Genç Adam Analiz

Din, Laiklik ve Yabancı Servisler

İrtica ve laiklik eksenli, özünde siyaset ve yönetim arzusu bulunan ve giderek nefretle beslenen tartışmanın/kutuplaşmanın dikkat çeken bir tarafı var:

"Laikçi" diye vasıflandırılan kesimde, açıkça ifade edilmese ve bir kısım felsefi düşüncelerin ardına gizlenilse de bir "İslam" düşmanlığı, en azından İslam'ı sıradanlaştıran soğuk/mesafeli bir tavır var. İşte geçenlerde bir rektör ağzından kaçırıverdi; "Keşke Anadolu Müslüman olmasaydı." dedi.

İslam'ın bizi geri bıraktırdığı, aklın ve bilimin ikinci plana itildiği gibi bir yığın safsata, üstelik bilimsel bir düşünceymiş gibi bu çevrelerce tam bir bağnazlıkla öteden beri savunuluyor.

Bu yaklaşımın tabii ki tarihî, kültürel ve sosyolojik bir temeli var. Sayın Fethullah Gülen, Yeni Ümit dergisinin Nisan 1999 ve Nisan 2004 sayılarındaki başyazılarında bu temeli çok güzel özetliyor ve şöyle diyor:

"Acıdır; Avrupa'nın ilim felsefesi, ilim metodolojisi, bazı özel durumlardan ötürü, topyekûn Batı'da sürekli bir ilim ve din mücadelesine, bir kalp ve kafa ayrışmasına sebebiyet vermiştir ki; bu olumsuzluk, hemen bütün Batı sistemlerinde asırlarca devam edegelen bunalımların ana sebebini teşkil etmektedir. Dahası, önceleri sadece kilise dogmalarına karşı oluşan bu ilmî ve felsefi cephe, zamanla bütün dinî telâkkileri hedef alan bir tavra dönüşmüştür. Ve ateizmin hâmisi haline gelmiştir. Bütün dinlere karşı bu hasmâne tavırdan maalesef, tamamen masum olan İslam düşüncesi de nasibini almıştır.

"Önceleri sırf hür düşünce ve ilim adına, kilise dogmalarına karşı sürdürülen bu hareket zamanla, Allah-din-diyanet düşmanlığına inkılâp ederek dünyanın hemen her yerinde dindarlara karşı bir susturma, bir sindirme ve baskı altına alma, hatta tamamen yok etme gayretine dönüşmüştür. İslam dünyasının kendi dinamikleri açısından hiçbir zaman ilimle, hür düşünce ile çatışma gibi bir problemi olmasa da, bir kısım din düşmanları bu farklılığı görmezden gelerek, onu da Hıristiyanlığa kıyas etmek suretiyle aynı hayâsızca saldırılara maruz bırakmışlardır.

"Bugün Batı dünyası din-devlet ilişkilerinde upuzun bir hercümerç yaşadıktan sonra problemlerini laiklik esasıyla belli bir ölçüde halletmiş görünüyor.

Laiklik, menşei olan Batı dünyasında sırf bir uzlaşma yöntemi, din ve vicdan hürriyetinin de teminatı şeklinde algılanmaktadır.

"Bugün bazı ülkelerde ise laiklik, hâlâ dine ve diyanete baskı vesilesi yapılıyorsa, bu, ya onun ilmî bir tarifle ortaya konmayışından, ya uygulayıcılarının dine olan hasmâne tavırlarından veya bazı ülkelerde yabancı servislerin kargaşa çıkarmak istemelerinden kaynaklanmaktadır. Bu kabil durumların söz konusu olduğu coğrafyalarda din ve idareler arasındaki kavganın bir müddet daha sürüp gideceğini de bilmek gerekir." Sayın Gülen'in bu tespitleri ışığında elbette şu iki sorunun cevabı önem kazanmaktadır: 1. Batı dünyasında laiklik, bir uzlaşma zemini olurken bizde neden bir kavga, çatışma ve kutuplaşma sebebi olmaktadır? Büyük çoğunluğu Müslüman olan halkımız, bugüne kadar laikliğe karşı bir tavır koymamışken, neden bazı marjinal grupların, nereden kaynaklandığı da bilinmeyen çıkışları bütün dindarlara, mütedeyyin insanlara mâl edilmeye çalışılmaktadır? 2. Dünyanın özellikle enerji kaynakları ve enerji nakil yolları üzerindeki stratejik bölgelerinde bulunan İslam ülkelerinde, din ve idareler arasındaki kavgalar, yabancı servislerin ilgi alanı ise -ki öyle- Türkiye'de olup bitenlere bir de bu açıdan bakmak gerekmiyor mu?

Sakin düşünmeye, birbirimize saygılı olmaya ve birbirimizi anlamaya ne kadar ihtiyacımız var. Yatıştırma ve kucaklama adına Çankaya bugünlerde ne kadar önemli bir makam. Orada bir Özal yok ki...

Zaman, 06.10.2006

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu