Genç Adam Analiz

Demagoji Mübtezelliği ve Çarpıtılan Gerçekler

Temelde dinle, imanla, inançla problemi olan marjinal bir kesimin, soğuk savaş döneminin klasik, partallaşmış sol jargonlarını da bir perde olarak kullanmak suretiyle ağızlarında sakız şöyle bir iddiayla gönüllü eğitim faaliyetlerini sistematik ve mütemadi bir tavır içerisinde yaralamaya ve karalamaya çalıştığını görmekteyiz:


"Bugün kapitalizmi temsil eden tek bir süper gücün bütün bir yeryüzüne hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. B u şartlar altında nasıl oluyor da dünyanın dört bir tarafında yüzlerce kolejler, eğitim kurumları açılabiliyor, bu ölçüde bir başarı elde edilebiliyor. Bu iş olsa olsa kapitalist ve emperyalist bir gücün çıkar ve menfaati doğrultusunda, onun koruyup kollamasıyla, teşvik ve desteğiyle gerçekleşebilir. Yapılan da budur. Bu çaptaki, bu seviyedeki bir faaliyet başka türlü izah edilemez.”

Öncelikle şu hususa dikkat çekmekte fayda var: Bu asılsız iddiaları öne sürenler öyle bir üslup kullanıyorlar ki, sanki bütün bu faaliyetler bir-iki senede bir çırpıda, bir anda oluverdi. Elbette ki iftira şebekesinin merkez noktasını tutanlar , 30-40 yıllık hasedin en uç sınırında dolaşan ilgileri dolayısıyla bunun böyle olmadığını çok iyi bilmektedirler. Ancak şimdiye kadar bu hareketi doğrudan tanıma imkanı elde edememiş, eğitim gönüllüleriyle birebir karşılıklı görüşme, konuşma imkanını bulamamış insanlar bu manzara karşısında gerçekten hayret ve şaşkınlığa düşebilir, "bu işler nasıl oldu da bu noktaya geldi, bu çaptaki bir iş öyle gönüllü üç-beş insanın altından kalkabileceği işler değil" diyebilir düşüncesiyle bıkmadan-usanmadan değişik manipülasyanlarla hareket hakkında zihinlerde bazı şüpheler oluşturmaya çalışıyorlar/çalışmaktadırlar.

Oysa ki, bu eğitim müesseseleri, bu okullar ne öyle bir-iki senede ortaya çıkan bir hadisedir, ne de sadece üç-beş gönüllü insanın say u gayretinin bir neticesidir. Ortaya çıkan bu tablo, cehaleti, fakirliği ve tefrikayı en büyük hastalık ve problem olarak gören, bu hastalık ve problemlerden kurtulmak için çareler arayan ideal sahibi yürekli insanların yıllar ve yıllar boyunca adeta tabanlarından ter çıkacak ölçüde koşturmalarından, gece-gündüz demeden bu uğurda gözyaşı döküp say u gayrette bulunmalarından sonra, Cenab-ı Hakk'ın milletimize ve insanlığa lutfettiği bir tablodur. Evet yapılan fedakarlıklar, hasbilikler zamanla civanmert ve kadirşinas Anadolu insanı tarafından da görülüp sahiplenilmiş ve günbegün inkişaf eden gönüllü katılımcılarıyla bu iş bugün bir kolektif şuura, aziz ve yüce Türk millletine, bütün bir Anadolu insanına mal olmuştur. Bundan dolayı mutlak surette ifade edilmelidir ki, nasıl ki, tarihi bir hadise olan Milli Mücadele, bütün bir milletin say u gayretinin, onların inanılmaz fedakarlık ve hasbiliklerinin bir sonucu, bir başarısıdır; öyle de milletimiz için tarihi bir açılım olan dünyaya açılan Türk okulları da aynı ruh ve mananın, yürekleri aynı uğurda toplu bir şekilde çarpan yürekli ve fedakar Anadolu insanının çalışıp çabalamasının, say u gayretinin bir sonucu, bir başarısıdır.

O sebeple çok rahatlıkla diyebiliriz ki, Anadolu insanı “makul”e koştu, “makul”un etrafında toplanıp kenetlendi. Yurt dışında gidilen ülkelerde de o ülkenin insanları, gelen insanların kara kaşına, kara gözüne vurularak eğitim gönüllüleri için kapılarını ardına kadar açıp onlara imkan sağlamadı. Bilakis onlar da işin makuliyetine inandıkları, yapılan faaliyetlerin kendileri, bilhassa genç yavruları için ne denli büyük bir kazanç, fayda ve maslahat sağladığını pratik sonuçlarıyla gördükleri için bağırlarını açtı, farklı inanç ve farklı kültür ortamının çocukları olduğu halde Türkiye'den gelen bu eğitimcilere en kıymetli varlıklarını yani çocuklarını emanet ettiler. Ve dahi belli bir süreç sonucunda onlar da gönüllü bir eğitim sevdalısı halinde bu işe sahip çıktılar.

İmkan olsa, yurt dışında açılan her bir okulun, her bir müessesenin tarihçe-i hayatını, bizzat işin içinde bulunan o kahramanların ağızlarından dinleyebilsek, her bir müessesenin serencamesinde dikkat çekmeye çalıştığımız bu hususun çok açık ve net bir şekilde görülebileceği kanaatindeyim.

Mesela sadece bir misal olması açısından yakın zamanda şahit olduğum bir vakıayı anlatayım.

Kurban bayramından bir-iki gün önce, yurt dışındaki bir Türk okulunun inşaatında çalışan bir inşaat ustası ile karşılaşmıştım. Kardeşini de tanıdığım bu inşaat ustası ile beş-on dakika ayaküstü hasbihal etme imkanım olmuştu.

Açıkça itiraf etmeliyim ki, bir inşaat ustasından o ölçüde coşkun bir heyecan ve mefkure aşkı beklemiyordum. Anlattıklarına göre, gittiği ülke, dünyanın en fakir ülkelerinden biri olan ve şu an binlerce insanın da açlıktan ölme tehlikesiyle yüzyüze bulunduğu bir Afrika ülkesiydi. Yerli insanların normal işler için bir dolar, inşaat gibi ağır işler için ise iki dolar karşılığında iş bulunca sevindiği bir ülke. Daha önce orada bir Türk okulu varmış; ama iki daireden oluşan bu küçük okul yoğun taleplere cevap veremeyince okul için yeni bir bina yapılmasına karar verilmiş. Daha önceki okula vesile olan Türk esnaf ve işadamları bu okulun inşaatı için de taahhüdde bulunmuş. Ancak ilerleyen zamanlarda bir kısım ekonomik sıkıntılar dolayısıyla, çok talebe alınması için büyük bir kompleks halinde düşünülen okul inşaatı için finas hususunda aksamalar olmaya başlamış ve son aylarda ise Türk iş adamlarından gelen finans desteği tamamen durma noktasına gelmiş. İşte bu noktada inşaat ustasının anlattıkları bana çok anlamlı ve çok çarpıcı geldi.

Dedi ki o inşaat ustası: "Ama Allah'ın izniyle inşaat aynı hızla devam ediyor; inşallah gelecek eğitim sezonuna bu binayı yetiştireceğiz."

"Nasıl" diye sormama fırsat vermeden coşkun bir heyecanla sözlerini sürdürdü:

"Öğrenci velilerinden Türkleri ve Türk okulunu çok seven hali-vakti yerinde bir iş adamı okul inşaatına sık sık gelip gidiyordu. Bu geliş-gidişlerde aramızda ciddi bir muhabbet ve samimiyet oluştu. Ben fırsat buldukça yapılan işin ehemmiyetini, bu öğretmen arkadaşların eğitim sevdasını, Türk işadamlarının yaptığı fedakarlık ve cömertliklerini dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyordum. Bu arada, bu insanların her yere koşmaya çalıştıklarını, ancak imkanlarının sınırlı olduğunu, bu sebeple şu an okul inşaatında bazı sıkıntılar yaşandığını da ifade etmiştim. Çok geçmeden o iş adamı sanki bizim Türk esnaf abiler gibi inşaatın her işine koşmaya başladı. Neye ihtiyaç duyduysak onu tedarik etti ve inşaatın devam etmesine vesile oldu."

O an düşündüm. Safvet ve samimiyet esasları üzerine kurulu bu müesseseler, gidilen ülkede, o ülkenin temiz fıtrat ve hamiyetper insanlarının da bu işe sahip çıkmasına ve böylece Allah'ın inayetiyle birlerin bin olmasına, örnek alınan, artık küresel çapta bir marka ve model haline gelen bu eğitim anlayışının da hızlı bir şekilde intişar etmesine vesile oluyor.

Evet sevginin büyülü gücünü bilmeyenler, şefkat, fedakarlık, hasbilik gibi evrensel insani değerlerin müessiriyetinden bihaber olanlar elbette ki, bu işe akıl-sır erdiremeyecek ve neticede maddi güç ve kaba kuvveti tek ölçü olarak kabul edeceklerdir. Halbuki e ğer siz gönüllere girmiş, gönüllerden kabul vizesi almış iseniz o zaman hiçbir maddi güç ve kaba kuvvetle elde edilemeyecek bir ufku yakalamışsınız demektir. İşte zannediyorum yeryüzü çapında görülen hüsn-ü kabul ve teveccühün arkasında da yakalanan böyle bir ufuk vardır. Her ne kadar içimizdeki bir kısım körler görmese, aklını-mantığını hased ve kinine kurban etmiş bir kısım hasta ruhlar anlamasa da bu böyledir.

Kaynak: Hamdi İşcan, herkul.org, 01.05.2006

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu