M. Fethullah Gülen - Genç Adam

Hz.İsa'nın (as) nuzülü ve Peygamberimiz'e (sav) ümmet olma keyfiyeti

Hz. İsa’nın nüzulü meselesinde, onun bedenen yeryüzüne ineceği, ümmet-i Muhammed arasında telakki bi’l kabule mazhar olmuş (kabul edilebilinir) bir meseledir. Hz. Üstad’ın Onu şahs-ı manevî olarak anlaması ise, bu anlayışa, bu hissiyata ters değildir. (75.a.)

İslam alimlerinden bazıları, Hz. İsa'nın şahsen nüzûlünü, Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine aykırı bularak, bu nüzûle “şahs-ı mânevî” nüzûlü olarak bakmışlardır.

Bazıları da âyet ve hadisleri daha değişik şekilde te'vil etmişlerdir. Bediüzzaman Hazretleri ise, Hz. Mesih'in nüzûlünün şahsen olacağını nefyetmemekle beraber, daha çok şahs-ı mânevî üzerinde durmuş ve Hz. Mesih'in nüzûlünü, Hristiyanlık âleminin İslâm'a iktida etmesi şeklinde anlamıştır. Hristiyanlığın tasaffisi için Hz. Mesih'in şahsen nüzûlünü de uzak görmemek gerektiğini ifade ederek, “evet, her vakit melekleri semâvattan yere gönderen, bazı vakitte Hazret-i Cibril'in Dıhye suretine girmesi gibi onları insan suretine vaz' eden, ruhanîleri âlem-i ervahtan gönderip beşer suretinde temessül ettiren, hattâ ölmüş velilerin ruhlarını cesed-i misaliyle dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelâl, değil semâ-i dünyada cesediyle bulunan ve hayatta olan Hz. İsâ'yı, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme için ona yeniden ceset giydirip dünyaya gönderirdi.” (75.b.) demektedir.

Üstad, temelde meseleye böyle yaklaşırken, nüzûl keyfiyetiyle alâkalı hadislerde zikredilen Şam'da Ak Minare'ye inmesi, bir atın üzerine binmesi.. vb. hususlarda da kat'iyen tafsilata girmemiştir. Meselenin dinî temellerine gelince; Hz. Mesih'in âhir zamanda tekrar dünyaya döneceğini ve bu nüzûl keyfiyetini bildiren yaklaşık yüz kadar hadis-i şerif vardır. Bu hadislerden en az kırk kadarı, hadis kriterleri açısından sahih sayılır, yani erbabınca itimat edilen hadislerdir. Yirmi kadarı da hasen kabul edilmektedir, yani, ondan bir derece düşük de olsa sıhhatine güven duyulan hadislerdir. Kur'an'da bu konuyu sarih (açıktan) olarak ifade eden bir ayet yoktur. Fakat bazı büyük alimler, mesela bu mevzudaki hadisleri de cem' eden Hindistan'lı Allâme Keşmirî, dört ayetin ahir zamanda Hz. Mesih'in ineceğine işaret ettiğini söylemişlerdir. Bu ayet-i kerimeler şunlardır: “Beşiğinde de, yetişkinliğinde de insanlara hitap edip onlarla konuşacak, salih insanlardan olacaktır.” (Âl-i İmran, 3/46); “Kitap ehlinden her biri ölümünden önce ona muhakkak iman edecektir.” (Nisâ, 4/159); “Doğduğum gün, öleceğim ve diri olarak gönderileceğim gün bana selâm olsun.” (Meryem, 19/33) ve “O, kıyamete bir alâmettir.” (Zuhruf, 43/61).  (75.c.)

Hıristiyan âleminin İslâm’a iktidâ etmesi meselesine gelince; Allah Resûlü (sav) âhir zamanda yeryüzünü işgal edecek insanların fizyonomilerini çizip resmederken, daha ziyade bazı Uzak Doğu insanlarını âdeta resm ve tarif etmektedir. Bu tariflerde daha çok ablak suratlı, kalkık çeneli, elmacık kemikleri dışarıya çıkık, burunları basık, gözleri çukur insanlar nazara çarpmaktadır. Ayrıca yine bu hadislerde Hz. Mesih ve Mehdi’nin ortaya çıkması ve Hıristiyanlarla Müslümanların bir bütün olarak hareket etmesinin de, yeryüzünün bu insanlar tarafından işgal edildiği zamana rastlayacağı vurgulanmaktadır. Bu hadisle ilgili yorumlara göre, Hıristiyanlığın iktidâsı, tamamen İslâmiyet’e dehalet şeklinde olabileceği gibi, içinde bulundukları karışık, bulanık ve kaoslu bir ortamdan sıyrılıp, ıstıfâ (saflaşıp) edip tekrar Hz. Mesih çizgisine gelmeleri şeklinde de olabileceği akıldan uzak değildir. O halde onlar, ihtimal tam mânâsıyla Şeriat-ı İslâmiye’yi benimsemeyecekler ama, başları sıkıştığı an Müslümanların vesâyetini kabul edecek ya da günümüzde bazı bölgelerde olduğu gibi, gelip toplu halde Müslümanlığa gireceklerdir.

Dolayısıyla, bu birlik ve beraberliği sadece ahir zamanda dünyanın işgal edildiği âna has kılmak yanlış olur. Zira günümüzde de, aynı tür vifak ve ittifak, cüz’î ölçüde de olsa var sayılabilir. Nitekim biz bunu, komünizmin yıkılacağı âna kadar belli ölçüde yaşadık; Hıristiyanlıkta sabit kalanlarla bir araya gelerek, inkâr-ı Ulûhiyet’e, ateizme karşı bir pakt kurduk. Gelecekte daha değişik tehlikelere karşı, başka birleşmeler de söz konusu olabilir.(75.d.)

Bediüzzaman’a göre; Hıristiyanlık, Teslis inancından kaynaklanan şirk dairesinde kalıcı kalmayıp , birgün, asıllarında olduğu gibi hâlis tevhid inancına geri dönecektir. Tarihsel gelişmelerin de bunu doğruladığını, o şu şekilde ifade etmiştir: “Nasrâniyet ya intifâ, ya ıstıfâ bulacak. İslâm’a karşı teslim olup terk-i silâh edecek. Mükerreren yırtıldı, Prutluğa tâ geldi. Prutlukta görmedi ona salâh verecek. Perde yine yırtıldı, mutlak dalâle düştü. Bir kısmı lâkin bâzı yakınlaştı tevhide; onda felâh görecek. Hazırlanır şimdiden, yırtılmaya başlıyor. Sönmezse, safvet bulup İslâm’a mal olacak. Bu bir sırr-ı azîmdir. Ona remz ve işaret: Fahr-i Rüsûl demiştir: ‘İsâ, Şer'im ile amel edip ümmetimden olacak.’(76)Hz.İsa’nın(a.s.) hakikî dini ile İslâm hakikatlerini bir araya getirmeye çalışacak olan bu topluluğa Bediüzzaman, “Müslüman İsevîleri” unvanını vermiştir.(77)

Bu açıklamalardan hareketle, aslında Hz. Mesih'in nüzulü, "Mesihiyet şeklinde değil; Mehdilik ve Muhammedilik şeklinde olacaktır." denebilir. Böyle bir gerçeğin tahakkuk keyfiyeti ne şekilde olursa olsun, bence mühim olan, her Müslüman'ın Kur'an'ın ruh ve ma'nasını arızasız temsil edip her zaman bu "menheli'l-azbi'l-mevrud = tatlı su kaynağı"nın başında durup o temiz, o pak, o nezih kaynaktan yararlanıp ve başkalarını da yararlandırmaktır. Bir diğer önemli husus da, bütün bunları belli şahıslara bağlama yerine konuyu bir şahs-ı manevi konusu olarak değerlendirmektir. Yine de bu mesele çok münakaşası yapılacak bir meseledir. Zira, bu konuda öteden beri "sevad-ı azam"ın kabul ettiği bazı esaslar var. Bu esaslar çiğnendiğinde ciddi iftiraklar doğabilir. Zaten Üstad da, belki elli yerde bu nüzul ve temsili anlatmış ve "ancak onu nur-u firasetle bakanlar sezebilir" demiştir. O halde, bütün bunları nazar-ı itibara alarak, ahirzamanda Hz. Mesih'in gökten inmesini intizar etmenin bizim vazifemiz olmadığını ifade edebiliriz. (78.a.)

Konu ile ilgili  Bediüzzamanın Talebelerinden Dereli Mutâf Hafız Ahmed’in Üstad’a yazdığı bir mektubta rüyasının tabirinde : "Allahu a’lem, bu rüyanın bir tabiri şudur ki: Üstadımızın Kur’ân-ı Hakîmden aldığı ve neşrettiği Risale-i Nur vasıtasıyla Nasârânın bir kısmı İslâmiyeti kabul edecek ve Nasârâ Müslümanları veya Hıristiyan mü’minleri hükmüne geçip Üstadımızın sözlerini İsâ Aleyhisselâmın sözleri nev’inden hüsn-ü kabul edeceklerine işârettir." (78.b.) diyerek , Bediüzzamanın Risale-i Nurlarda konu ile alakalı Vaaz ettiği prensiblerin , ileride Dindar İsevi Ruhaniler tarafından hüsn-ü kabul göreceğini beyan etmiştir.

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

75.a. M.Fethullah Gülen, Fasıldan Fasıla –II, Bir Zaviyeden Hadis
75.b. Mektubat,Sayfa: 60
75.c. M.Fethullah Gülen, “Mesih Nerede, Mehdi Kim? ”, herkul.org, 11.10.2004
75.d. M.Fethullah Gülen, Prizma, Hz.Mesih ve Nuzül keyfiyeti
76 Sözler, Sayfa 644
77 Mektubat, sy.426
78.a. M.Fethullah Gülen, Akademi 03.04.2000
78.b. Barla Lahikası, Sayfa 111


 

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları Gönülleri fetheden, beyan talâkatı değil hareket talâvetidir. Hakikat Damlaları

M. Fethullah Gülen

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu