Kürsü - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

Haricî Yobazlığı ve Kirletilen Sayfalar

Yobazlığı; eşya ve hadiselere at gözlüğüyle bakma, içine düştüğü açık tenakuzleri bile görmezlikten gelerek meseleleri hep tek taraflı değerlendirme, kibir ve enaniyetle kendinden, kendi düşüncesinden başka ölçü ve doğru kabul etmeme, prim yapar düşüncesiyle sloganlarla yazıp konuşma ve hakikat müdafiiliği kılıfı altında saygısızlığı ve saygısızca üslubu yol edinme hâli ve gayreti olarak tarif edebiliriz.


Birçok kalbî maraz ve ruhî dengesizlikte olduğu gibi, yobazlık hastalığında da, hastalığın iflah olmaz, tedavisi imkansız raddeye ulaşması bir anda, bir çırpıda olmaz. Aksine hastalığa sebebiyet veren mikroplar belli bir zaman ve süreç sonucunda kişinin aklî-ruhî-kalbî melekelerini tamamıyla felç edip onu bütünüyle teslim alır.

"Diyalog ve hoşgörü eşittir küfür" bağnazlık ve kör taassubuna kilitlenenler de elbette bu akıl almaz hezeyan noktasına bir anda gelmediler. Bile bile, yıllarca, ısrarla sürdürülen at gözlüğü bakışı.. mevzu hakkındaki bütün ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerin hepsinin gözönünde bulundurulup, konunun küllî bir bakış açısıyla değerlendirilmesinin yapılması yerine o kutsî kaynakların bir kısmının alınıp bir kısmının terkedilerek, konunun hep tek yönlü bir bakış açısına indirgenmesi ve böylece hakikatlerin çarpıtılması.. vahy-i ilahinin kuru bir propaganda ve slogan malzemesi olarak kullanılması.. binleri-yüzbinleri dalalet ve sapıklık içerisinde görüp insaf tanımaz bir üslupsuzlukla aleme nizam verme kompleks tavırları ve daha başka saiklerle hoşgörü ve diyalog karşıtları günümüzdeki dehşetengiz fanatizm ruh haline kendilerini kaptırmış oldular.

Halbuki hakikate ulaşmak için öncelikle insanın kendisine karşı tutarlı, saygılı ve samimi olması gerekir. Evet düşünce istikameti için insanın kendi içinde samimiyet sorgulaması çok önem arzeder. Eğer insan kendine yalan söylemiyor, kendi kendini aldatmıyorsa bugün olmasa da yarın gerçekleri görüp girdiği yanlış yoldan geri dönebilir. Ancak kişi, kendi içindeki çelişkilere rağmen burnunun dikine doğru yürümede ısrar ediyorsa artık böyle biri için yapacak bir şey yok demektir. Apaçık gerçekler, gündüz gibi bedihî hakikatler bile o şahıs için bir fayda sağlamaz.

İlk zamanlardan beri hoşgörü ve diyaloga karşı çıkanları takip etmeye, onları anlamaya çalışıyorum. Bu mevzuda hakikaten dini bir endişeden dolayı meseleye karşı çıkanlara şahit oldum. Mesela bazıları günümüzde asrın cazibedar fitnelerine karşı dini duygu ve düşüncenin muhafaza edilebilmesinin ancak kendini toplumdan tecrid ederek, inziva hayatı yaşayarak gerçekleştirebileceğini düşünmekteydiler. Zaten hayat tarzları da bu telakkilerine uygunluk arzediyordu. Kendilerine has bir dünya içerisinde dini duygu ve düşüncesini yaşamaya çalışıyor, başka duygu ve düşüncede olan insanlarla münasebet içinde bulunmayı kendi inanç ve telakkileri açısından tehlikeli ve zararlı görüyorlardı. Bu sebeple de müminlerin, farklı inanç ve hayat felsefesine sahip insanlarla bir araya gelmesine karşı çıkıyor ve tenkit ediyorlardı. İslam'ın hak ve hakikatlerini, güzelliklerini anlatma adına onların bu yaklaşımlarını kabul etmesem de, tenkitlerinde samimi olduklarını düşünüyor ve zamanla hoşgörü ve diyalog adına ortaya konan bu faaliyetlerin hem müminler, hem de insanlık için ne kadar faydalı olduğunu gördükçe mevzuyu daha bir insafla değerlendirecekleri kanaatini taşıyordum. Gerçekten de eleştirilerini insaf ölçüleri içerisinde sürdürenlerin zamanla konuyu daha yapıcı ve olumlu bir yaklaşımla ele aldıklarını gözlemledim.

Ne var ki, diyalog aleyhinde olmayı en büyük, en önemli ve yekta bir iş ve icraat olarak görenlerin, bütün mesai ve enerjisini sanki yapacak başka hiçbir iş yokmuş gibi diyalog aleyhinde bulunmaya sarfedenlerin, içine düştükleri açık çelişkileri görmezlikten gelerek garazla dolu asılsız mesned ve ithamları sürekli tekrar edip duranların tarihteki haricîlere rahmet okutacak ölçüde bir yobazlığa gidip saplanmaları kaçınılmaz oldu.

Mesela bunlar, ehl-i kitapla diyalog içine girmeyi kolayca hemencecik küfür, dalalet ve ihanet olarak yaftalamaktan çekinmez, peynir-ekmek yeme kolaylığı içinde diyalogda bulunan insanları "kafir", "hain" sıfatlarıyla damgalamaktan geri durmazlar. O zaman bu noktada durup düşünmemiz gerekiyor: Eğer bu diyalog bu kadar menem, bu kadar illet bir şey ise, gece-gündüz Allah'a küfreden, Peygambere söven, dine hakaret eden tescilli din-iman düşmanı ateistlerle görüşme, onlarla müşterek program yapma, kolkola ekranları paylaşma, beraberce bir takım proje çalışmalarında bulunma hatta onların hareket planları içinde aktif roller üstlenme peki bu ne anlama geliyor? Diyaloğun bizatihi kendisi bir hiyanet ve kafirlik ise o zaman niçin din-diyanet tanımaz, hatta din düşmanı kişilerle bir araya gelinip birlikte hareket ediliyor? Ama mesele art niyet ve garaza kilitli olduğundan, marjinal bir kesim hayatını böyle apaçık çelişkilerle birlikte sürdürmeyi içine sindirebiliyor.

Kaldı ki, hiçbir insaf ölçüsü tanımadan çiğ bir üslupla saldırıp durdukları insanlar sadece ehl-i kitapla diyalog içerisinde bulunuyor da değiller. Bu da ısrarla gözden kaçırılmaya çalışılan bir husustur. Hadiseyi baştan beri takip edenler çok iyi bilmektedir ki, bu insanlar, solcu, ateist, yahudi, hristiyan, budist, brahmanist.. çok farklı kesimlerle diyalog içine girmiş; bütün bir dünya insanlığına ellerini uzatmış, köprüler kurmuş; tatlı dil, yumuşak üslup, ilim ve irfanla kendi kültür ve medeniyetlerindeki güzellikleri temsil ve hal diliyle bütün bir beşer coğrafyasına duyurma gayreti içerisinde bulunmuşlardır. Zaten bu anlayışın bugün farklı ırk, farklı renk, farklı kültür, farklı inanç ve farklı coğrafyalarda yankı bulması da bunun apaçık bir delilidir.

Ancak bilindiği gibi ülkemizde iç politik kaygılar dolayısıyla bazı odaklar tarafından suni bazı cereyanlar oluşturuldu. Böylece dünyadan tecrid edilmiş, içine kapanmış ama bazıları tarafından idare edilmesi kolay bir yapının sürdürülebilirliği arzulanmaktaydı/arzulanmaktadır. Bu sebeple, daha önce, kraldan fazla kralcı olup Batılı'dan öte Batıcı olan bazı kişiler birden bire radikal bir Batı düşmanı kesiliverdi. Şövenist bir üslupla, tahripkar ve tahrik edici bir edayla kitleler provake edilme yoluna girildi. İşte bu konjonktürel durum içerisinde, hoşgörü ve diyalog hareketi, gerçekleştirilmesi düşünülen projelerin önünde bir engel olarak görüldüğünden, bu hareketin sadece yahudi ve hristiyanlarla diyalog faaliyeti içerisinde bulunduğu gibi bir intiba oluşturulmaya çalışıldı. Böylece güya halk gözünde bu hareket yıpratılmış ve bitirilmiş olacaktı.

O sebeple fotoğrafın bütününü önümüze koyup değerlendirmede bulunduğumuzda rahatlıkla söyleyebiliriz ki, bazı kesimlerin diyalog düşmanlığı dini bir endişe ve kaygıdan kaynaklanmıyor. Aksine İslam'ın engin ruhu iç politika malzemesi olarak hoyratça istismar ediliyor, dinin geniş ufku parti ve hizip tüzüklerine indirgenip hapsediliyor, İslam'ın evrensel değerleri "ırkçılık/ulusalcılık" gibi maceralara kurban ediliyor.

Bu aşırı, indirgemeci ve mütemerrid bakış açısının kişinin dini anlayışını hangi noktalara sürükleyip götürdüğünü de nasipse bir sonraki hafta ele alıp tetkik etmeye çalışacağız.

herkul.org, 20.03.2006

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları Allah nâzır; gönülden teveccüh edersen, inayeti de hâzır. Hakikat Damlaları

M. Fethullah Gülen

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu