İktibaslar - Genç Adam

Dahasına katlanmaya hazırım

İkindi sonrası. Küçücük salonda herkes kendine bir yer bulmuş. Bir bardak çay için bile olsa oturacağını tahmin ediyoruz. İstinad noktamız, hatırı sayılır misafirlerin varlığı. Tahminimiz doğru çıktı. Herkesi cepheden, yandan görebilecek konumda yerleştirilmiş koltuğuna oturdu ve başladı sohbete…

Şimdi size 10-15 dakikalık sohbetin en sonuna götürecek ve tekrar başa döneceğim. Hani bazı filmler vardır, senarist olmadığınız, o filmi daha önce hiç izlemediğiniz halde sonucu tahmin edersiniz ya; ben de sohbetin böyle bir sonla biteceğini tahmin ettim. Gözyaşı ile bitecek dedim içimden. Gidişat onu gösteriyordu. Mantıkî hiçbir boşluğun olmadığı, akla gelmesi muhtemel sorulara cevapların verildiği, sorularla muhtevanın derinleştirilmeye çalışıldığı ve hepsinden önemlisi his ve heyecanın yavaş yavaş zirve yaptığı bu sohbetin gözyaşları ile biteceğini tahmin etmek bu türlü sohbet meclislerine âşina olan insanlar için zor olmasa gerekti.

Read more...

Dinlemeler, Cemaat’e mal edilemez

Eski Devlet Bakanı Mehmet Keçeciler, hükümet medyasının ileri sürdüğü ‘7 bin kişi dinlendi’ haberleriyle ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Keçeciler, söz konusu dinlemelerin Cemaat’e mal edilemeyeceğini söyleyerek, “Böyle bir şey asla kabul edilemez.” dedi.

Mehmet Keçeciler, CNN Türk’te Ahmet Hakan’ın sunduğu Tarafsız Bölge programında gündeme ilişkin soruları cevapladı. 7 bin kişinin dinlendiği iddiasına ilişkin “Mahkeme tarafından polislere dinleme izin verildiyse bu yasalara uygundur, hukuk devleti ilkelerine uygundur. Bu meselede paralel devlet kabul edilmez, böyle bir şey olmaz.” ifadelerini kullandı. Fethullah Gülen’in, devletin içine sızma gibi bir gayretinin olmadığını vurgulayan eski bakan, Hocaefendi’nin tek amacının insan yetiştirmek olduğunu kaydetti. Eski cumhurbaşkanlarından merhum Turgut Özal zamanında Milli Eğitim Bakanlığı’nın yurtdışına okullar açmayı denediğini fakat başarısız olduğunu da kaydeden Keçeciler, zamanında kitapların ve öğretmenlerin gönderilememesi gibi sebeplerin bu başarısızlıkta etkili olduğunu dile getirdi. “Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapamadığını Gülen nasıl başardı?” sorusuna da şu karşılığı verdi: “Ben, çok okulunu ziyaret ettim. Okullar gerçekten başarılı. Okullarda çok lisan eğitimi veriliyor. İngilizceyi şakır şakır öğretiyor adamlar. Türkçeyi öğretiyorlar, anadilleri zaten var. O ülkelerdeki üst düzey kişilerden bize telefonlar gelirdi, bakanlarımızın çocuklarını okullarınıza kaydedin diyorlardı mesela.”

Read more...

Alimleri tenkit kime düşer

Âlime dil uzatma hastalığı eskilere dayanıyor. Âlemi İlahî Nur’la aydınlatan onlarca zat, tenkit, hakaret ve işkenceye layık görüldü. Bugün de ilim ehline hakaret etmekte mahsur görmeyenler var.

Onlara cevabı yine âlimler versin dilerseniz.

Şah-ı Nakşibend Hazretleri’ne biat etmekte zorlanan birisi ondan keramet istemiş. Nakşibendi Hazretleri, ayağa kalkıp yürümüş. Onun bu davranışında onlarca hikmet var. Lakin biz hakikatin ispata ihtiyacı olmadığı manasını çıkardık. Şu sıralar sıkça karşılaştığımız bir durum aslında bu. Âlimlerden ilmini ispat bekleyenler var. “Âlim dediğin...” diye başlayan cümleler uçuşuyor havada. Bazıları ise haddi aşıp kimi ilim ehli kişilere isnaden, “O âlim mi?” diye sorabiliyor. Eskilerin deyimiyle  ‘hoşaf kepçesi kadar’ bilgisi olan, âlimin vasıflarını sayıp (!) kendince hüküm veriyor. Biz de Nakşibendi Hazretleri’nin düsturuyla hakikati ispata kalkışmanın yersiz olduğuna eminiz. Bu sebeple tasavvuf ve ilim ehli kişilere dil uzatmak haberimizin konusu...

Read more...

Gülen gibi bir âlime hakareti tasvip etmiyoruz

Doğu’nun önde gelen kanaat önderlerinden Şeyh Nurettin Mutlu, Hizmet Hareketi’ni karalamanın hiç uygun olmadığını söyledi. Herkesin özellikle de yöneticilerin nezaket kuralları içinde konuşması gerektiğini belirten Mutlu, Hocaefendi’ye nahoş sözler sarf etmenin her Müslüman’ın gönlünü yaralayacağını ifade etti.

Âlimlerin peygamberlerin vârisi olduğu hadisini hatırlatan Norşin Medresesi Şeyhi Nurettin Mutlu, Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, sadece Türkiye’ye değil dünyaya mâl olmuş bir İslâm âlimi olduğunu söyledi. Dünyanın dört bir tarafındaki ulemanın, Gülen’in ilmine, imandaki kemaline, aksiyondaki harikuladeliğine dikkat çektiğini anlatan Mutlu, “15 yıldan beri Gülen’in eserlerini, çok sayıda başka âliminin eserlerini de okudum. Hepsi birbirinden kıymetlidir. Ama şunu söylemeliyim ki Gülen gibi bir âlim, mütefekkir görmedim. Böyle bir kıymete sahip olmakla ne kadar iftihar etsek azdır.” dedi. Belli bir kesim tarafından ona karşı kara propaganda yürütüldüğünü ifade eden Mutlu, “Milyonların gönlünde taht kurmuş ihlas ve samimiyet abidesi Fethullah Gülen Hocaefendi gibi bir zata nahoş sözler sarf etmek onun kıymetinden bir şey kaybettirmez ama samimi her Müslüman’ın gönlünde tarifsiz yaralar açar.” ifadesini kullandı. İnsanların, özellikle de yöneticilerin nezaket kuralları içerisinde kalarak konuşması gerektiğini vurguladı, “Bu hizmeti karalamak caiz değildir. Hocaefendi’yi, hizmetini ve arkadaşlarını karalamak bize bir şey kazandırmaz. Ona ve arkadaşlarına çok dua ediyorum.” şeklinde konuştu.

Read more...

BEDİÜZZAMAN'IN ÇİLESİ

Başını yakın talebelerinden birinin dizine yaslamış Urfa’ya doğru yol alan Bediüzzaman Said Nursi, yürek dağlayan şu cümleyi tekrarlıyordu: “Beni anlayamadılar...”

İniltiler halinde söylenen bu yanık söz, 82 seneye sıkışan bir hayatın özetiydi. 1952’de Üstad’ı ziyaret eden Eşref Edip’e de benzer cümleler kurmuştu Said Nursi: “Anlamıyorlar... Yahut anlamak istemiyorlar. Beni skolastik bataklığı içinde saplanmış bir medrese hocası zannediyorlar.” Demek ki hayatının pek çok safhasında dile getirilen derin bir sitemdi bu.

Read more...

İKİ MEVLÂNÂ’NIN HİKÂYESİ

İki Mevlânâ... Biri, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî. 13. yüzyıldaki fetret döneminde zuhur etti; insanları sevgiye, umuda, diyaloğa davet etti. Casuslukla, dini tahrif etmekle vs. suçlandı. Diğeri, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî. Osmanlı’nın yıkılış dönemine (19. asır) denk geldi, bozguna karşı ıslah hareketine öncülük etti. Ona da “devleti ele geçirme”, “isyan çıkarma” gibi yakışıksız suçlamalar yapıldı. Şimdi her iki Mevlânâ da rahmetle, saygıyla, sevgiyle yâd ediliyor. Ya onlar hakkında her türlü yalan, iftira ve karalama yapanlar!

Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî:

Read more...

Kaos, İmtihan ve Ümit

Günümüzde hâdiseler, sırf dış yüzleri itibarıyla değerlendirilmekte; sürekli korku, telâş, endişe ve ürperten bir belirsizlik var olup biten her işte. Niyetler olabildiğine karanlık, söz ve davranışlar aldatıcı, emeller hırsların güdümünde ve şu koca dünya fevkalâde hassas dengeler üzerindeki o iğreti duruşuyla birkaç macerapereste emanet. Kimin ne yaptığı, ne yapacağı belli değil; arzular başka, sözler-vaatler başka; aldatan aldatana. Kimse inanmasa da, öldürenler ve ezenler bir sürü bahane uydurabiliyor; mazlum ve mağdurlar ise olup biten şeylerden bütün bütün habersiz. Ölene şehit diyorlar, kalana da gazi. Aslında bunlarla teselli olmak için de imana ihtiyaç var. Böyle bir desteği olmayanlar da ödüllerle, madalyalarla avutuluyor.

Read more...

MASKELİ ZULÜM

Tarih boyunca zalimler, ne ilim adamı dinlemiştir ne gönül adamı. Kâh kuşkunun esiri olmuştur devlet yöneticileri, kâh kıskançlığın. Ne var ki o vehim ve zaaflar hep maskelendi. ‘Devleti ele geçirmek’ten ‘halkı kışkırtmaya’ kadar pek çok propaganda yapıldı. Sis bulutları dağılıp gerçekler ortaya çıkınca linç psikolojisine kendini kaptırarak savrulup dağılanlar mahcup bir duruma düştü. İşte üç zirve insan ve onların çetin sınavı.
MUHAMMED ES-SERAHSÎ (İmam-ı Serahsî):

İmam-ı Serahsî’yi bir kuyunun dibine hapsedenler, karanlığın bağrından nurefşan eserlerin nasıl yazılacağını bilemezlerdi. Bilemezlerdi; çünkü Serahsî’ye defter, kâğıt, kitap yasaklanmıştı. Sanılmıştı ki o büyük fıkıhçı, kuyunun dibinde karanlığa gark olur. Oysa ilim erbabının nezdinde onun adı: “Şemsü’l-Eimme”; yani “İmamların Güneşi” idi. Kitap yazmak için şartlar müsait değildi hapishanede; ama kalbi ve kafası aydın bir insan için esbabın çok da önemi yoktu. Talebeleri, Özkend Kalesi’ndeki zindanda Hocalarını yalnız bırakmadı.

Read more...

DÖRT İMAMIN SUÇU NEYDİ?

Kaderin cilvesine bakın ki dört büyük mezhep imamının tamamı, devlet zulmüne maruz kaldı. Onlara o zulmü reva görenler, yaban ellerden gelip İslam ülkelerini istila eden ‘küffar’ değildi. Pek çoğu ‘İslam devleti’nin amiri, hatta bazen halifesiydi. Hilafet mührünü elinde bulunduran o zevatın derdi neydi ki Ahmed bin Hanbel’e, İmam-ı Âzam Ebu Hanife’ye, İmam-ı Malikî’ye ve İmam-ı Şafii’ye baskı yapmış, haklarında dava açmış, hapis ve işkence ile ceza vermeye cüret etmişti? Dört imamla başlayacağımız örnekleri okudukça mesele ayan beyan ortaya çıkacak. O yüzden en iyisi tarihin sararmış yapraklarına dönmek.

Ahmed bin Hanbel (İmam-ı Hanbelî):

Read more...

Hizmet Hareketi İslam dünyasına model oldu, karalamalar üzücü

Türk ve Arap entelektüeller, Müslüman toplumların iktidarla, devletle ve değişimle yüzleşmesini tartıştı. İstanbul’da düzenlenen forumda bir araya gelen akademisyenler, devletin kutsanmaması gerektiği ve İslamcı siyasetçilerin iktidar sınavından kaldığı üzerinde görüş birliğine vardı.

Turkish Review ve Hira dergisinin tertiplediği forumda bir araya gelen Türk ve Arap entelektüeller, Müslüman toplumlarda devletin yerini tartıştı. Katılımcılar, devleti dönüştürmesi gereken siyasetçilerin iktidarda kaldıkça devlet tarafından dönüştürüldüğünü vurguladı. Faslı uluslararası ilişkiler uzmanı Prof. Semir Budinar, Hizmet hareketinin faaliyetleriyle İslam dünyasına örnek teşkil ettiğini söyledi. Suriyeli Araştırmacı Yazar Dr. Cemal Seferti ise Hizmet’in karalanmasının üzücü olduğunu ifade etti.

Read more...
Subscribe to this RSS feed
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

ARAMA

Herkül Nağme

Herkül Nağme..Ezcümle, M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bütün eserlerinin, sohbetlerinin, şiirlerinin hep bu nağmeyi terennüm ettiğini söylemek pekâla mümkündür...

SAİD NURSİ'YE İFTİRALAR..

Aksiyon Burç FM

Zaman Mehtap TV

Samanyolu TV Küre TV

Radyo Cihan Ebru Tv

Herkül

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu