Kürsü - M. Fethullah Gülen - Genç Adam

"Sarıklı Genç" sakın Metin Karabaşoğlu olmasın.? (*)

Ahirzamanda İman ve Kur’an Hizmetine gönül vermiş veya en azından ona dost olmaya kendisine hedef seçmiş , hayatını Risale-i Nur meslek ve meşrebi Sahibine göre uyarlamaya çalışan ve hakkında “Nur Talebesi” hüsn-ü zannı bulunan kardeşlerimizin , söylem ve ifadelerinde mensubu olduğu Dava’nın “ilk” lerine neden saygıda kusur eder , bir “Hizmet Büyüğü” bir mecliste övüldüğünde neden bu övgüye ters gayret içine girerler , birtürlü anlayabilmiş değilim.

Bu kardeşlerimizden bir taneside , kendisini Risale-i Nur Eserlerine vakfettiğine inanmak istediğimiz muhterem Metin Karabaşoğlu Bey’dir.

Başlıkta ki ifadem de aslında bundan kaynaklanıyor , yoksa Metin Bey’in elbette “sarıklı genç olma” iddiası yok , yalnız “sarıklı genç” hakkındaki yazısının okuyan pek çok kişinin bu başlığı düşündüğünü bilmemden ötürü bu başlığı kullandım. Yazısına biraz sitem biraz yakıştıramamanın harmanladığı bir başlık…..

Kendisi için daha önce yazmış olduğum “Kusur arama hastalığı veya alternatif olma gayreti” (1) başlıklı yazımda da ifade etmeye çalıştığım üzere, Üstad’ın değer verdiği ve talebem dediği “ağabeylere” hitab ederken , benim gibi sıradan bir insandan bahsediyor gibi değil, mutlaka hürmet ifade eden ve bu mesleğin dışındakilere örnek teşkil edecek uslub çerçevesinde olunması zarureti üzerinde durmuştum.

Üzülerek ifade etmeliyim ki ; bahse konu yazısında (2) işlemiş olduğu konu içinde geçen ; Risale-i Nur Hizmetinde yapmış olduğu halis ve fedakar gayretleri ile tanınan muhterem “Hulusi ağabey” için , sanki kendisini Üstadın yerine koyarcasına sadece ismi ile –Hulusi- olarak anlatması benim gibi gerilerin gerisinde de olan birisini rahatsız etti. Kaldı ki Üstad bile , Risalelerde onu birinci talebelerden saydıktan sonra pek çok yerde “Hulusi Bey”(3) şeklinde taltif etmesi , dikkate şayandır.

Değil mi “Dünyaca havas tanınan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu ve mahviyet..” diyen Üstaddır.(4) Ve yine muhterem M.Fethullah Gülen Hocaefendi’nin enfes tesbitinde geçtiği üzere :“İnsan kendini "sifir" kabul etmeli; "sıfır" bile değil, Arapça'daki haliyle "sifir" bilmeli. Çünkü "ı" larda kendini hissettiren bir sertlik var. Samimi mü'min, o kadarcık dahi olsa nefsini nazara vermemeli.”(5)

28.Mektubun Birinci Meselesinde bir rüyanın yorumunda işaret edilen “sarıklı genç” in bazı meclislerde falan ağabey , filan hoca olarak telakki edilmesinden rahatsızlık duyduğunu dile getiren Metin Karabaşoğlu Bey , yazısının sonunda geçen “Yoksa, o ‘sarıklı genç’ küsüp gitti mi aramızdan? Belki de henüz gelmeye bile cesaret edemiyor...” ifadeleri ile bizleri birkez daha şaşırtmayı başarmıştır (!). -Bana düşmez ancak - biraz haddimi aşarak cevablamış olayım:

“Sarıklı genç dün aramızdaydı bugünde aramızda yarında aramızda olacak. O bazen Zübeyir Gündüzalp ağabey , bazen Mustafa Sungur ağabey , bazen Abdullah Yeğin ağabey , bazen Bayram Yüksel ağabey , bazen Said Özdemir ağabey , bazen Mehmet Kırkıncı Hocaefendi , bazen Fethullah Gülen Hocaefendi , ve daha nice “ağabeyler” olarak hep aramızda oldu. O aramızda olma hususunda hep cesur oldu , lakin onlara Sahib çıkmada aynı cesareti gösterebildik mi , bilemiyorum…”

Aslında Metin Bey’den istediğimiz çok şey değil. Kendi yayın arkadaşlarından birinin kendisi için kullandığı “Nur talebesi” ifadesini (6) , bu davanın ilklerinede kullanması…..

(1) http://www.gencadam.net/content/view/374/86/
(2) http://1111.karakalem.net/?article=2610
(3) Lem'alar » Sayfa: 48 , Emirdağ Lahikası » Sayfa: 210 , Emirdağ Lahikası » Sayfa: 283
(4) Mektubat, Sayfa 456
(5) Kırık TesTi
(6) http://1111.karakalem.net/?article=2599
(*) Yazının Üstadın aşağıdaki düsturları çerçevesinde değerlendirileceği ümidi ile….:
Eğer onun tahkiri ve beyan ettiği kusurlar şahsıma ve nefsime ait ise, Allah ondan razı olsun ki, benim nefsimin ayıplarını söyler. Eğer doğru söylemişse, beni nefsimin terbiyesine sevk eder ve gururdan beni kurtarmaya yardımdır. Eğer yalan söylemişse, beni riyadan ve riyanın esası olan şöhret-i kâzibeden kurtarmaya yardımdır. Evet, ben nefsimle musalâha etmemişim. Çünkü terbiye etmemişim. Benim boynumda veya koynumda bir akrep bulunduğunu biri söylese veya gösterse, ondan darılmak değil, belki memnun olmak lâzım gelir. (Mektubat, Sayfa 67)
Zaten Risale-i Nur’un bize verdiği ders de, hakikat-i ihlas ve terk-i enaniyet ve daima kendini kusurlu bilmek ve hodfuruşluk etmemektir. Kendimizi değil, Risale-i Nur’un şahs-ımanevisini ehl-i imana gösteriyoruz. Bizler, kusurumuzu görene ve bize bildirene-fakat hakikat olmak şartıyla-minnettar oluyoruz, "Allah razı olsun" deriz. Boynumuzda bir akrep bulunsa, ısırmadan atılsa, nasıl memnun oluruz; kusurumuzu-fakat garaz ve inat olmamak şartıyla ve bid alara ve dalalete yardım etmemek kaydıyla-kabul edip minnettar oluyoruz. (Emirdağ Lahikası, Sayfa 46)


 

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

HAKİKAT DAMLALARI

Hakikat Damlaları büyük işlerde yalnız kusurları gören, cerbezelik ile aldanır veya aldatır. Hakikat Damlaları

Bediüzzaman

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu