Köşe Yazıları - Genç Adam

Kâbusla Gelen İhanet

Bir Türk, Almanya’da Türk çocukları için okul açmaya çalışanları Alman makamlarına ispiyon ediyor. Okulların bulunduğu bazı ülkelerin bürokratları, "Türkiye'den gelip sizinle ilgili dosyalar veriyorlar. Biz sizleri biliyor ve faydalı buluyoruz. O insanlar neden size karşı bu tür işler yapıyor?" sorusunu yer yer soruyordu. Bizler de duyuyorduk. Bir gün gizliden gizliye yapılan bu ispiyonların Cumhuriyet gazetesinde açıkça itiraf edileceği hiç aklıma gelmezdi.


Anayasaya göre Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri sayılırken laiklik, demokrasi ve sosyal hukuk devleti olması özellikle vurgulanır. Ferhat Sarıkaya'nın iddianamesi üzerinden başlatılan tartışmalarda da görüldüğü gibi, devletin vasıflarından demokrasi ve sosyal hukuk devleti olma yönü kriz anında ilk yok sayılan kısım olmaktadır. Geriye kalan laiklik, cumhuriyetle birleştirilerek bir "laik cumhuriyet" terkibi oluşturulur. Kömürü elmasa çevirmeye muktedir görülen bu terkip, kıymetli bir hazine gibi cumhuriyetçilikten asla ödün vermeyeceğini söyleyen kişilerce kordon altına alınır ve akredite olmayanlar asla o kordona dâhil edilmezler.

Şablona göre karşı tarafta 'laik demokrat'ların bulunması gerekmektedir. Ama laikçi cumhuriyetçilerin arzusu buna müsaade etmez.

Yeni Konsept

Bizde siyasi yelpazenin, merkezden marjinale kadar tüm çeşitleri kapsayacak şekilde sağ-sol karşıtlığı üzerine bina edilmiş olduğu malum. Gelinen nokta itibariyle bu ayrımın "Cumhuriyetçiler" ve "demokratlar" şeklinde olması, mevcut anlayışları ifade etmesi bakımından daha uygun görünüyor. Ama bizde öyle olmadı. Doğu Bloku'nun çökmesinin ardından eksenini kaybeden sağ-sol karşıtlığı yeni bir yapılanma sürecine girdi ve kendilerini "ulusalcı" olarak adlandıranlar kendilerinin dışındakileri tek sepete doldurup, hiçbir fark gözetmeden "küreselci" olarak isimlendirdi. Kökten yanlış olan bu ayrımda "ulusalcılar" her ne kadar kendilerini "küreselleştirme" adı altında yürütülen "Amerikan emperyalizmine" karşı bağımsızlık sevdalısı gösterse de davranışlarıyla ortaya koydukları gerçekler durumun hiç de öyle olmadığını haykırıyor; ve tam aksine "Bush'un kadrolarıyla" düşünce ve eylem itibariyle türdeşlik sergilediklerini gösteriyor. Aradaki fark büyüklük-küçüklük farkıyla düşman seçiminden ibaret. Bush ekibi dünyayı şekillendirmeyi düşünüyor ve düşmanını dış dünyadan seçiyor, bizimkiler ise Türkiye ölçeğiyle sınırlı düşündükleri için düşmanını içerden seçerek Türkiye'yi yeniden şekillendirmek istiyor.

Dolayısıyla da, "cumhuriyetçi" ve "demokrat" gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasal niteliklerine uygun bir şekilde ülkenin daha iyi yönetilebilmesi için rekabete girmiş farklı yaklaşımları ifade eden ayrıma razı olmuyor. Onun yerine ulusalcı-küreselci ayrımında ısrar ederek kendilerinden olmayanları ulusal egemenliğe tehdit oluşturan dış bağlantılı kimseler olarak ayırıyor, milletin büyük bir kısmını dışlayarak mimliyor. Sonra da kendilerinden menkul bu sonucu gerçeklerin yerine koyarak hükmünü veriyor: "Ulusal egemenlikten taviz vermeyen vatanseverlerin içimizdeki hainlere karşı mücadelesi!..."

Şimdi bu peşin fikirliliğin, "Irak’ta nükleer silah var" iddiasını ortaya atarak Irak'a girmekten farklı bir tarafı var mıdır?

İkinci olarak da, kendisinden farklı düşünenleri 'hıyanet' gibi ağır bir suçla itham edenlerin ispat gibi bir yükümlülüğü yok mudur?

Bizim "demokratik ve sosyal hukuk devleti" olma vasfını es geçip, sadece "laikliği" esas alan "laikçi cumhuriyetçiler", (bu tabir ulusalcılıktan daha tutarlı geliyor bana) açısından hukuk kendi tezlerini gerçekleştirmenin araçlarından biridir. Onun için iddia ederler ama ispat yükümlülüğü asla hissetmezler. Aksine hukukun üstünlüğünü savunan, hakkı yükselterek haksızlığın önünü almak isteyen hukuk adamaları onlar açısından kuşku uyandırır.

Bu sebeple, bizim laikçi cumhuriyetçilere göre, savcı Ferhat Sarıkaya'nın hazırladığı iddianameyi bırakıp, eşinin başörtüsünden, doğduğu eve ve oradan da milliyetçi bir kişi olmasına ve hatta oynadığı okey oyununa kadar araştırmaları genişletmek yadırganacak bir durum değildir. İddiaların ispatını istemek gibi çağdaş tavırlarsa çok "light" kaçar.

"Laik” Türklerin Kâbusu

Ulusalcı-küreselci ayrımının özündeki çarpıklık bakın nelere sebep oluyor:

Ahmet Arpat'ın 19 Şubat 2006 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki yazısının başlığı şöyleydi: "Hocaefendi Artık Rüyalarıma Giriyor!"

Niye ki, derseniz, sebep şu:

Türkiye'den Halil isminde bir Türk vatandaşı Stuttgart'a gitmiş. Orada halkı kaynaştırmış. Türk çocuklarının ihtiyacı için bir okul açmaya onları ikna etmiş. Anadolu insanı Halil Hoca'yı inandırıcı bulmuş ve aralarında para toplayarak bir okul açmışlar. Milletvekili Cem Özdemir de bu faaliyetler konusunda yardımcı olmuş.

Şimdi Ahmet Arpat çileden çıkmasın da ne yapsın!

Yazıdan anlaşıldığına göre çileden çıkmadan önce "laik" Türk olarak, bu çalışmaları belediyelere ve Alman politikacılara gammazlayanlara tanık olmuş. Onlarla beraber mi imiş, başkalarından mı duymuş, belli değil. Ama Almanların radikal İslamcılarla uğraşıp, Halil Hoca ve arkadaşlarının okul açmasını engellememesi çok ağırına gitmiş. O üzüntüyle yatağına girmiş ve kâbus gibi bir rüya görmüş.

Düşünebiliyor musunuz!... Bir Türk, Almanya'da Türk çocukları için okul açmaya çalışanları Alman makamlarına ispiyon ediyor!

Hikmet Çetinkaya da 25 Şubat 2006 tarihli yazısında Halil Hoca'nın İspanya'ya gittiğini yazarak Ahmet Arpat'la omuz omuza veriyor!

“Hain Kim” İhtilafı

Okulların bulunduğu bazı ülkelerin bürokratları, "Türkiye'den gelip sizinle ilgili dosyalar veriyorlar. Biz sizleri biliyor ve faydalı buluyoruz. O insanlar neden size karşı bu tür işler yapıyor?" sorusunu yer yer soruyordu. Bizler de duyuyorduk. Bir gün gizliden gizliye yapılan bu ispiyonların Cumhuriyet gazetesinde açıkça ve bir maharetmiş gibi itiraf edileceği hiç aklıma gelmezdi.

Şimdi, Cumhuriyet’in yayınladığı, Bulgaristan ve Türk Cumhuriyetlerindeki okulların da kapatılacağı söyleniyor, haberlerini yeniden hatırladım ve kendi kendime sordum: Arpat'ın bahsettiği "Laik" Türkler o ülkelerde bir ispiyon seferberliği mi başlattı acaba?

Sonra düşünmeye başladım:

Uyuşturucu kurbanı olmuş, hapislere düşmüş, anne-babasının eğitimsizliği ve ilgisizliği yüzünden geri zekâlı çocukların gittiği okullara yönlendirilmiş ya da çok rahat üniversiteye gidebilecekken ilgisizlikten meslek liselerine yönlendirilmiş Türk çocuklarının dramı Arpat ve Çetinkaya'nın hiç rüyasına girmiş midir?

Ve kendisini ulusalcı görüp, kendisi gibi düşünmeyenleri hain sayanlara küçük bir soru: Şimdi burada hain kim? Gurbetteki vatandaşlarımızı hayra yönlendirerek, çocuklarımız için okul açmaya ikna edip, sonra da o okulun açılmasını sağlayan Haliller mi, yoksa bu hayırlı gayretleri ispiyonlayanlar mı?

Aksiyon, 13.03.2006

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

ARAMA

Herkül Nağme

Herkül Nağme..Ezcümle, M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bütün eserlerinin, sohbetlerinin, şiirlerinin hep bu nağmeyi terennüm ettiğini söylemek pekâla mümkündür...

SAİD NURSİ'YE İFTİRALAR..

Aksiyon Burç FM

Zaman Mehtap TV

Samanyolu TV Küre TV

Radyo Cihan Ebru Tv

Herkül

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu