Kürsü - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

Dindar Demokratlar

Tek parti devrinde hükümete hiç müracaat etmiyen Bediüzzaman Hazretleri birden fazla partinin katıldığı 1946 seçimlerinden sonra 1947 de Halk Partisi Genel Sekreteri Hilmi Urana yazdığı mektupta hem Halk Partisine tebliğde bulunur, ikaz eder hem de der ki:


“Sâlisen: Size karşı elbette çok cihetlerde dâhilî ve haricî muarızlar var. Ben dünya ve siyasetin haline bakmadığım için bilemiyorum. Fakat beni bu senede çok sıkıştırdıkları için mecburiyetle sebebine baktım ki, size karşı bir muarız çıkmış. Eğer o muarız mükemmel bir reis bulup hakaik-i imaniye namına çıksa idi, birden sizi mağlub ederdi.” (E:219)

Daha o zamanlar tam dindar demokratların eline geçmeyen Demokrat Partisi Adnan Menderes gibi dindar demokratların idaresine girince müslümanlara ve dine hizmet edecektir. Çünkü 1946 da Demokrat Parti kurulduğunda partinin başında M. Kemal’in son başbakanı Celal Bayar vardı

1950 de Demokrat Parti iktidarından sonra yazdığı mektuplarda da İslam Dünyasındaki İttihad-ı İslam gelişmelerine de temas eder ve “dindar demokratların” Risale-i Nura sahip çıkmasını tebrik eder.
“Medreset-üz Zehra'nın ve bütün Nur Talebelerinin hem dâhil hem hariçte, hem Arabça, hem Türkçe Nurların neşriyatına çalışmalarını ve dindar Demokratların bir kısm-ı mühimmi Nurların serbestiyetine taraftar çıkmalarını bütün ruh u canımızla tebrik ediyoruz...” (Em:102)

Risale-i Nur’un serbestiyetine dindar demokratların vesile olduğunu bildiren bir mektup.

“Bu defa dindar Demokratların delaletiyle Afyon Mahkemesi'nce Risale-i Nur'un serbestiyetine, bütün risale, mektub ve mecmualarının suç mevzuu teşkil etmediğinden iadelerine karar verilmesini senelerce evvel ilân ettiğiniz "Risale-i Nur benim değil, Kur'anın malıdır; Kur'anın feyzinden gelmiştir. Hiçbir kuvvet onu Anadolu'nun sinesinden koparıp atamayacaktır. Risale-i Nur Kur'ana bağlıdır; Kur'an ise Arş-ı A'zam'la bağlanmıştır.

…Aziz, sevgili Üstadımız ve buna vesile olmakla ehl-i imanı kendilerine dost ve taraftar eyleyen dindar Demokratları ve âdil heyet-i hâkimeyi sonsuz minnetlerle tebrik eder ve arzederiz.” (Em:161)

Bediüzzaman Hazretleri “Bu vatanda şimdilik dört parti var” adlı mektubunda İttihad-ı İslamı esas gaye yapan “İttihad-ı İslâm Partisi” nin iktidara gelmesinin sakıncalarını anlatır ve der ki:

“İttihad-ı İslâm Partisi: Yüzde altmış-yetmişi tam mütedeyyin olmak şartıyla, şimdiki siyaset başına geçebilir. Dini, siyasete âlet etmemeğe, belki siyaseti dine âlet etmeğe çalışabilir. Fakat çok zamandan beri terbiye-i İslâmiye zedelenmesiyle ve şimdiki siyasetin cinayetine karşı dini siyasete âlet etmeğe mecbur olacağından, şimdilik o parti başa geçmemek lâzımdır.”

Şimdi böyle bir parti için yeterli şartlar teşekkül etmediği ve bu maksadı gaye edinen bir parti de kurulmadığı için bu mutasavver parti mevzuu bahis değildir.

“Halk Partisi ise: Hakikaten acib ve zevkli bir rüşvet-i umumîyi kanunlar perdesinde bazı memurlara verdikleri için, yirmisekiz senelik bütün cinayatıyla başkaların cinayatı ve İttihadcıların ve mason kısmının seyyiatları da o partiye yükletildiği halde, Demokratlara bir cihette galib hükmündedirler..”

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin iktidara gelmeleri halinde büyük tehlikeler gördüğü Halk Partisi ve Irkçılığı ve Unsurculuğu esas alan Millet Partisine karşı, bu iki partiye karşı olan ve onlardan farklı olan siyasilere; “dindar Demokrat, dine hürmetkâr Demokrat” der ve böylece meşrutiyete “meşrutiyet-i meşrua” dediği gibi demokratlara “Dindar Demokrat” der.
“Millet Partisi ise: Eğer İttihad-ı İslâm'daki esas olan İslâmiyet milliyeti ki, Türkçülük onun içinde mezcolmuş bir millet olsa; o Demokrat'ın manasındadır. Dindar Demokratlara iltihak etmeye mecbur olur…

Madem hakikat budur, ey dindar ve dine hürmetkâr Demokratlar! Siz bu iki partinin gayet kuvvetli ve zevkli ve cazibedar nokta-i istinadlarına mukabil, daha ziyade maddî ve manevî cazibedar nokta-i istinad olan hakaik-i İslâmiyeyi nokta-i istinad yapmaya mecbursunuz.” (Em:164)

Halk Partisi ve Irkçı partinin “kuvvetli ve zevkli ve cazibedar” dayanak noktalarına bedel Dindar Demokratlar da İslamın esaslarına dayanmaya mecburiyetindedirler. Ancak bunları yapanlar demokrat olur.

[Adnan Menderes'e gönderilmek niyetiyle evvelce yazılan içtimaî hayatımıza ait bir hakikatın haşiyesini tekrar takdim ediyoruz]

“Haşiye: Eskilerin lüzumsuz keyfî kanunları ve sû'-i istimalleri neticesinde, belki de tahrikleriyle zuhur eden Ticanî mes'elesini dindar Demokratlara yüklememek ve âlem-i İslâm'ın nazarında Demokratları düşürmemenin çare-i yegânesi kendimce böyle düşünüyorum:

Ezan-ı Muhammedî'nin (A.S.M.) neşriyle Demokratlar on derece kuvvet bulduğu gibi; Ayasofya'yı, beşyüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmek ve halen İslâm'da çok hüsn-ü tesir yapan ve bu vatan ahalisine âlem-i İslâm'ın hüsn-ü teveccühünü kazandıran, yirmisekiz sene mahkemelerin muzır cihetini bulamadıkları ve beş mahkeme de beraetine karar verdikleri Risale-i Nur'un resmen serbestîsini dindar Demokratlar ilân etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar.

O vakit âlem-i İslâm'ın teveccühünü kazandıkları gibi, başkalarının zalimane kabahatları onlara yüklenmez fikrindeyim. Dindar Demokratlar, hususan Adnan Menderes gibi zâtların hatırları için, otuzbeş seneden beri terkettiğim siyasete bir-iki saat baktım ve bunu yazdım.

Said Nursî”

[Risale-i Nur'un vatana, millete ve İslâmiyet'e büyük hizmetini kabul ve takdir eden Başvekil Adnan Menderes'e Üstad'ın yazdığı bir mektub]

Ben çok hasta olduğum ve siyasetle alâkasız bulunduğum halde, Adnan Menderes gibi bir İslâm kahramanı ile bir sohbet etmek isterdim. Hal ve vaziyetim görüşmeye müsaade etmediği için; o surî konuşmak yerine bu mektub benim bedelime konuşsun diye yazdım.

Gayet kısa birkaç esası, İslâmiyet'in bir kahramanı olan Adnan Menderes gibi dindarlara beyan ediyorum:

… İşte bu kanun-u esasî-i Kur'anî hükmünce, asayiş ve emniyet-i dâhiliyeye ilişmek, on câni yüzünden doksan masumu tehlikeye atmak, gazab-ı İlahînin celbine vesile olur. Madem Cenab-ı Hak, bu tehlikeli zamanda bir kısım hakikî dindarların başa geçmesine yol açmış. Kur'an-ı Hakîm'in bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlık edenlere karşı siper yapmak lâzım geldiğini, zaman ihtar ediyor.

Birisi: Birinci kanun-u esasîye muhalif olarak, bir câni yüzünden kırk masumu kesmiş, bir köyü de yakmış. Bu derecede bir istibdad-ı mutlak, her nefsin zevkine geçecek memuriyete bir hâkimiyet suretinde rüşvet vererek, dindar hürriyetperverlere hücum ediliyor.

İkinci hücum da: İslâmiyet milliyet-i kudsiyesini bırakıp -evvelkisi gibi- bir câni yüzünden yüz masumun hakkını çiğneyebilen, zahiren bir milliyetçilik ve hakikatta ırkçılık damarıyla hem hürriyetperver dindar Demokratlara, hem bütün bu vatandaki yüzde yetmişi sair unsurlardan bulunanlara, hem hükûmet aleyhine, hem bîçare Türkler aleyhine, hem Demokrat'ın takib ettiği siyaset aleyhine çalışarak ve serseri ve enaniyetli nefislere gayet zevkli bir rüşvet olarak bir ırkçılık kardeşliği veriyor.

..Bu tehlike hem bu vatana, hem hükûmete, hem de dindar Demokratlara ve Türkler'e büyük bir tehlikedir ve öyle yapanlar da hakikî Türk değillerdir. Necib Türkler böyle hatadan çekinirler. Bu iki taife herşeyden istifadeye çalışıp, dindar Demokratları devirmeye çalıştıkları ve çalıştırıldıkları, meydandaki âsâr ile tahakkuk ediyor.

..Daha yazacaktım; fakat bu üç nokta-i esasiyeyi şimdilik dindar hürriyetperverlere beyan etmekle iktifa ediyorum. Said Nursî” (Em:174)

Ehvenüşşer kaidesiyle desteklenen siyasi harekette olması gereken özelliklerin bir kısmı kısaca bunlar. Nur talebeleri de destekledikleri siyasilerde bu özellikleri aramak mecburiyetindedir. Üstadın belirttiği özellikleri taşımayanlar sadece isim ve resimle demokrat olamazlar.

Üstad Bediüzzaman Hazretleri ll. Meşrutiyete şeriat namına sahip çıkmış ve fiilen de desteklemişken İttihadcıların bazıları menfi hareket etmeye başlamışlar ve gitgide hürriyetçiliğe zıt hareketlerde bulundukça Üstad Bediüzzaman da onlarla alâkasını kesmiştir. Bu alâka kesmeyi de “Lemeân-ı Hakikat ve İzâle-i Şübehât” makalesinde şöyle izah eder: “Vehim: Sen Selânik’te İttihad ve Terakki ile ittifak etmiştin, neden ay­rıldın?..
İrşâd: Ben ayrılmadım, onların bazıları ayrıldılar. Niyazi Bey, En­ver Bey gibi adamlarla şimdi de müttefikim. Lâkin bazılar bizden ayrıl­dılar. Bataklık yoluna saptılar.

… Ben hamiyetli ve dindar adamlarla daima beraberim. Ben Selâ­nik’te Mey­dan-ı Hürriyette okuduğum nutuk ile i’lân ettiğim mesleğimi şimdi de onu takib ediyorum.. Ki İ’lâ-yı şevket-i İslâmiye ve İ’lâ-yı Kelimetullahın vasıtası olan Meşrûta-i meşru’ayı Şeriat dâiresinde idâ­mesine çalışıyorum.” (Asar-ı Bediyye sh: 511)

Bu zikredilen bahisler göstermektedir ki:


Bediüzzaman Hazretleri Siyaset ve Devlet Adamlarının “Dindar Demokratlar” vasfına uygun, milletinin inanç ve kültürüne yabanileşmemiş, İslamiyete ve sembollerine tam taraftar kişiler olması gerektiğini ders veriyor.


Halk Partisi ve Türkçü-Milliyetçi Partinin; Kürd, Arab, Kafkas, Arnavut vs. kavimlerden olan Müslüman kardeşlerimizde, Türklere karşı bir nefret  hissi uyanmasına sebep olacak icraatlar yapacaklarından Vatanımız ve İslam Alemi aleyhinde büyük bir tehlikeye (kardeşlik, birlik ve beraberliğimizin bozularak parçalanmaya düşme) dikkat çekilmektedir.


Dindar Devlet adamları ve dindar siyasetçilerin Halka örnek ve önder  olmaları ve Dünya ve Ahiretimizin tek saadet sebebi olan İslamiyete taraftar çıkmaları derecesinde, Cumhuriyet ve Demokrat manasındaki sistemleri Milletimizin inanç esaslarıyla çatışmak durumundan çıkaracak ve Asr-ı Saadet ve Raşid Halifeler devrindeki mükemmel Hürriyetler ve Hakiki Cumhuriyet sisteminin bir örneği de tekrar görülecektir inşaallah…

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları zaman gösterdi ki, cennet ucuz değil; cehennem dahi lüzumsuz değil. Hakikat Damlaları

Bediüzzaman

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu