Kürsü - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

Diyalog Hizmetlerinde Denge nasıl kurulabilinir ?

SORU : Diyalog Hizmetleri Çerçevesinde Görüştüğümüz İnsanlara Karşı, Bir Taraftan Hidayetlerini Çok Arzu Etme, Diğer Taraftan da Diyalogun Ruhuna Zıt Mülahazalara Girmeme Arasındaki Dengeyi Nasıl Kurabilir veya Koruyabiliriz?

 


Biz Diyalog adına bir takım insanlar ile münasebet içindeyiz. Diyalog , herkesle içte ve dışta karşılıklı konuşması ,anlaşması ,birbirine saygılı olması manalarını ihtiva ediyor ki , kelimelerin hükm-ü astarı üstünde durmuyorum.

 

 

Hoşgörü derken bazı hoş olmayan şeyleri hoşgörme anlamı anlaşılmamalı..Yani ille de bazı şeylerden mefhumu muhalifi çıkarma ona göre hükümler bina etme doğru değildir. İllede insanlarda hoş olmayan bir yan var ondan dolayıda hoşgörüyoruz demek değil . Belki bizim telakki anlayışımıza göre bizim hoş bulmadığımız bazı şeyler vardır , geçmişte hoş bulmadığımızı diyalog vesilesi ile şimdi buluyoruz olur . Mesela konuma saygı , insanlığa saygıya kimse bir şey demiyor. Allahtan ötürü herkese karşı saygılı olmalıyız. Allah ile münasebet açısından bulunduğu basamağa göre bir alaka göstermeli , herkes bir basamakta duruyorsa , elbetteki Allah’a en yakın olanlar bir basamakta , bıraz uzak olanlar başka basamaklarda bulunuyorlar demektir. Basamaklara göre alaka gösterme , bunların hepsini o dediğiniz kelime içinde mütalaa ediyoruz, orda ille öyle bir kısım mülahazalarla detaylara girmiyoruz , çünkü bu bizi bir kısım hatalara götürür.

 

Şimdi bizim kendi dinimizi yaşama ,dinimiz adına belli heyecanları duyma dinimizdeki  belli şeylere karşı olabildiğine saygılı olmamız , başkalarına karşı hoşgörülü davranmaya bir mani değildir .Ne Hz.Mevlana ne Üstad Bediüzzaman ne Yunus Emre ne Ahmet Yesevi , başkalarına karşı saygı duyarken kendi düşüncesini ifade etmeye çalışırken kendi dininden kopukluk yaşamıyorlardı , kendi dini değerlerine karşı pişmanlık duymuyorlardı , aksine belki kendi dini değerelerine karşı çok saygılı davranıyorlardı , ama biryerde 72 milletlede belli münasebet yolları  buluyorlardı . Konuyu bu zaviyeden bakıldığında zaten karşı taraf tatmin oluyor , dolaysıyla meseleyi detaylandırıp teferruatı ile anlatmaya gerek kalmıyor .

 

Efendimiz (SAV) ‘in ismi anılınca burnumun kemikleri sızlıyor ve elbette Onu (SAV) herkese tercih ediyorum ,ama biryerde başkalarını rencide etmeme noktasında , Kur’anın tanıdığı okadar Hak şeyler varsa ki “ Hz.Musa ,Hz.İsa”  bunlara örnektir , bu çerçevede Diyaloğuda bir zaruret görüyorum.Hiç unutmam Yahudilerle toplantı yaptığımız biryerde , Efendimiz (SAV) yüceliğini tevazusunu onun mahviyetini anlatma adına şu hadiseyi nakletmiştim : Bir Yahudi ile bir Sahabe arasında bir münakaşa olur, Yahudi Hz.Musa (AS) daha büyüktür derken , Sahabe ( Hz.Ebubekir (RA) olma ihtimali var) Efendimiz (SAV9 için daha büyüktür der. O ısrar edince Sahabe bir tokat aşk ediyor haklı olarak , aynı Hz.Musa’nın birine bir tokat aşk ettiği gibi , ancak o konunun gerilimini ayarladığından dolayı Hz.Musa ‘nın tokatının sebebiyet verdiği  akibet zuhur etmiyor . Efendimiz (SAV) ‘min huzuruna geldiklerinde Sahabeyi tadil diğerinide teskin mahiyetinde :” Beni Musa ibni İmran’a tercih etmeyin. Çünkü ben Haşr olacağımda onu Arşın kavaimi altında göreceğim , bilmemki Tur’da bir saike yaşadı o saikeden  ötürü ikinci bir saikeye maruz kalmadığındanmı yoksa benden önce haşr olduğundamı bilmiyorum”

 

Efendimiz (SAV) öyle bir espri ile hadiseyi ortaya koyuyorki  , Hz.Musa’nın büyüklüğü anlatılıyor ama benden daha büyüktür demiyor. Hiç unutmam ben bunu söyleyince “Beni Musa ibni İmran’a tercih etmeyin” ifadesinden sonra  hepsi birbirlerini yüzüne baktılar ve adeta ”Bakın gördünüzmü “dediler. Ben anlatmak istediğimi anlattım orada , İnsalığın İftihar Tablosunu anlatmışta oldum ! Belki şu hususda anlatılabilinirdi : “Efendimiz (SAV)’ min Miraçta Hz.Musa’ya uğraması , namazı 5 vakite indirmesi meselesindeki rehberliğini kabul etmiş olması , Efendimiz (SAV) ‘in Hz.Musa’ya saygısını ve tarihi tecrübesine önem vermesini göstermektedir.Bu hukukta bile çok önemli bir esastır aslında. Fakat onlar varsınlar kendi bildikleri gibi anlatsınlar , şimdi bu türlü meselerde siz size ait değerler adına yüreğinizi ortaya koyarak candan bağlılık içinde o meseleri ifade ederken, başkalarını rencide etmemeye çalışırsanız, zannediyorum dinimizin o meseledeki temel kurallarını nazarı itibare almış olursunuz. Zaten dinimizde başkalarını rencide edecek bir şeyde yoktur, ancak neyin nezaman söyleneceğini bilmek lazım , yani yemekte bile yemek koymada bile bir usul varsa şayet, orada Müslüman muhalefet etmemeli , uslub önemli bir şeydir , yemekte önce çorba konur sonra başka yemekler sonra tatlı verilir. Tatlıyı önce veriseniz mideyi bulandırırsınız. Kime neyi diyeceksiniz , neyi nezaman diyeceksiniz ve nasıl konuşacaksınız,  bunların bilinmesi lazım . Allah Kuranı ile bizimle konuşurken öyle konuşuyorsa, bunu öğrenip ona göre bizim de tavır belirlememiz esas olmalıdır.

 

Dialog yaparken kendi değerlerimize bir yandan bağlı kalmalıyız diğer yandan diyalogta muhatabın konumuna saygının gereği ,onların değerleri arasından kabul edebileceklerimiz çerçevesinde olanları kabul etmemiz ,  bizim değerlerimize bir saygısızlık veya onlardan kopma olarak değerlendirilmemelidir. Burda İkinci bir hususta şudur : Senelerden beri küçük dairede 1994-1995 li yıllarda ,  hem Türkiyedeki bir kısım insanlarla hem azınlık liderleri ile görüşmelerde şunu gördüm : Biz  kendi değerlerimize saygı içinde onlarla oturup kalktığımız zaman kendimiz adına daha fazla güven telkin ediyor ,daha saygın olduğumuzu ortaya koyuyuruz , gerçi buna istinaden yapılmaz ama . Mesela Diyalog yaptığımız bir esnada ; namaz vakti girmişse şayet şunu diyebilmeliyiz :” Sizinle çok önemli bir şey görüşüyorduk ama şu an bizim namaz vaktimiz ve ibadetimizi vaktinde yapmalıyız” .Evet , biz dinimize bağlılığımız ortaya koyduğumuz zaman onlar daha çok saygı duyuyorlar , laubaliliklere ise saygı duymuyorlar. Onlarla ben bir diyalog yaşıyacağım veya şöyle bir faslı halledeceğiz mülahazalarıyla , siz size ait şeylere karşı lakayıt kaldığınız zaman onlar sarsıntı yaşıyorlar, bu açıdan bizim kendi değerlerimize bağlılığımız onlarla oturup kalkmamıza engel değildir.

 

Diğer yandan bu konuda samimi ve şeffaf olma adına, dinimizin en küçük emrine bile taviz veremiyeceğimizi Allah’ın hoşnutluğu adına , diyebilmeliyiz. Sanki meseleyi bizim kendimize mahsus humanist mülahazlarımız veya şefkatimizin gereği gibi takdim etmek yanlıştır , doğrusu ; bu benim dinimin kurallarıdır ve bunun gereğini yapıyorum ,bu zaviyeden dinim başkalarıyla münasebet kurmama engel değildir , çünkü dinime ait böyle bir kural bilmiyorum diyelim. Bunun ile ilgili Sızıntı , Yeni Ümit gibi mecmualarda İlmi yazılar yayınlandığı için tafsilatı oraya havale ediyorum .

 

Diyalogta belirleyici bir rol alırken , bizim bildiğimiz bazı şeyleri müşterek faaliyetleri gerekirse bize bağlı yapılmasını önerebilir , bizim tasvib edeceğimiz bazı aktiviteleri birlikte gerçekleştirelim diyebilirsiniz. Müslümanlarda bir güzellik varsa , temsillerinide başkaları görsün ve Müslümanları tanısınlar.Müslümanlığın böyle olduğunu bilmiyorduk dedirtelim . Çoğu , Hz.İsa hakkında Kur’anı Kerimde böyle takdirkar Ayetlerin olduğunu bilmiyorduk , Peygamberinizin (SAV) Hz.İsa hakkında taltifkarane ifadelerine ihtimal vermiyroduk , diyorlarsa bu bizim adımıza bir eksikliktir.  Şayet siz onlarla Diyalog vesilesi içinde bunları anlatma imkanı bulursanız , kalbleri elbette yumuşayacaktır.

 

Arkadaşlara arz ettiğim diğer bir husus şudur : İslamiyeti tam bilmeyen bir Hıristiyan kalksa gelse ve şu yaklaşımı sergilese: “Ben Hıristiyanlıktan vazgeçtim , çünkü bu dinde bir şey yokmuş “ , şahsen şunu derim :“Şimdiye kadar Hıristiyanlığın içindeydin ne kötülük gördün”.Bu vesile ile biraz daha araştırsın ve kendi tercihini daha istekli yapsın. Bir Katolik Papaz bir mektub yazmış Sidney’de Zeki Bey’e ve özetle :“ Müslümanlığı araştırdım , İslam çok orijinal geldi. Katolikikten İslama geçmeyi düşünüyorum bu konuda fikirleriniz nedir?”  dite. Zeki Bey bana dediki : Dininde kalın diyecek değildim Papaza ve dedimki :“Neyi tercih ediyorsanız onu tercih edin ! “.

 

Yani sizin o konudaki yumuşaklığınız belki on kat fazla yumuşaklıkla karşılaşmanıza vesile oluyor. O açıdan biz diyalogtan hiç zarar görmedik. Türkiyede insanlar Hıristiyanlaşıyor diyorlar...hiç Hıristiyanlaşan görmedik . 200 tane Hıristiyanlaşan insan var onlarda 10 tanesi yahudilikten baptisliğe geçmiş , 10 tanesi baptislikten luteryanlığa geçmiş , 10 tanesi luterlanlıktan Katolikliğe geçmiş , 10 tanesi Katoliklikten tekrar luteryanlığa geçmiş bunlarında bir kısmı Bahai olmuş  ve rakamlar yükselmiş. Bunlarında esas kütüklerine baktığınızda bazıları ermeni ,rum ,nasturi , Süryani hatta  bazıları geçmişi ateist veya kominist olmuş insanlar olduğunu görüyoruz. Müslümanlıktan Hıristiyanlığı geçen yok anlıyacağınız zaten Bediüzzamanda buna istinaden Müslümanın Hıristiyan olamıyacağını söylüyor. Ama bazıları hazmedemediklerinden , kıskandıklarından ,düşmanlılarından dolayı  ulusalcılar çevresinde bazı kimseler , Hıristiyanlaştırıyorlar diyerek eleştiriyor olabilir. Bu tarz küçüklere zaman kaybına sebeb olduklarından fazla takılmamak ve önemsememek lazım .Evet Allahın hem ülkemizde hemde dünyada çok geniş bir lutfu var. Hoşgörü bence çok hoş bir şey,  biz ondan çok hoş şeyler elde ediyoruz. Ama meseleyi ona bina etmek adına değil , dinimizin gereği olarak  insana ve makul anlayışlara saygılı olmamız ,onlarında bizim dinimize saygılı olması sağlıyarak , onlara bir nevi saygı mayalıyoruz.

 

Size birde bunun tersini anlatayım. Hapishanede solcular satranç oynuyorlardı , içlerinde mimar biri vardı , onunla koğuş temsilciliği açısında halef-selef olmuştuk , önce o olmuştu sonra beni yaptırlar. Onlar satranç oynuyorlardı ve onları satrancı anlamama rağmen  zaman zaman izliyordum.  Bazen satranç uğruna yumruklaşıyorlar ve birbirlerine giriyorlardı. İşte böyle bir esnada ben “mars” tarzı biraz hakaretvari bir şeyler söyleyince bana saygılı olanlardan biri hemen dediki : “Hoca bende başlıyayımmı “ dedi.  Ben neye nasıl başlıyacağını hemen anladım ve ayaklarım titremeye başladı. Ya Efendime (SAV) bir şey derse dedim, hata ettiğimi anladım. Ne diye adamın oyununa  ilişiyorsun ? Kuran melaen diyorki : “Allahdan gayri taptıkları şeylere sövmeyin , onlarda kalkar Allah’a söverler” . Efendimiz (SAV) diyorki: “Annenize ve babanıza sövmeyin.” Sahabe diyorki : “Ya Resulullah , bir insan nasıl annesine-babasına söver.” Efendimiz diyorki :” Başkasının anne-babasına yakışıksız bir cümle sarf edersiniz , oda sizinkine mukabelede bulunur ve kendi anne-babanıza sövmüş olursunuz” . Evet bu Hakikatler dinin kuralları. Şimdi siz saygılı davranmayı karekterinizin gereği olarak görmelisiniz. Bu yaklaşımınız aynı zamanda başkalarının size saygılı olmaya sevk edecektir.Bu saygıya şahit oldunuzmu olmadınızmı ?   Hatırlarsanız , Sayın Marovitch kaç yerde : “Bizi Hz.Muhammed’e(SAV) sevdirdiniz” demiştir.

 

25.08.2005 tarihli  Bamteli Sohbetinin yazıya dökülmüş şeklidir.

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları Hasetçinin huzuru, çabuk darılanın dostluğu, yalancının ise yiğitliği olmaz. Hakikat Damlaları

Hz. Ali (r.a.)

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu