Kürsü - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

"Türk okulları sevgiyi yayıyor"

Türkiye, Ortadoğu coğrafyasına ilişkin değerlendirmelerini ve okumalarını uzun süredir geliştirmeye çalışıyor. Arap Baharı diye nitelenen süreçte, Türkiye'nin bu bölgeye ilişkin stratejik değerlendirmeleri ve kültürel diyalogları daha da güçlenme eğilimi gösteriyor.

Dr. Malih Al Maraşi Tunus'ta akademik çalışmalarına devam eden bir aydın olarak Türkiye, Hizmet Hareketi ve Ortadoğu'ya ilişkin değerlendirmelerini Mehtap TV'de yayınlanan Farklı Seslerin Ahengi programında aktardı. Bu söyleşiyi Kehkeşan okurları için yayınlıyoruz.

Kendinizi nasıl tanıtırsınız?

Kendimle ilgili konuşacak olursam, şahsi bilgilerime ve evraklara göre Gaziantep'te doğmuşum. Aileme sordum: "Ben Suriye vatandaşıyım bu nasıl oldu?" diye. Annem bana dedi ki; "Fransız İhtilali'nden önce Suriye, Osmanlı İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. Suriye ile Türkiye arasında sınır yoktu. İşlerimiz Suriye'de idi ve baban iki ülke arasında gidip geliyordu. Sen ve büyük ağabeyin bu yüzden Antep'te dünyaya geldiniz." Soy ismimizin Maraşi olmasının sebebi de annemin anlattığına göre, aslımızın Maraşlı olmasıymış.

Halep'te hukuk okudum. 1968'de Kuveyt'e gittim. Pakistan'da, Avustralya'da, İsviçre'de, dünyada neresi olursa olsun. Allah'ın mesajını tüm bu insanlara taşıyayım. Bu büyük dinle onları müjdeleyeyim istiyordum. Çünkü çocukluğumdan beri bu dine aşıktım. Babamı altı yaşındayken kaybettim. Annem çok dindar birisiydi. Bize Allah sevgisini aşıladı. Onun sayesinde Allah'a aşık oldum.

Sonra Tunus'a gittim ve ders vermeye başladım. Tek şartım vardı: Başkent Tunus'ta bir liseye tayin olmak. Böylece başkentteki üniversitede İlahiyat okuyacaktım. Ve öyle de oldu. O dönem fakültenin dekanı İslam âleminde söz sahibi bir insandı. Adı Al Fadıl Muhammed Bin Al Fadıl. Babası dönemin büyük alimlerindendi. At Tahrir ve Tanvir isimli meşhur bir kitabı vardı. Çok kıymetli bir tefsir kitabı. Ayetlerin tefsirinde kendi akranlarını aşmış bir kitap. Eğitimimi devam ettirdim ve doktora tezimi hazırladım. Daha sonra Arap Birliği Tunus'a geldi. Ben de orada göreve başladım. Eğitimi bıraktım. Çünkü bu yeni işle birlikte İslam ümmetine faydalı olacağım bir ortam vardı. Memur olarak başladım ve ilerleyen zamanlarda Arap Birliğinde elçi olarak görevime devam ettim. Daha sonra birçok değişik görevlerde bulundum.

Türkiye ile nasıl tanıştınız?

Türklerle tanışıp iletişim içinde bulunmam, hayal edilemeyecek bir olayla gerçekleşti. Tunus'ta devrim olmuştu. Her yerde karışıklıklar vardı. Ortam her türlü hırsızlığa, saldırıya müsaitti. İnsanlar evlerini korumak için toplanıp bekliyorlardı. Oğlum da herkes gibi evi korumak için kapıda duruyordu. Tam o sırada dört yabancı genç sokaktan geçiyormuş. Bizimkiler onları durdurup kim olduklarını sormuşlar. Onlar da Türk olduklarını söylemişler. Oğlum da onlara hemen "Benim babamın aslı da Türk." demiş. Sonra konuşmuşlar ve oğluma benimle tanışmak istediklerini söylemişler. Öğlen vaktiydi ve beni ziyarete geldiler. Öyle bir duygu seline kapıldım ki şimdiye kadar böyle hissetmemiştim. Sanki onları uzun yıllardan beri tanıyorum. Sanki kendi çocuklarım gibi. Büyülenmiş gibiydim. Onları karşıladım. Sanki benim evlatlarımmış gibi onları bağrıma bastım. Allah'a çok şükür Türk dostlarım sayesinde oğlum şimdi Fatih Üniversitesi'nde okuyor.

Sonrasında ilişkileriniz nasıl gelişti?

Her gün onları davet ediyordum. Evimin önünden her geçtiklerinde selamlaşıyorduk. "Sizin ilim sahibi birisi olduğunuzu duyduk. Türkiye'de Ku'ran'daki ilim mucizesi konulu bir konferans var. Sizleri bu konferansa davet etmekten şeref duyarız. Eğer kabul ederseniz mutlu oluruz." dediler. Ben ve hanımım beraber davet edildik. Geldiğimizde çok müthiş karşılandık. Türkiye'yi ilk ziyaretimizdi. Sonra ilişkilerimiz devam etti, gelişti ve meyve vermeye başladı. İş adamlarıyla tanıştık. Tunus'a her geldiklerinde muhakkak bana uğrayıp selam veriyorlardı. Aramızda çok eskiye dayanan bir bağ olduğunu hissediyordum. Ziyaretimiz bitirince bana, "Sen Antep'te doğdun peki Antep'i biliyor musun? Sen aslen Maraşlısın. Maraş'ı ziyaret etmek istemez misin?" diye sordular. "İsterim." dedim. Hemen oralara bir yolculuk hazırladılar. 68 sene sonra Maraş'ı ziyaret ettim. Mutluluğumu tasavvur edemezsiniz.

Aslımın geldiği Maraş ve doğduğum şehir Antep. Daha önce hiç görmememe rağmen inanılmaz bir sevgiydi beni çeken. Eğer Allah takdir buyursaydı onlara komşu olacaktım. Kendimden geçmiş herkese selam veriyordum. İnsanlar deli zannettiler belki.

Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında neler söylemek istersiniz?

Kocaman bir nesil yetiştiren Hocaefendi gibi bir fikir insanı yok. Bütün güç dengelerini alt üst etti. Bir toplumu yeni baştan oluşturdu. Bunu övmek için söylemiyorum. Büyük kitleler oluşturan hareketler oldu. Mısır ve Suriye'deki Müslüman kardeşler gibi. Cezayir'deki gençlik hareketi gibi. Ama bu büyüklükte ve bu çapta kimse yapamadı. Okullara, üniversitelere ve diğer müesseselere bakıyorum, 40 sene içinde bu yapılanları yapan başka bir fikir adamı kesinlikle yok.

Odasını ziyaret ettim, yere serilmiş bir yatak. Çok mütevazi bir hayat, dünyalık hiçbir şeyi yok. Daha o hayattayken yaptıklarının neticesi kevni doldurdu. Amerika'dan Fransa'ya. Kolejler, üniversiteler... Dünyanın doğusunda, batısında. Bütün bu fikirler, bu icatlar ve kuvvet ama kendisinin şahsi bir mal varlığı yok. Sadece sağlam bir irade, sadakat ve Allah'a karşı tam bağlılık. Ben onun bir hutbesini dinledim. İnsan Allah'a karşı şeffaf olup "Ey Allah'ım!" derse Allah ona: "Geldim ey kulum." der. Sözünde dosdoğru olduğunu hissediyorsun. Allah'ın sevdiği bir kul konuşuyor gibi. Bütün hücreleriniz konuşmasından etkileniyor. Konuşması onun sadakatinin en büyük delili.

Hocaefendi ile karşılaşsanız ona neler söylemek isterdiniz?

Bir gün Hocaefendi ile karşılaşırsam, sadece ona "Benim için Allah´a dua et." derim. Sadece bu. Biz Allah katında kimseyi tezkiye etmiyoruz ama bu insanlar için ey Allah'ım sen onların sıdklarına vakıfsın, onların ihlaslarını biliyorsun. Sıdk ve vefalarına delil herkesi senin yoluna çevirdiler. Sana yakın olmanın zevkine vardılar, o insanlara seni onlar tanıttı. Ey Allah´ım onların ecirlerinden ona da ver, fazlından ve kereminden esirgeme. Cennetinle şereflendir onu.

Türk okulları hakkında neler söylemek istersiniz?

Bu insanlar özgeçmişlerini nurdan bir kalemle yazdılar. Bu insanlar yeryüzünde eser bıraktılar. Hem âlim hem abid olan bu alimden keşke birkaç tane olsaydı. Okulları ziyaret ettiğim zaman kendime söz verdim. "Ya rabbi eğer ben sana karşı dosdoğru isem sana söz veriyorum, bir okul ve yurt yaptıracağım, benden sonraki nesillerin yollarını aydınlatması için, bundan sonra beni sana al." dedim. Ve başladım, Allah´a şükür.

Bir arkadaşım bana: "Bir arazim var senin emrine veriyorum." dedi. Tunus'un en mükemmel semtinde. Allah yoluna bağışladı. Maddi yardımlarda bunulanlar da var. Türkiye'den bir hanım mühendis getirdik, bütün yetki onda. Bize geldi, kendi evinde yani evimde onu ağırladım. Projeyi çizip bana gönderdi. Ben su anda son ruhsatları bekliyorum işe başlamak için. Bir şahıs daha var, ismini zikretmiyorum, Allah ecrini versin inşallah, bir hektar bir arazide o verdi. Oraya da yurt yapacağız. İnsanlara İslam dininin çalışma dini olduğunu hissettirmek istiyoruz. İslam binadır. İslam bir medeniyettir. İslam insanların aklını değiştirmeye kadirdir. Güzel olan biz dış görünümü değiştirmek istemiyoruz. Biz kalpleri değiştirmek istiyoruz. Hakikaten baktım kalpler değişmeye başladı.

Müslümanları nasıl bir ruh haliyle tebliğe ve hizmete devam etmeliler?

Her zaman insanlardan bir şey isteme derim. Ne istiyorum araba mı? Diyorum ey Allah'ım mülk senin bir araba istiyorum. Senden başkasının kapısına gitmedim, evet araba geliyor. Yolculuklar geliyor. Ziyaretler kendiliğinden geliyor. Mesela ben sizin kapınıza mı geldim? Sizden bir şey istedim mi? Ya da herhangi bir kimseden? Hiç kimseden bir şey istemedim. Onlar geldiler ve benim kapımı çaldılar. Çünkü Allah insanları sana musahhar ediyor. Kapını çalıp seni konferansa davet ediyorlar. Allaha karsı ihlaslı ol yeter. Her şey onun elinde. Allah aşkı bize lezzettir. Bizim problemimiz ey kardeşim, bir arabaya sahip oluyorsun, mükemmel bir eve sahip oluyorsun, bütün lüks şeylere sahip oluyorsun ama bütün bunlara rağmen rahatsızlık duyuyorsun. Neden? Çünkü bütün dünyevi şeylere sahipsin ama kalbin boş.

İslam'ı nasıl yaşamak ve anlamak lazım sizce?

İslam, sadece elbise değildir. İslam sadece sakal değildir, İslam tesbihte değildir. İslam ahlaktır. İslam sevgidir. İslam itaattir. İşte bunu istiyoruz. İşte Fethullah Gülen Hocaefendi bunu size yerleştirmiş. Bunun için onu unutmadan demelisiniz ki "Ya rabbi onun ömrünü uzat ve bereketlendir. Allah'ım sana minnet ve şükran borçluyuz ki sen bize alim ve celil bu insani gönderdin. Bizi ve onu cennetinle şereflendir." Ben onu görmeden sevdim, ben onun bir kaç kitabını okudum. Fakat ben onun satırlarından çok ortaya koyduğu hakikati okumak istiyorum. Fethullah Gülen'in okuduğum en güzel kitabı, gözlerimle gördüğüm iste bu karsımdaki eserleri. Bu bana yeter.

HEADER

0yusuf2013-01-01 17:47#1
güzel röportaj fakat niye hiç bin bir çile çekilmiş üstadımızdan bahsedilmiyor
Quote

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları Kalp kör olduktan sonra, gözlerin görmesinde hiçbir fayda yoktur. Hakikat Damlaları

Hz. Ali (r.a.)

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu