yaptı. Sempozyuma sadece bilim adamları değil, Bediüzzaman hakkında yüksek lisans ve doktora çalışmaları yapan pek çok öğrenci de katıldı.

1991’de mütevazı şartlarda başlayan Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu, 9. kez dünyanın pek çok yerinden bilim adamını bir araya getirdi. Fakat bu sefer katılım, eskiyle kıyas edilmeyecek ölçüde genişti. ‘İnsanlık Onuruna Layık Bir Gelecek İçin İlim, İman, Ahlak’ sloganıyla İstanbul İlim ve Kültür Vakfı (İİKV) tarafından düzenlenen sempozyuma, 245 başvurunun içerisinden seçilen 105 tebliğ sahibi katıldı. ‘Geleceğin kurtuluşu için ilim, iman ve ahlak’ formülü de yine Bediüzzaman’ın ilmin ancak imanla hakikat kazandığı düşüncesinden yola çıkıyordu. Sempozyum boyunca katılımcıların her biri çağın sorunlarına Risale-i Nur perspektifinden çözümler aradı. Bediüzzaman’ın talebelerinden Mustafa Sungur’un “Ona yakın olmak isteyen, onu hissetmek isteyen Risale-i Nur’u okusun.” tembihine uyan herkes, kendi heybesinde getirdiklerini Said Nursi’yi daha yakından tanımak isteyenlerle paylaştı.

 



İİKV Yönetim Kurulu Üyesi Sait Yüce’ye göre bu yılki sempozyum, öncekilere nazaran iki açıdan farklılık arz ediyordu. Birincisi, başta Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç olmak üzere AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, çeşitli milletvekilleri, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve pek çok devlet yetkilisi açılışa katıldı. Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Görmez de Diyanet’in Said Nursi ve eserlerine sahip çıktığını ifade etti. Hem devlet erkanı hem de Diyanet’in attığı adımlar katılımcılar tarafından memnuniyetle karşılandı.

İkincisi de Bediüzzaman’ın hayattaki bütün talebelerinin, başta Mustafa Sungur olmak üzere M. Said Özdemir, Mehmet Fırıncı, Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram, Ahmet Aytimur ve Abdülkerim Badıllı’nın bir araya gelmesiydi. Açılışta Arınç ile birlikte protokolde oturan Nur talebeleri, kapanışta düzenlenen ‘Ağabeyler Oturumu’nda sağlıkları el verdiği ölçüde Üstad ile ilgili düşüncelerini paylaştılar.

Aslında Bediüzzaman adına bir sempozyum düzenlenmesini sağlayan en büyük etken, risalelerin farklı dillere tercüme edilmesi. Zira İngilizce ve Arapça ile başlayan tercüme silsilesi, bugün Filipinler, Tanzanya, Kenya, Moritanya, Nijer ve Nijerya gibi ülkelerin yerel dillerinin de aralarında bulunduğu 40’a yakın lisanda devam ediyor. Hâlihazırda bütün Risale-i Nur külliyatı İngilizce ve Arapçaya tercüme edilmiş durumda. Almanca, İspanyolca ve Rusça da hazırlanıyor. Hatta geçtiğimiz günlerde çıkan haberlere göre artık Risaleler Kürtçe bile okunabilecek.

Risale-i Nur külliyatı farklı dillere çevrildikçe onunla tanışanların oluşturduğu küme de günden güne genişliyor ve çeşitleniyor. Sait Yüce’nin ifadesiyle bugün Risale-i Nur, Eskimo çadırlarında da Afrika’nın ortasında da okunuyor. Hiçbir ilim sahibi olmayanlarla profesörler aynı evlerde diz çöküp onu dinliyor. Galiba eserlerin farkı da burada ortaya çıkıyor. Sempozyum da fazla söze hacet yok dercesine söylenenleri destekliyor.

Tebliğ sunumlarının gerçekleştiği WOW Otel’in lobisi adeta Birleşmiş Milletler merkezi gibi. Hepsini bir araya getiren tek bir şey var: Risale-i Nur… Çünkü birleşim kümesi, Bediüzzaman’ın üstüne basa basa vurguladığı uhuvvet, yani insan kardeşliği. Bu sebeple Müslüman olmasa da yabancı bir bilim adamı Bediüzzaman gibi bir İslam âliminin Kur’an tefsirinden heyecanla bahsedebiliyor, hatta onu herkese tavsiye edebiliyor. Ortak dilekleri ise Risale-i Nur’un kendi ülkelerinde üniversitelerde ders olarak okutulması ve daha çok yayılması. Bu sebeple İİKV’ye başvurarak kendi ülkelerinde de sempozyum düzenlemek isteyenlerin sayısı gittikçe artıyor.

Sait Yüce, Washington’dan gelen Hıristiyan bir hanımefendinin 8. Söz’ü ağlayarak okuduğunu anlatıyor. Hanımefendi, okudukları karşısında “İnsanın mahiyetini, niye yaratıldığını ben burada öğrendim. Bunu bu kadar mükemmel anlatan bir eser daha önce okumadım.” yorumunu yapıyor.

Peki, Bediüzzaman Said Nursi’nin bugüne kadar adını sanını çok az duyduğumuz Bostwana gibi ülkelerde bile bilinmesi, acaba onun yanında yer alan bir avuç insana, yani talebelerine ne anlam ifade ediyor? Bu soruyu Abdullah Yeğin’e yönelttiğimizde, gözyaşlarını tutamıyor ve dudaklarından şu sözler dökülüyor: “Üstadımız, ‘Bir zaman gelecek, her tarafta Risale-i Nur’un talebeleri olacak.’ diyor ya, işte biz şimdi onu gözlerimizle görüyoruz.”

İİKV Başkanı Mehmet Fırıncı ise sempozyuma bu kadar çok katılımın olmasını, Risale-i Nur’un bütün insanlığa hitap eden bir eser olduğunun ispatı olarak kabul ediyor. “İsmini, cismini bilmediğimiz yerlerdeki insanlar bunu anlayabiliyorken biz burada kendimiz anlamayacak kadar garibiz.” diyen Fırıncı, külliyatın insanın çırpınarak aradığı ve her türlü maddi-manevi ihtiyaçlarına cevap veren bir hakikatler manzumesi olduğunun altını çiziyor. Mehmet Fırıncı, bizzat Bediüzzaman’ı görmeden ona inanan ve fedakârlıklarda bulunanların kendilerine göre daha çok tebrik edilmesi gereken insanlar olduğunu ifade edecek kadar da mütevazı davranıyor.

Bediüzzaman’ın bir diğer talebesi M. Said Özdemir de Risale-i Nur’un bu kadar yaygınlaşmasını,  her insanda ortak olan şefkat ve merhamet gibi latifelere hitap edilmesine bağlıyor. Özdemir, “Beni zehirlemek ve öldürmek isteyenler, hakkımda idam planları hazırlayanlar, cezaevinde yıllarca yatmamı isteyenler eğer imanlarını kurtarırlarsa, siz şahit olun, onların verecekleri hapis cezasına hem kalben hem nefsen razı olurum.” diyen bir yüksek şahsiyette şefkat ve merhametin ziyadesiyle var olduğuna dikkat çekiyor. Zira Bediüzzaman, 23 defa zehirlenmesine, defalarca hapis yatmasına ve 28 yıl sürgün hayatı çekmesine rağmen herkese hakkını helal ediyor. Özdemir’in, Emirdağ’daki son ziyaretinde Bediüzzaman’dan dinlediği vasiyet de yukarıdaki sözleri adeta tasdik ediyor: “Bak Said kardeş, sana son vasiyetim. Hizmeti düşünmeyin. Cenab-ı Hak bu hizmeti bütün dünyaya yayacak. Hatta en muhaliflere bile ister istemez yaptıracak. Sizin düşüneceğiniz uhuvvet, muhabbet, ittihad ve tesanüd.”

Zaten bütün bu harfleri birleştirince ortaya ümit çıkıyor. İşte bu ümidin en büyük tezahürü de belki Bediüzzaman’ı gören ve onun sohbet meclislerinde bulunan talebeleri gibi onu görmediği hâlde hakkında ortak düşüncelere sahip olanların varlığı. Üstelik ondan çok uzak coğrafyalarda ve kültürlerde yaşamalarına rağmen... Bunlardan biri Nijerya Usmanu Danfodiyo Üniversitesi’nde İslam Felsefesi ve Aile Hukuku hocası olan Vaffi F. Sheriff. Kendisi, Bediüzzaman’ın lisanında çarpışma yerine hep barış olduğu için insanlarla kolayca iletişim kurabildiğini dile getiriyor: “Kavgacı, çatışmacı bir dil kullanmadıktan sonra davanızı, mesajınızı herkese ulaştırabilirsiniz. İslam’ın da buna ihtiyacı var. Bediüzzaman, kardeşlik cephesini tekrar nazara veriyor ve ‘Yeryüzünde hepimiz bir ailenin parçası gibi kardeşiz’ diyor.”

Üniversiteden bir arkadaşı vesilesiyle tanıştığı, sonrasında da internet üzerinden okumaya devam ettiği risalelerin Sheriff için en orijinal tarafı, fenleri ve ve mevcut ilmi, İslam’ı anlamak noktasında bir basamak olarak kullanması. Bu durumu da Bediüzzaman’ın ilme Allah’ı tanımak noktasında bir hazine olarak bakmasına bağlıyor. Sheriff’e göre Said Nursi hem bir bilim adamı hem de büyük bir müfessir ve otorite.

Filipinler’de 2009’da düzenlenen başka bir Bediüzzaman sempozyumu öncesinde risalelerle tanışan Miami Dade College’de Sosyal Bilimler Profesörü Michael J. Lenaghan ise kendisiyle ortak düşüncelere sahip birinin eserleriyle tanışmaktan son derece memnun. Bediüzzaman’ın fikirlerinin sadece Müslümanlara değil, diğer dinlere, hatta insanlığa ışık tuttuğunu düşünen Lenaghan için risaleler tek tanrıyı bulma seyahati özelliğini taşıyor. Külliyatta en etkilendiği bölüm ise Hutbe-i Şamiye. Eser, Bediüzzaman’ın 1900’lü yılların başında verdiği bir hutbe olmasına rağmen içerik anlamında sadece o zamana seslenmeyerek adeta insanlığın kurtuluşu için devalar sunması sebebiyle oldukça dikkatini çekiyor. Kendisi, üniversitedeki görevinin yanında, 10 yıl önce kurulan, farklı millet ve dinden insanları toplum ve barış için hizmet perspektifinde buluşturup birlikte okul, cami, kilise ve medrese inşa eden Service of Peace’in de idareciliğini yapıyor.

Tıpkı Prof. Lenaghan gibi Suudi Arabistan’da Baaz Kitapevi’nin sahiplerinden emekli maliye müdürü Nebil Baaz da Risale-i Nur ve içinde bulunan hakikatlerin, sadece bir cemaat ya da millete değil, bütün insanlığa ait olduğunu özellikle vurguluyor. Bir başka isim, bütün İslam dünyasının otorite olarak kabul ettiği Suriyeli Ramazan El Buti ise sempozyumdaki tebliğinde 17. Lema’nın 12. notasını okurken gözyaşlarını tutamayarak “Hiçbir eser, Kur’an’ı, Resulullah’ı ve ahireti bu kadar güzel tarif etmiyor.” yorumunda bulunuyor.

Yukarıda verdiğimiz örnekler, sempozyumda ziyadesiyle mevcuttu. Sait Yüce’ye göre, risalelerin Müslüman olsun olmasın her kesimden insan tarafından bu şekilde kabul görmesinin en önemli sebebi, Bediüzzaman’ın özellikle cihat yorumu. Zira yıllarca İslam dünyasında yanlış anlamalara ve uygulamalara sebep olan, cihadın silahla ve kılıçla yapıldığı inancıydı. Aksine Bediüzzaman bu asırda cihadın manevi olduğuna, asla zorlama ve şiddetle sonuç alınamayacağına, bunun yerine ilim ve fikirle insanlara hakikati anlatmanın en büyük cihat olduğuna bütün eserlerinde dikkat çekiyor. Yüce, bu fikrin hem İslam dünyasında dini doğru algılayamamaktan kaynaklanan iç savaş ve çatışmaları durdurma vesilesi hem de İslamofobi taşıyanların kendilerini korkularından kurtaracak bir unsur olduğunu düşünüyor: “Risalelerin bu konudaki orijinalliğini gören Anglikan kiliselerinin başındaki rektörler bile ‘Bizim de bir Said Nursi’ye ihtiyacımız var’ yorumunu yaptılar.”

Aynı şekilde Mehmet Fırıncı da Georgetown Üniversitesi’nden Thomas Michel’in pozitivizm konusunda “Aynı şeyleri biz söylüyoruz ama tesir ettiremiyoruz. Bediüzzaman söyleyince tesirli oluyor.” serzenişinde bulunduğunu anlatıyor.

 

Aksiyon

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları Halk ile dostluk ve samimiyeti, Allah’ın itaati üzere olan kimseye ne mutlu. Hakikat Damlaları

Hz. Ali (r.a.)

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu