Yeni Mesaj Gazetesinin Kasdî Tahrifleri -5

Yeni Mesaj’ın Beşinci İftiralı Vesvesesi ve Ce­vapları


Yine boşuna çırpınan bay yazar diyor ki:[95]
“O yıllarda Said Nursinin hafife aldığı tasavvuf erbabı ise, başlarındaki hocaların arkasında ‘suffe alayları’ olarak kurulan birliklerin başında, Said-i Nursi’nin ‘onlar da cennete girecek’ dediği kafirlerle savaşmakla meşguldu” dedikten sonra, “Bu gelişmelere bakınca Kafkas Cephesindeki savaşa sözümona katılıp, cephede yazdığı risalelerde ‘Hıristiyanlara dinlerini tamamen terk etmemelerini’ söyleyen, bu zırvasına da Kur’an’ı delil gösteren Said-i Nursi’nin gerçek misyonunu in­celemek gerekecek.”[96]


Cevap: Şeytan aleyhilla’nenin de yazmasından utanacağı iftiraların bir kısım cevapları, “Üçüncü iftiralı vesvesesi” bö­lümünde ağzına taş gibi vurularak verilmiştir, tekrar etmeye­lim. Yalnız “O yıllarda ehl-i tasavvufu hafife aldığı” şeklindeki şenaetdar ve şeametkar iftirasına karşılık sorarız ki, ey bedbaht adam!.. “O yıllar” dediğin hangi yıllardır?.. O yıllar eğer Bi­rinci Cihan Harbi veya İstiklâl Savaşı ise, en büyük milis alayı Bediüzzaman’ın alayı olduğu gibi –ki az üstteki belgelerle is­patları yapıldı– Kurtuluş Savaşında da en büyük ve en tesirli hizmeti o yapmıştır. “Tasavvuf ehlini hafife aldı” şeklindeki kerih ve pis lafa gelince, sen bu iftiranın tahkikli, herzelemesiz ispatını yapmazsan, elbette cehennemin esfel-i safilinini boy­layacağın gibi, dünyada da “kezzab” vesmini taşımaya mecbur olacaksın.

Oysa ki, Hz. Bediüzzaman bir çok risalelerinde tarikat ve tasavvufu, aktap ve pirlerini layık oldukları senalarla yad ettiği gibi, onların dua, vird ve salavatlarından kendi dua kitabına alarak hayatı boyunca okumuştur. Bilhassa Şah-ı Geylanî, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbanî ve İmam-ı Gazali, Mevlana Celaleddin-i Rumi(kaddesallahu esrarehum) gibi kutup ve gavsları hürmetle sevmiş, kendine Üstad kabul etmiştir. Bilhassa Geylani Hazretleri(ks) ile kalbî ve ruhî alakadarlığı ömrü bo­yunca sürmüştür.

Ayrıca tasavvuf ehlinin şatahat ve zahir-i şeriata aykırı gibi olan bazı söz ve hükümlerindeki problemleri ve vahdet-i vücud gibi müşkilatlı mesleleleri şeriat ve mantık usulleri içinde hall ve fasleden Bediüzzaman Hazretleridir. Risale-i Nurdan Onsekizinci Mektup, Onbeşinci Mektubun Birinci Makamı, ve İkinci Makamının ahiri; Dokuzuncu Lem’a ve Ondördüncü Lem’anın İkinci Makamı; Yirmidokuzuncu Mektubun Dokuzuncu Kısmı, Telvihat-ı Tis’a Risalesi gibi parçalar davamızın delilleridirler. Hele ayrıca cifir ve ebced ilmi ile tahlilleri yapılan Hazret-i Ali(ra) ve Hazret-i Gavs-ı Azam’ın(ks) kerametleri hakkında te’lif edilen Sekiz, Onsekiz ve Yirmisekizinci Lem’alar ve Sekizinci Şua bu iddiamızı daha çok takviye etmektedir. Bunların yanında 1935’te cere­yan eden Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi müdafaatı olan Yirmiyedinci Lem’ada mahkemeye ve zamanın ehl-i idaresine karşı tarikatı nasıl müdafaa ettiğini görmek iste-yenler bakabi­lirler.

Burada, bir tek numune –söylediklerimize hüccet olarak– Telvihat-ı Tis’a Risalesinin Üçüncü Telvih’inin son kısımla-rından bir paragraf alıyorum:

“Tarikatin dinî ve uhrevî ve ruhanî çok mühim ve ulvî ne­ticelerinden sarf-ı nazar, yalnız âlem-i İslâm içindeki kudsî bir rabıta olan uhuvvetin inkişafına ve inbisatına en birinci, tesirli ve hararetli vasıta tarikatler olduğu gibi; âlem-i küfrün ve siya­set-i Hıristiyaniyenin, nur-u İslâmiyeti söndürmek için müthiş hücumlarına karşı dahi, üç mühim ve sarsılmaz kale-i İslâmiyeden bir kalesidir. Merkez-i hilâfet olan İstanbul’u beş yüz elli sene bütün âlem-i Hıristiyaniyenin karşı-sında muha­faza ettiren, İstanbul’da beş yüz yerde fışkıran envâr-ı tevhid ve o merkez-i İslâmiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i is­tinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekyelerde Allah Allah diyenlerin kuvvet-i imaniyeleri ve marifet-i İlâhiyeden gelen bir muhabbet-i ruhaniye ile cûş u huruşlarıdır.
“İşte, ey akılsız hamiyetfuruşlar ve sahtekâr milliyetper­verler! Tarikatin, hayat-ı içtimaiyenizde bu hasenesini çürüte­cek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz.”[97]

Tahmin ediyorum, tarikat ve tasavvuf hakkındaki yalnız bu parça, bay yazarın Bediüzzaman hakkında ileri sürdüğü ifti­ralı tüm iddialarına çürütücü bir cevaptır. Hazret-i Üstad’ın bir varis-i nebi olarak söylediği tüm sözleri, şeriat, sünnet ve mantık süzgecinden geçirilerek söylenmiştir. İslâm âlemindeki ulema ve meşayih, Risale-i Nur eserlerini görmüş, okumuş, hiçbir itiraz vaki olmamıştır. O halde, Bediüzzaman mürşid-i ümmettir, insanlığın da muhdisidir. Ona, “Hıristiyan aşığı” di­yen ya divane bir sarhoştur ya da–ister istemez–bir ifsad ko­mitesinin ajanı, ya da ajanlarının biçare bir neferidir, diyece­ğiz.

Muharrem Bayraktarın: “... Said-i Nursi’nin cephedeki gerçek misyonunu incelemek gerekecektir.” demesine karşı...

Cevaben deriz: Ağzındaki baklayı hemen çıkar ki kafan­daki niyeti herkes görsün. Bediüzzaman’ın cephedeki mis­yonu, yani görevi sence ne olabilir? Harpte Enver Paşa’nın ve Kumandan Kel Ali’nin nazarı altında gösterdiği fedekarane kahramanlıklar ve neticesinde 5.000’den fazla talebesini feda edip, yani şehadet mertebesine kavuşturduktan sonra, kendisi de yaralanıp ve bir ayağı da kırılıp Ruslara esir düşen fedayi-i İslam bir Bediüzzaman’ın vatanı savunmaktan ve şehadet şer­betini içmekten başka ne gibi gizli bir misyonu olabilir?.. “Harpte Ruslara tek bir kurşun sıkmadı” diyenlerin gözleri kör olsun. Esaretinde Rus Başkumandanı Nikolaviç’e karşı İslamın izzetini, din ilminin vakarını muhafaza için, ölümü beş parayı sayarak kıyam etmemesi –ki, bütün Müslümanların medar-ı fahrı olmuştur– ne gibi bir gayeye matuf ve yönelikti acaba?..

Evet, ey yazar efendi! Onun cephedeki gizli herhangi bir gayesi bir misyonu hakkında bildiğin bir şey varsa, hemen bir an evvel yumurtla!.. Ama eğer bir şey yazarsan, mertçe olsun, öteden beri yapa geldiğin gibi “neffasati fil ukad” cinsinden ol-masın!..


[95] Şu rezil ve utanmazlık örneği laflara cevap vermeye hiç değmezken, ibret-i alem için bu güruhun tiynet ve mahiyetleri daha iyi anlaşılsın diye, kaydediyorum.
[96] Muharrem Bayraktar, “Said-i Nursi ve Askerlik”, Yeni Mesaj, 10.2.2006.
[97] Bediüzzaman Said-i Nursi, Mektubat, Envar Neşriyat, İstanbul 1995, s. 445-446.

Add comment


Security code


Refresh

back to top

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu