İman ve Ateizm - Genç Adam

Ali Eren (Vakit gazetesi yazarı) ile Diyalog üzerine Röportaj -5

Genc::Adam  : “7.soruma geçmek istiyorum : 1994 yılından bu yana Diyi og Hizmetleri sonrasında “ben 5 vakit namazımı kılan bir müslümandım, diyalog sonrasında gördümki , Müslüman , Hıristiyan veya Yahudilik hepsi hak dinmiş , o açıdan Hıristiyan oldum” şeklinde ifade eden bir kişiye rastladınız mı?  Tekrar edeyim , falan yazara göre bir Prof. Kızı veya Rusyada bir  arkadaşımın şahit olduğu ismi emine olan bir kişinin anlattıkları  “hikayeler” değil , şahsen sizin bizzat şahit olduğunuz bir vaka var mı?”

 

Ali Eren : Sevgili dostum! Tebrik ederim, “Dünya kısa soru sorma birincisi(!)” olabilirsiniz. Kısacık(!) sorunuzun sonundaki paragrafı cevaplandırmadan önce, döşendiğiniz uzun makaledeki istihza ve töhmet taşıyan ifadelerinizi cevaplandırmaya mecburum. Siz esas sorunuzu en son sormuşsunuz; ben de esas cevabı en son vereyim. Zaten bu konuşma, röportaj olmaktan çıkıp cedelleşmeye dönüştü. 6. soruda röportaj kültüründen bahsediyordunuz. Röportaj kültürü dediğiniz, bu kısa(!) soru sorma usulü olsa gerek. J Cevabın, sorudan uzun olması normal ise de, becerebilirsem lüzumsuz yerleri atlayıp kısa tutmaya çalışacağım.

Başlıyorum. Diyorsunuz ki, “…hiçbir röportajda soru soranın sorusu eleştirilmez , soruyu beğenmiyorsanız ”susma hakkınızı” kullanabilir veya bu soruya cevab vermede ehliyetli olmadığınızı dile getirebilirsiniz.”Sevgili dostum! Eleştiri nerede? Okuyucularınızın, başa dönüp eleştiri olup olmadığına bakacaklarını düşünmüyor musunuz? Söylediklerim, yukarıdaki 6. sorunun cevabındaki en son paragrafta duruyor. İşte dediklerim: “Eğer mahzuru yoksa, beni bir cümleyle bağlamayıp, “Bu hususta ne biliyorsanız söyleyiniz” deyin, ben de bildiklerimi ortaya dökeyim. Daha serbest olacağım böyle bir sorunuzu bekliyorum efendim…” Eleştiri bunun neresinde? Önümü açın, konuşayım, haksız görecekse, okuyucu haksız görsün. Fazla bir şey mi istiyorum? İkinci bir cümleniz şöyle: “kilisede de havrada da Budist tapınaklarında damistik(istidraci) manada manevi bir hava olabilir. Önemli olan bunutelaffuz eden kişinin Allah ve Resulüne (SAV) bağlılığıdır.” Şimdi buradaki hangi yanlışı düzelteyim bilmem ki! Keşke istidracın ne demek olduğunu öğrenipte yazsaydınız.Cancağızım, isticrac kafirlerde olur, Müslümanlarda değil. Onun için,istidrac bize göre manevi bir hava değildir, olamaz.Kafirlere ait bir hal olduğu için, istidracı manevi bir hava olarak kabul edenin de Allah ve Resülüne bağlılığından bahsedilemez. Dolayısıyla, Önemli olan bunu telaffuz eden kişinin Allah ve Resulüne (SAV) bağlılığıdır.” demek yanlış üstü yanlıştır.İkinci gaf da şudur: istidrac, evliyada bulunan kerametin karşılığıdır. Yani, Allah dostunda keramet görülür,Allah düşmanında da istidrac. Ayrıca, keramet olsun, istidrac olsun,-manevi bir hava değil- olağanüstü bir haldir. Bunu bilelim.Diyorsunuz ki,“Hıristiyanlığının tahrif olması , onun her şeyinin batıl olduğu anlamına gelmez. Hıristiyanlık dininde “güzel ahlakın” teşvik edilmesi, “zinanın yasak olması” , gibi İslam dinimizle ortak güzelliklerine vurgu yapılmasında neden bir sakınca görelim ?”Hah! İşte şimdi niyetinizi îmâ yollu açığa vurdunuz. Îmâ -işte bu cümlenizde olduğu gibi- mühim bir husustur.  Değerlendirelim:

1-Bu sözü, bana değil de, ““Hıristiyanlığın tahrif olması , onun her şeyinin batıl olduğu anlamına gelir” diyenlere söylemelisiniz. İslam inancına göre, Tevrat ve incil’in tamamı tahrif edilmiş değildir. Doğru tarafları olabilir, ama fark etmez, hiçbir değeri yoktur. Siz, bal ile zehirin karışmış olduğu bir yemeği yer misiniz? Bizim leziz yemeklerimiz bize yeter. Hz. Ömer Efendimiz’in elinde bazı Tevrat sahifelerini gören Peygamberimiz’in şekli değişti ve Hz Ömer’i ikaz mahiyetinde,“Allah’a yemin ederim ki, Tevrat kendisine verilen Musa bu zamanda olsaydı, bana uymaktan başka yapabileceği bir şey olmazdı” buyurdu. Hâlâ, Hıristiyanlığın güzel ahlakına(!) vurgu yapmaya ne lüzum? Müslümanlar olarak, bizim işimiz gücümüz yok mu? Bir Müslüman olarak, “Hıristiyanlıkta da güzel ahlak teşvik ediliyor” şeklindeki bir vurguya ille de niçin ihtiyaç duyuyorsunuz?

2-“Hıristiyanlık dininde “güzel ahlakın” teşvik edilmesi, “zinanın yasak olması” , gibi İslam diniyle ortak güzelliklerine vurgu yapılmasında neden bir sakınca görüyorsunuz?” diye, siz değil de bir Hıristiyan söylemeliydi.Onların müdafaası bize düşmez, bu bir.İkincisi: Onların güzel ahlakı da şusu busu da kendilerinin olsun. Zinadan ne kadar uzak oldukları da güzel ahlakları(!) da ortada zaten… Adeta bizi de saran o güzel(!) ahlaklarını herkes görüyor. Bahsettiğiniz o güzel Hıristiyan ahlakını daha iyi öğrenmek isterseniz, eski nurcu(!) şimdiki papaz Turgay Üçal’ın “Hıristiyan Ahlakı” isimli kitabını okuyabilirsiniz. Dostum! İslamdaki güzel ahlak ve zinanın yasak olması gibi güzellikler, bize yeter, yeter, yeter de artar bile. Yettiği için de başka inanç sistemlerindeki sözde güzellikleri anmaya bile lüzum yok. Hıristiyanların güzellik anlayışı ayrıııı bizimki ayrıdır. Sizin dediğiniz gibi hareket edersek. Nasıl olsa o da ahlaktan bahsediyor diye Papaz Turgay’ın “Hıristiyan Ahlakı” isimli kitabını tavsiye etmemiz lazım gelir. Edelim mi?

3-Eğer İncillerde de doğru sözler bulup onu islamın ortak güzelliğiyle anacaksak, -ki buna ihtiyaç yok- batıl dinlerin hepsinde böyle sözler bulabilirsiniz. Bulunca mal bulmuş mağribi gibi sarılacak mıyız?  Geçin bunları. İslam yeter.İlk “a” bendinde, “Üstattan bir kesit” diye verdiğiniz, “Hırsitiyanlara hitab ederken onlara Kafir diye hitab edilmesine karşı çıkan edeb timsali Üstad Hazretleri…” diye devam ediyorsunuz. Sevgili kardeşim! Hıristiyanlarla konuşurken, yüzlerine karşı “kafir” diyelim diyen yok… Böyle hayali şeyler bulup röportajı uzatmaya ne lüzum. Madem kendiniz uzatıyorsunuz, bana, “Uzatıyorsun” bari demeyin. Onlara “kafirsiniz” deme heveslisi değiliz. Rahat olun, yüzlerine karşı kafirsiniz demeyiz. Ama elbette kafirler? Çünkü defalarca Kur’an söylüyor onların kafir oldukların. Kur’anın kafir dedikleri elbette kafirdir. İkinci “a” bendinden önceki “Evet, Hıristiyanlığı ve Hıristiyanları bu çerçevede ele almamız, hem Kur’anın hem Sünnetin hemde Üstad’ın yoludur” diyorsunuz.Öyleyse, “Edep timsali” diye andığınız üstadın, “Onlara bir tükürükle cevap veriyorum” sözünü hatırlatıyorum. Sözler’in sonunda yer alan bu söz edeb timsali olmaya aykırı mı ki üstad tükürmüş?  Bu söz, güzel ahlâk(!) eseri olarak 1919’da İstanbul’u işgal eden hıristiyanlara karşı, bir papazın şahsında söylenmiştir. Angligan papazına, yani “6 sorum var, 600 kelimeyle cevap istiyorum” diyen Hıristiyan Angligan papazına… Şahâne bir cevaptı. İşte İslamın izzeti…Şu Danimarka karikatür meselesinde bile, Diyalog havarilerinin hiç biri böyle bir çıkışta bulundumu?  Şu istihza dolu cümlelerinizi, ibretlik olarak okuyuculara bir de ben tekrarlıyayım. İkinci “a” bendinde demişsiniz ki: Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının toplantılarına sizi daha sonraları davet etmemeleri, içinize  bir hayli oturmuş anlaşılan , röportajımız ile çok ilgili olmadığından , Vakfımızdan ricam , Ali Bey’i bundan sonraki toplantılarına istisnasız davet etmeleridir.”  Röportajla çok ilgili olmadığını kendiniz söylüyorsunuz. Ama baştan beri tekrarlamaya devam ediyorsunuz. Oysa bu cevaplandırıldı ve geçti. Bırakalım artık. Röportaj için muhatap aldığınız gazeteci, ben değil de bir solcu, bir ateist veya bir Hıristiyan olsaydı, onu böyle tiiye alır mıydınız/alabilir miydiniz? Hele Hıristiyan olsaydı, düşünülemezdi bile. Zaten onun gül hatırını(!) kırmak olur mu hiç…Eskilerin söylediği gibi, “Tarz-ı beyan ayniyle insandır” deyip cevabıma geçiyorum: Sadece ben değil, her gazeteci için gidecek toplantı kıtlığı yok. O kadar çok ki hepsine yetişmek imkansız. Pek de hevesli değilim yani. Önce bu bilgiyi okuyuculara verelim. Vakfın toplantısına ise, yine kim bilir neler konuşulacak diye bizzat ben katılmak istedim. Bunun adı davet değil. Ben istedim, onlar kaçındılar. Durum bu. Bu açıklama kaçıncı bilmiyorum ama, korkarım yine anlamamakta direneceksiniz. Ama olsun. Siz bunu yanlış olarak yine dile getirseniz, ben de yine anlatmaktan usanmayacağım. Çok uzun olan ikinci “b” bendine girmek istemiyor, “Bu hususta söyleyeceklerimi söyledim. Takdir okuyucularındır” demeyi uygun buluyorum. “b” bendinde, Prof.Karlığa’nın ismini zikrediyorsunuz da söylediği zehir zemberek sözleri niçin vermiyorsunuz? Ama ben vereceğim, kaçış yok. Değerli okuyucular biraz sabretsinler.  “c” bendinde, “Risale-i Nur’a sokuşturulmuş olabilir” sözünden dolayı özürdilememi istiyorsunuz. Özür dilemek bir şey değil. Zararı yok, bir değil on kere özür dileyeyim, ama neye göre özür dileyeceğim? Bi kere bu sözü, –sizin cevfel kalem beni suçladığınız gibi- bana ters geldiği için söylüyor değilim. Öyle yapsam, en hafif tabiriyle halt etmiş olurum. Hem ben itikad imamımıyım ki iddia sahibi olayım? Ben o cümlede iki sebepten mazurum:

1-Eş’arî olsun, Matüridî olsun, İslam itikadına göre, kafirlerin cennete girmeleri mümkün değil. Bediüzzaman ise Eş’arî. Ben de düşünüyorum ve diyorum ki, öyleyse o bunu söylemez/söylememesi icap eder. Hatta kim olursa olsun, bunu söylemesi için, bu iki itikad ekolünden hariç olması lazım… Oysa bu satırlar Risale-i nurda var. Şimdi ne yapacağız? Olsa olsa bu sözler Bediüzzamana ait olamaz diyoruz. Yoksa siz,“Risale-i Nur, tahriftenmahfuzdur” mu demek istiyorsunuz? Öyle diyorsanız, deyin de bu mesele bitsin. İki sebepten diğeri şu:

2- 13 Nisan 2005 tarihli Vakit’teki röportajda, bir Risale-i Nur mensubu ve tanınmış biri olan Sıddık Dursun, Hekimoğlu ismail’in, “Evet Risale-i Nur tahrif olmuştur. Biz böyle bilelim, ama dış alem bilmesin” dediğini söylüyor. Onlar, Nur cemaatinin ileri gelenleri veya tanınmışları. Bana düşen onların söylediklerine inanmaktır. Ben de okudum ve inandım. Ayrıca,bu hususta Dava dergilerinde de epeyce malumat var. Şimdi:Sıddık Bey’le Hekimoğlu İsmail anlaşır, tahrifat olmadığını söylerlerse, biz de kendilerinden edindiğimiz bu yanlış bilgiden geri döneriz. Veya başka bir yoldan ikna olsam yine dönerim. Diretmenin bana faydası yok ki.Mesele bu kadar basit.Bilmiyorum, sizin o röportaja bir itirazınız olmuş muydu. Olmuşsa sonuç ne oldu merak ediyorum. Sevgili kardeşim! “d” bendinde, daha önce cevabını verdiğim meselelere tekrar dönüyorsunuz. Bu,röportajı kaçıncı uzatış! Mecburum cevap vereceğim:Hıristiyanlar ve Hıristiyanlık lehinde konuşanların, Diyalog faaliyetlerini bizzat yürütenler olduğunu söylediğim halde, “İşte ben doğrusunu söylüyorum, gereğini yap” Diyorsunuz.Her şey sırayla. Gereğini yapmak önce zati âlinize düşer. Diyalog toplantılarını yürütenlere, “Müslüman olmadan  cennete girilmez” dedirtin, ondan sonra sıra bana gelsin. Siz, diyaloğu  tasvip eden binlerce kişiden birisiniz, sözünüz sadece sizi bağlar. Şimdi,  Diyaloğu tasvip etmeyen herhangi biri, size “Doğruyu dile getirdiniz, verinelinizi öpeyim” dese, siz yeterli bulur musunuz ki, sadece kendinizin söylemesiyle benden aynı şeyi bekliyorsunuz.Fakat, meselenin bu kadar saptırılmasından inanın gınâ geldi. Okuyuculara döneyim bari. Ey değerli okuyucular! Bakın sevgili arkadaşımız “d” bendinin son taraflarında bana ne diyor:“Zaten sizde kabul ediyorsunuz ki,“Hırsitiyanlar Hakdindir” şeklinde bir beyanın olmadığını …”(Cümle düşüklüğü bana ait değil) Demek ki neymiş? Ben, “Hıristiyanlık hak dindir” şeklinde bir beyanın olmadığını kabul ediyormuşum. Şiddetle itiraz ediyorum. Benim böyle bir kabulüm yok. Röportaj metni ortada, böyle bir cümlem varsa nerede? Bunu da geçelim… Her soruda eski mevzuları tekrar eden değerli kardeşimiz. sonunda bana şunu da söylüyor:

“Bundan sonra sorular dışında ,eski mevzulara girilmemesini röportajınDaha hızlı seyretmesi adına Ali Bey sizden rica ediyorum:” J J J

Sevgili kardeşim! Zaten ben de bunu arzu ediyorum ya. Ancak, kimin eski mevzulara girdiğinin bilinmesi bakımından, okuyuculara, müsadenizle  yedinci sorunuza bir göz atmalarını hatırlatıyorum.Devam edelim.

Sorunuz şöyle: “7.soruma geçmek istiyorum : 1994 yılından bu yana Diyalog Hizmetlerisonrasında “ben 5 vakit namazımı kılan bir müslümandım, diyalog sonrasında gördümki , Müslüman , Hıristiyan veya Yahudilik hepsi hak dinmiş , oaçıdan Hıristiyan oldum” şeklinde ifade eden bir kişiye rastladınız mı? Tekrar edeyim , falan yazara göre bir Prof. Kızı veya Rusyada bir arkadaşımın şahit olduğu ismi emine olan bir kişinin anlattıkları “hikayeler” değil , şahsen sizin bizzat şahit olduğunuz bir vaka var mı?”

 

CEVABIM: (Buna, Varan 1 de diyebilirsiniz, çünkü daha devamı var)  ŞAHSEN ŞAHİT OLDUĞUM VAK’A: Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü toplantılarında, eski 9 Eylül Ü. İlahiyat Fakültesi Dekanı, şimdiki Diyanet’ten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet S. Aydın’ın oturum başkanı yapıldığına hep şahit oldum. Oturum başkanı yapılarak, Diyalog toplantılarının organizesi eline teslim edilen Sayın Mehmet Aydın nasıl bir kimseymiş onu görelim:

1-Sayın Aydın, Hz. İbrahim’in çeşit çeşit dinleri varmış gibi, birbirine uymayan İslam, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin hepsini birleştirip üçüne birden “İbrâhimî dinler” diyor. Oysa, İbrahim Aleyihisselam’ın tek çeşitdini vardır. Yani “İbrâhimî dinler” yok, “İbrâhimî din” vardır. O da sadece İslamdır. Diyalog ileri gelenlerinden Sayın Mehmet Aydın ise, üç ilah kabul eden Hıristiyanlık ile, Lut Aleyhisselam’a, -hâşâ- sarhoş olup kendi kızlarıyla zina ettiği iftirası yapan Yahudiliğe bile, “İbrâhîmî din” diyor. Bu zat sıradan bir kimse değil, Diyaloğu yöneten birisi. Diyalogcular işte böyle.

2-Diyalogcular, o kadar elastikî konuşuyorlar ki, konuşmalarıyla, Diyaloğun ne olup olmadığını bir türlü net açıklayamıyor, daldan dala konuyorlar. İşte Sayın Aydın’ın biribirini tutmayan üç ayrı sözü

a)“… Diyalog kendi dinlerini tanımlama anlamına geliyor.…diyalog, benim dinim budur, budur, budur demektir.” Buna göre, Diyalog kendi dinini anlatmak demek oluyor değil mi? Böyle düşündünüzse yanıldınız. Zira bu söz, Diyalogcuların sadece bir aldatmacasıdır. Zira Diyalog toplantılarında dininizi anlatamazsınız.Çünkü oturum başkanımız tavır değiştirip şöyle buyuruyor:

b) “Gayemiz İslamiyeti anlatmak mı? Hayır Hıristiyanlığı öğrenmek.” Diyaloğun gayesinin ne olduğunu anladık mı şimdi?. Kürsüdeki oturum başkanı gayenin böyle olduğunu söylerse, siz orada İslamı anlatabilir misiniz! An-la-ta-maz-sı-nız. Zaten de anlatıldığı yok. “Diyalogtan niye korkuyorsunuz? İslamı gayri Müslimlere anlatmanın ne zararı var?” diyenlerin kulakları çınlasın. Demek ki neymiş? İslam anlatılmıyormuş…Şimdi, “Diyalogla İslam anlatılıyor” diyebilecek olan varsa buyursun desin…Ezcümle, Diyalogla gayeİslamı anlatmak olmadığına göre, daha baştan Müslümanların dili bağlanıyor. Yine gaye Hıristiyanlığı öğrenmek olduğuna göre, Hıristiyanlar konuşacak, biz dinleyeceğiz ve Hıristiyanlığı öğrenerek gayemize ulaşacağız.Anladık. Biz susacağız, Hıristiyanlar konuşacak, onlardan Hıristiyanlığı öğreneceğiz ve Diyaloğun gayesi yerine gelecek. Bu tamam da, Diyalogta acaba Hıristiyanların başka hakları da var mı? Buna Sayın Mehmet Aydın cevap veriyor. Diyor ki: “Saldırmamak,saygısızlık etmemek şartıyla gayrimüslimin, bir zimminin, İslamiyeti eleştirme hakkı vardır. …saygısızlık etmeyecek ama ilmî bakımdan İslam dinini tenkit edebilir, eleştirebilir.” Böylece Diyaloğun tarifi ortaya çıktı: Hıristiyanlar dinlerini anlatacaklar, biz de hıristiyanlığı öğreneceğiz. Hatta islamiyeti tenkit edebilecekler.Ama Müslümanlar İslamı anlatmayacaklar. Alın size Sayın Aydın’ın şaşırtan başka bir sözü:

c)“Diyalog, … insanların birlikte bulunarak ve belki de din hakkında hiç konuşmayarak diyaloga girmesidir.” Diyalog toplantıları, hep işte bu zik-zaklı tariflere göre yapılıyor. Daha geniş bilgi için:İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları,“Kültürlerarası Diyalog Sempozyumu” 7-8 Mart 1998, İstanbul s: 205-209. Madem şahit olduğum vak’a olup olmadığını sordunuz,anlatmaya devam edeyim. Devam etmeye edeceğim de, önce mühim bir ikaz vazifem var: Sayın, Mehmet Bey’in yukarıdaki sözlerinin dışına çıkmayın. İslamı anlatmaya yeltenmeniz şöyle dursun,Diyalog toplantılarına giderken şunu  bile düşünmeyin: “Bir fırsat düştü. Müslümanlığı anlatalım Hıristiyanlara. Allah belki hidayetini gösterir.” Evet, sakın bu niyeti taşımayın! Yoksa dinsizce bir iş yapmış olursunuz. Bunu ben söylemiyorum.Mehmet Aydın Bey söylüyor. Diyor ki:“Bazı Müslüman kardeşlerimiz diyor ki, yahu bir fırsat düştü, Müslümanlığı anlatalım Hıristiyanlara. Allah belki hidayetini gösterir. Yani adam aslında Müslümanlaştırmak için gitmiş… Bu Diyalog değil.” Burada durup soruyorum:Gördüğünüz gibi,Diyalogta daima ön safta olan bu zat, Müslümanlığı anlatmayı değil “Müslümanlığı anlatalım” düşüncesini bile Diyaloğa ters görüyor. Oysa, bir müslümanın, islamı başkasına anlatmak istemesinden daha normal ne olabilir? Ama o bunu büyük bir suç olarak görüyor. Bu düşünceyi taşıyan Müslümanlar hakkında da bakın ne diyor: “… işin ucunda din değiştirmek, bilmem adam kazanmak, üye kazanmak varsa, açıkçası bu bir din mensubuna yapılacak en dinsizce bir hakarettir. Dinsizce diyorum. Çünkü bunu hiçbir din kabul etmez.” Şimdi var gücümle bağırıyorum: Eeeey Diyalogcular! Hani Diyalog İslamı tebliğ idi? Diyalogta en ön safta olankişi, tebliğ yapmak şöyle dursun, tebliği düşünmeyi bile “DİNSİZCE” olaraktarif ediyor. Sizde senelerdir niye hiç itiraz yok??????????? Müslümanları bu derece ağır şekilde suçlayan Mehmet Bey, kiliselere bakışını da şöyle açıklıyor: “Ben Avrupa’ya gittiğimde, kiliseye çok giderim, büyük zevk duyuyorum.” Değerli kardeşlerim! Ben bunları nereden mi biliyorum? Bunlar bizzat şahit olduğum vak’alardandır. Bunları kulaklarımla dinledim. Bu sözler, daha sonra basılan bir kitapta da yer aldı ve böylece belge oldu. Merak edenler için: Diyanet Yayınlarından,2. Din Şûrâsı Tebliğ ve Müzakereleri, c:2, s: 321, 322, 375.

 

7. sorunuz için bu kadar cevap kafi. 4 sahifelik sorunuza, bu 5 sahifelik cevabı uzun saymazsınız her halde. Özür dilerim, ancak bu kadar kısa tutabildim. Bu sorunuza, başka misal isterseniz memnuniyetle arzederim efendim.…

 

Genc::Adam  : Röportajın başından son soru dışındaki mevzular ile ilgili yorumlarınızdaki bariz “tenakuz” ve “sonuca gidememe” hususları ile ilgili cevab hakkımı ,röportajın uzamaması ve konuların dağılmaması adına , röportaj sonunda tek tek izah edip konuyu okuyucalarımızın vicdanlarına bırakacağım.

 

Son cevabınıza gelecek olursak ;  “1994 yılından bu yana Diyalog Hizmetleri sonrasında “ben 5 vakit namazımı kılan bir müslümandım, diyalog sonrasında gördümki , Müslüman , Hıristiyan veya Yahudilik hepsi hak dinmiş , o açıdan hıristiyan oldum” şeklinde ifade eden bir kişiye rastladınız mı ?”  soruma cevab verememe adına olsa gerek , Mehmet Aydın Bey’in Diyalog toplantılarında ki bir takım sizce yine “ima ve izlenimler” çerçevesinde itirazlar getirmişsiniz. Burada sorumuzda geçen “dindar bir müslümanın diyalog vesilesiyle hırsitiyan olup olmadığı “ mevzumuz ile bu yazılanlar ile nasıl bir irtibat var anlayabilmiş değiliz. Şimdi , bukadar açık ve net olan sorumuza , verilen bu alakasız cevab neticesinde biz desek ki; “ Ali Bey, Diyalog vesilesiyle Hırsitiyan olan bir müslümana şahit olamadığı açıkça dile getirmek yerine , konuyu saptırma gayretinde bulunuyor” herhalde su-i zan etmiş olmayız. Yoksa Ali Bey röportajın verdiği “heyecan” ile sorumuzu yanlış okuyarak ve yanlış anlamlandırarak mı birtakım hayali “varanlar” geliştirdiler.  Her şeye rağmen cevablamış olalım :  1-“İbrahimi dinler” kavramı :  Geçmiş dönemde kullanıldığına şahit olmadığımız ancak günümüzde kullanılan pek çok ifadelerden bir taneside “İbrahimi Dinler” kavramıdır. Bu kavram ile hem biz Müslümanlar, hemde bu tabiri kabullenen diğer Ehl-i Kitabın ruhanileri , ortak atamız Hz.İbrahim (AS) mın Hanif Dini şemsiye altında birbirimizi daha iyi tanıma , yakından görüşme ve karşılıklı konuşma çerçevesi anlaşılmaldır. Diyalog Hizmetleri dışında olan ve bu hizmetlerin içeriğini fazla bilmeyen Müslüman kardeşlerimizin , zahiri anlamına takılıp: ”Hz.İbrahim(AS) ‘mın kaç tane dini var ?” şeklinde eleştirmeleri ve bu ifadeyi kullanan mümin kardeşlerininin niyetlerini sorgularcasına onları Küfür ile itham edecek kadar maksadı aşmaları bir değer kesb etmez. Çünkü “İbrahimin(AS)‘mın Dini” tabiri muhterem Fethullah Gülen Hocaefendinin şahsi bir beyanı değil, Kur’anı Kerimin ifadesidir ve tam 9 yerde geçmektedir : (Ya Muhammed(SAV) De ki:“Şüphesiz Rabbim beni doğru bir yola, dosdoğru bir dine, Hakk’a yönelen İbrahim’in dinine iletti. O, Allah’a ortak koşanlardan değildi.” (En’am, 161) Dikkat edilirse , Allah (CC) Efendimiz (SAV) ‘me Ehl-i Kitaba karşı İslamı tebliğ ederken , “İbrahim(AS)’mın dinine vurgu yapılmasını öğütlemektedir.Bu bir tebliğ metodudur. Hz.İbrahim (AS)’mın oğlu İshak (AS) mın soyundan gelen Hz.Musa(AS) ve Hz.İsa (AS)’ma inandıklarını söyleyen günümüz Hıristiyan ve Yahudilerine , İbrahim (AS) mın diğer oğlu İsmail (AS)mın soyundan gelen Efendimiz (SAV) min Hıristiyan ve Yahudileri “Hz.İbrahim’in dinine uymaya” davet etmiş olması, bize aslı Hz.İbrahim (AS) ma dayanan, ancak şuan tahrif olmuş Hırsitiyanlık ve yahudilik Dinlerine nazik birer davet olduğunu veciz bir şekilde işaret ediyor! “İbrahimi dinler” içinde yer aldığını kabul eden Hırsitiyan ve Yahudiler , İbrahim (AS) mın Tevhid esaslı Hanif dininiden geldiğini biliyor bu dinin teslis inancına değil tevhid inancına haiz olduğu düşüncesine sevk ediyor. Yoksa , “İslam, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin hepsini birleştirip üçüne birden “İbrâhimî dinler” telakki edildiği yok ! Bu tamamen bir kuruntudur ve su-i zandır.

 

Bugün “İbrahimi Dinler” ekseninde yapılan Diyalog Hizmetlerinin, aslında İslami camianın Ehl-i Kitab camiaya aynı Efendimiz (SAV) ‘ min dediği gibi: “Gelin, Hz.İbrahim ‘in (AS) dini ekseninde Diyalog kuralım” demekten başka bir anlam ifade etmez! Çünkü, hem Hz.Musa (AS) ma inen Yahudilik dini (o dönemin İslam dini) hem Hz.İsa (AS) ‘ma inen Hıristiyanlık dini (o dönemin İslam dini) hemde Efendimiz ‘e (SAV) inen son İslam dini bu noktadan Hz.İbrahim (AS) ma inen Dinin devamı ve sonuncusudır!

 

Dolaysıyla, “İbrahimi dinler” kavramından şayet birileri rahatsızlık duyacaksa, o da bırakın başkaları duysun, çünkü “İbrahimi dinler”, aslı Hz.İbrahim’e dayanan, Allah’a oğulluk isnadını kabullenmeyen, Tevhid esaslı dinler manzumesidir ve bunun sonuncusu Efendimiz (SAV) ‘e inen İslam dinidir!  Netice olarak, bugün kullanılan “İbrahimi dinler” kavramından kasıt, Hz.İsa (AS) ma inen, Hz.Musa (AS) ma inen ve Efendimiz (SAV) ma inen dinlerdir. Efendimiz (SAV) bir Hadis-i Şeriflerinde buyurduğu üzere : “Peyamberler anneleri ayrı, babaları bir kardeştirler, dinleri de birdir.”( Buhari, Enbiya 44; Müslim, Fezail 145, (2366); Ebu Davud, Sünnet 14, (4675) )  Bunların(asılları) hepsi Hak dinlerdir! Ancak, tabiki bu husus günümüz Hrsitiyan ve yahudileri için geçerli değildir. Asıllarının Hz.İbrahim (AS) ma dayanmış olması, onları tekrar asılları ekseninde İslam ile müşerref olma noktasına gelinmesi Niyeti ile ortaya atılan “İbrahimi Dinler” kavramından kalkıp:  “Hz.İbrahim (AS) mın kaç tane dini var? “ sorusu bir niyet sorgulamasından öteye geçmemektedir! İslamda da niyet okumaya Sahabeyi Kirama bile cevaz verilmemişse, bize düşen hüsn-ü zan etmek olmalıdır.

 

O zaman bırakalım “İbrahimi dinler” kavramına bazı Hıristiyan ve Yahudi ruhaniler itiraz etsinler.

 

2-Ali Bey ve diğer bazı Diyalog karşıtı kardeşlerimizin anlayamadıkları Diğer bir husus da şudur : Diyalog karşıtı cephe , Diyalog Hizmetlerini yapan İslami cepheden “Ey Yahudi ve Hıristiyanlar , biz Diyalog yapıyoruz ama gayemiz sizleri Müslümanlaştırmaktır” şeklinde bir ifade duymak istiyorlar. Yani bu ifadeyi duyalım gerisi önemli değil demek istiyorlar. İşte bu ifade , Mehmet Aydın’ın ifadesi çerçevesinde İslam’a bir “dinsizin” yapılabileceği kadar büyük bir zarardır.. Acaba bu ifadeyi resmi ağızlardan duyan diğer dinin ruhanileri , hemen “Müslüman mı” olacaktır yoksa zaten İslam’a karşı olan önyargıları daha damı artacaktır ? İslam’da Tebliğ usul ve metodunu bilmeyen insanların iddia edecekleri bu “düz mantığı” Efendimiz (SAV) hayatında görmek mümkün değildir. O (SAV) önce güven telkin etmiş , kendisine düşman olanlar bile ona “el-emin” demekten kendilerini alıkoyamamış. İşte Diyalog süreci , bir yandan da , biz Müslümanların “ötekilere” bu güveni telkin etme , el-emin peygamberin el-emin ümmeti olduğumuzu gösterme faaliyetleridir.  Dolaysıyla , hangi uslub ve ifade İslam’a faydalıdır hangisi değildir , bunları iyi tahlil ve tetkik etmeden , Don Kişot vari söylem ve eylemlerin ucuz kahramanlıktan öteye geçmediği ve islam’a zerre kadar faydası olmadığı bir gerçektir. Diyalog , yanlış bilinen İslam’ın temsil edilerek doğru tanıtılmasına imkan sağlayan bir “araç”tır. O açıdan “gayemiz İslamı anlatmak” olacaktır , ama bunu deklare etmeyi bu gayeyi baltalayacağından ifade etmemeliyiz. Aynı şekilde bir müslümanın İslam’ı öğretmesi kadar Genel Kültür noktasında “Hıristiyanlığı öğrenmesi” de gayet doğaldır. Bir Hıristiyanın Dinimiz hakkındaki tam bilmediği veya yanlış bildiği bir hususu eleştirmesi , bizlerin o eleştiriyi bilmemiz ve ona mukabele etmemiz adına da gayet normaldır. Mesela , bir Hırsitiyanın “İslam neden diğer din mensublarına hayat hakkı vermiyor ?” şeklinde yanlış bildiği bir konuyu eleştiri mahiyetinde dile getirmesi , bizlerin bu yanlış bilgiyi düzeltmemiz adına bir vesile olmaktadır. Bu çerçevede Diyalog biz İslami tarafın Hıristiyanlığı ,onlarında da bizi birtakım mevzularda soru sormasına ve doğruları ortaya çıkarması adına bir vesiledir.

 

Sn.Mehmet Aydın Beyin “Ben Avrupa’ya gittiğimde, kiliseye çok giderim, büyük zevk duyuyorum.” ifadesini eleştirmek için , Sn.Aydın’ın bu ifadesinden sonra beş vakit namazını terk edip , acaba haftalık Pazar ayinlerine katılıp katılmadığına bakmak lazım. Daha geçen gün İzmir Karşıyaka’da bir Camii (kilise değil !) açan Mehmet Aydın’ın , ifadesinde zevk aldığı hususun , kilisedeki mistik manada bir zevk olmadığını , “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” hakikatı ispat etmiyor mu ? Madem zevk alıyor neden kilise ayinlerine sürekli gitmiyor ? madem gitmiyor o zaman sizin anladığınız manada bir endişeye mahal olmaması gerekmiyor mu ? Yoksa Mehmet Bey’İn gizli gizli ayinlere katıldığını mı iddia ediyorsunuz ?  Günümüzda Bediüzzaman Hazretleri yaşasaydı , herhalde  “Biz Allah'a inananlar küfre karşı beraberiz.." ifadesini eleştirmekten öte , kendisini “Küfre girmekle” itham etmiyeceklerinden emin değilim.

 

8.soruma geçmek istiyorum :  Dünya’da Diyalog Hizmetlerine karşı çıkan , İslami cephe içinde (sizin gibi) olduğu kadar , mesela yahudiler içinde Siyonistler (İsrail devleti gibi) , hıristiyanlar içinde bazı evangelesitler (Amerika’da Cumhuriyetçi Yönetimin bağlı bulunduğu mezhep) de karşı çıktığını biliyoruz. Bu noktadan sormak istiyorum : Madem Diyalog Hıristiyanlığa Hizmet ediyor ; Ali Eren’in , Siyonist ve bazı evangelesitlerle “ortak noktada” buluşması sizi rahatsız etmiyor mu ? Yoksa sizinki “samimi” bir karşı çıkmada , onların ki “takiyye” mi?  

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top
  • EN SON EKLENENLER
  • EN ÇOK OKUNANLAR
  • SON YORUMLAR

ARAMA

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu