Genç Adam Analiz

Dünya Müslümanlarına yapılan Zulümleri kınayan Hıristiyan ve Yahudiler

Günümüz dünyasında Müslüman kardeşlerimize reva görülen eza ve zulüm, genellikle Hıristiyan ve Yahudi kökenli Devletler eliyle yapıldığı doğrudur.  Bugün dünya’da Dini esaslı devletlerden ziyade Millet esaslı devletler hükümferma olması neticesinde , Hıristiyan bir devletin sebeb olduğu zulümlere diğer Hıristiyanlar karşı çıkarken , benzer uygulamayı Yahudilerde de görmek mümkündür.

 


Pek çok Yahudi , İsrail’in Filistinli kardeşlerimize yapılan katliam ve soykırıma karşı çıkmakta ve protesto etmektedir. İslam ise Zulmü haram kıldığı gibi , başka dine mensub insanlardan savaşa müdahil olmayanlar ile birlikte çocuk-kadın-ihtiyarlarında öldürülmesini haram kılar. Bir diğer konu da , örneğin Bir Hıristiyan devletin yapmakta olduğu bir zulme mukabil , bu Zulümde yer almayan belki tasvib bile etmeyen başka bir Hıristiyan devletin insanlarına karşı saldırıda bulunmayıda İslam cevaziyet vermez. Hatta o zulmü yapan Devlete mensub bir vatandaşı , savaş ile alakasız başka bir ülkede yaşıyorsa o kişiyede ilişmeyi men eder. Peki İslam neye cevaziyet verir ? O Devletin aktif savaşan askerlerine karşı bir taarruzu meşru görür. “Küfür tek millettir” anlayışı Savaş Kriterleri noktasında geçerli değildir ! Çünkü Küfürde İslam’ın karşı çıktığı husus , kafir değil işlediği Küfür ameliyesidir ,işlediği Küfür sıfatlarıdır. İslam , Kafiri cehenneme değil cennete layık bir hal alması noktasında kazanılmasını tavsiye der ve Tebliği Farz kılar. Evet islam’da esas olan İman Nurunu muhtaç gönüllere nakşetmektir.

Bu çerçevede , her Hıristiyan ve Yahudiyi Zalim kisvesi altında değerlendirmek yanlıştır , çünkü içlerinde bu zulmü kınayanlarda hiçte azımsanmıyacak kadar çok olduğunu görmekteyiz :

1-) Siyonizme ve İsrail Devleti'nin Siyonist uygulamalarına yönelik eleştirileri ile tanınan pek çok düşünür ve yazarlar arasında pek çok Hıristiyan gibi, Yahudi dinine mensup ve İsrail üniversitelerinde görev yapan akademisyenler de bulunmaktadır. Kudüslü bir Hıristiyan aileye mensup olan Edward Said, İsrail'in Filistin halkına karşı uyguladığı şiddeti eleştiren ve bölgeye barışın getirilmesinin ancak İsrail'in Siyonist ideolojiden vazgeçmesi ile mümkün olabileceğini savunan ünlü Ortadoğu uzmanlarındandır. Kendisi de bir Yahudi olan Noam Chomsky ise yazılarının ve kitaplarının büyük çoğunluğunda Siyonizmi ve Siyonizme destek veren ülkelerin politikalarını eleştirmektedir.

Kendilerine 'yeni tarihçiler' adını veren bir grup Yahudi akademisyen ise, 80'li yılların başından bu yana İsrail devlet politikasının üzerine kurulu olduğu sözde 'kutsal yalanları' dile getirmekte ve bu yalanlarla ilgili gerçekleri açıklamaktadır. Benny Morris, Ilan Pappe, Avi Shlaim, Tom Segev, Baruch Kimmerling, Simha Flappan ve Joel Miqdal gibi akademisyenlerin oluşturduğu bu grup, Siyonist düşünceye sahip Yahudilerden de tepki görmektedir. Arapların Yahudilerden aşağı bir ırk oldukları, İsrail'in düşmanlarla çevrili bir bölgede ayakta kalmaya çalışan küçük bir ülke olduğu, Filistinlilerin İsrail'i yok etmek isteyen teröristler olduğu ve bu gözü dönmüş teröristlerin her türlü müdaheleyi hak ettikleri gibi sözde 'kutsal yalanlar', bu kişilerin yıllardır üzerinde durdukları konulardır. Örneğin yeni tarihçilerin en önemli isimlerinden Tom Segev "bizim gerçek bir tarihimiz yok, sadece mitolojimiz var" şeklindeki sözleriyle İsrail Devleti tarafından oluşturulan tarihe bakış açısını ortaya koymaktadır.(1)

Eskiden sadece İslam dünyası tarafından dile getirilen bu haklı eleştiriler, bugün tarihi tarafsız olarak değerlendiren pek çok Yahudi ve Hıristiyan akademisyen tarafından da yüksek sesle ifade edilmektedir.Siyonizmi 19. yüzyılın ırkçılığa dayalı sömürgeci ideolojilerinden biri olarak gören ve Siyonist ideolojinin neden olduğu vahşetin izlerine şahit olan bu kişiler, 'İsrail'in kendisini yok etmek isteyen düşmanlarla çevrili, küçük ve yalnız bir ülke' olduğu efsanesinin hiçbir gerçeklik payı içermediğini dile getirmektedirler. Nitekim İsrail bugüne kadar uygulamaları ile pasif ve sadece kendisini savunmaya çalışan küçük bir ülke değil, son derece saldırgan ve baskıcı politikalar izleyen işgalci ve şiddet yanlısı bir devlet olduğunu ispatlamıştır. İsrail Ha'aretz gazetesi yazarlarından olan Gideon Levy, Profesör Benny Morris'in Correcting A Mistake: Jews and Arabs in Palestine/Israel, 1936-1956, (Bir Hatayı Düzeltmek: Filistin/İsrail'de Araplar ve Yahudiler, 1936-1956) adlı kitabı üzerine yazdığı makalesinde, İsrail'in 'kutsal yalanları'nın deşifre edilmesini savunmuştur. Morris'in kitabında dile getirilen ve şahitlerin ifadeleri ve gizli tutanak kayıtları ile ispat edilen Siyonist vahşetin detaylarını okuduktan sonra Levy duygularını şöyle dile getirmiştir:

Biz çok iyiyiz (ve çok kötü şeyler yaptık). Biz çok haklıyız (ama pek çok haksızlığa sebep olduk). Biz çok güzeliz (ama icraatlarımız pek çok çirkinliğe aracı oldu). Ve bizler çok masumuz, ama çok fazla yalan söyledik – kendimize ve dünyaya yalanlar ve sadece yarı doğru bilgiler aktardık. Bizlere gerçekler söylenmedi, bize sadece iyi olan yönlerimiz öğretildi. Ama herşeyin ötesinde bizim hiç haberimiz olmayan pek çok karanlık bölüm var.(2)

Polonya doğumlu bir Yahudi olan ve 40 yıldan uzun bir süre İsrail'de yaşamış ve 2001 yılında hayatını kaybetmiş olan kimya profesörü Israel Shahak da, İsrail'in insan haklarını ihlal eden Siyonist uygulamalarını eleştiren ünlü yazarlardan birisidir. Shahak, Jewish History, Jewish Religion and the Weight of Three Thousand Years (Yahudi Tarihi, Yahudi Dini ve 3 Bin Yılın Ağırlığı) adlı kitabında Siyonizmin tüm dünya halkları için nasıl büyük bir tehdit unsuru olduğunu şöyle dile getirmektedir:

Bir Yahudi devleti olarak İsrail sadece kendisi ve komşuları için bir tehlike unsuru olarak kalmamakta, dünyadaki tüm Yahudiler, Ortadoğu'da veya diğer bölgelerdeki tüm dünya ülkeleri ve milletleri için büyük bir tehlike içermektedir.(3)

"İsrail'de en nefret edilen İsraillilerdenim" diyen Ilan Pappe de yeni tarihçilerin görüşünü paylaşan ünlü Yahudi akademisyenlerden birisidir. Kendisi ile yapılan bir röportajda, İsraillilerin neden Filistin halkına yapılan zulmü fark edemedikleri sorulduğunda verdiği cevap oldukça düşündürücüdür:

Bu aslında daha çocuk yuvalarında başlayan, Yahudi kız ve erkeklerini bütün hayatları boyunca takip eden, çok uzun bir fikir aşılama sürecenin meyvesidir. Böylesine güçlü bir aşılama mekanizması ile inşa edilen bir fikri söküp atmanız çok zordur. İlkel, neredeyse henüz var olmamış ve düşman olan diğer insanlara karşı faşist bir bakış açısı kazandırır. O bir düşmandır ve ilkel olduğu, Müslüman ve anti-semit olduğu için düşmandır, yoksa bizler onun topraklarını işgal ettiğimiz için değil.(4)

Tüm bu düşünür, stratejist ve yazarların tek ortak yönleri Siyonist ideolojiye karşı olan düşünce ve çalışmaları değildir. Bu kişilerin en önemli ortak paydalarından birisi de hepsinin antisemit olmakla suçlanmalarıdır. Bugüne kadar Filistin'de yaşananları tarihi gerçekler ve belgelerle ele alan ve Siyonizmi eleştiren her türlü makale, kitap ve bu çalışmaları yapan kişiler antisemit olmakla itham edilmişlerdir. Bunun en son örneği de İngiliz BBC kanalı olmuştur. 1982 yılında Sabra ve Şatila kamplarında gerçekleştirilen katliamla ilgili bir belgesel yayınlayan kanal yöneticileri ve programı hazırlayan ekip, İsrail Devleti tarafından antisemitizmle suçlanmıştır.

Aslında bu, Siyonistler ve Siyonizme sempati duyanlar tarafından kullanılan bir etkisizleştirme ve karalama yöntemidir. Hatta Siyonistler, Siyonizmi eleştiren Yahudileri karalamak için de bir kavram üretmişlerdir: 'Self-hating Jew' (Kendi benliğinden nefret eden Yahudi). İsrail'i eleştiren Yahudileri bu kavramla ifade eder ve böylelikle onları psikolojik olarak sorunlu birer "vatan haini" gibi lanse ederler. Bu suçlamaları öne sürerken Siyonistlerin amacı, kuşkusuz Siyonizm karşıtı çalışmaları baltalamaktır.Oysa bu gibi 'ırkçılık' temelli suçlamalar, özellikle Müslümanlara karşı yöneltildiğinde son derece yersiz ve mantıksız bir suçlama halini almaktadır. Çünkü Müslümanların inançları gereği herhangi bir ırkçı görüşü ve düşünceyi savunmaları mümkün değildir. Nitekim tarih de bunun kanıtıdır. Avrupa tarihinde görülen ve dini taassuptan kaynaklanan engizisyon uygulamaları veya ırkçı fikirlerden doğan antisemitizm hiçbir zaman İslam dünyasında görülmemiştir. Yahudilerle Müslümanlar arasında 20. yüzyılda Ortadoğu'da doğan çatışma ve huzursuzluk ise, bazı Yahudilerin din dışı, ırkçı bir ideoloji olan Siyonizmi benimsemelerinden kaynaklanmıştır ki, bunun sorumlusu Müslümanlar değildir.


1967 Savaşı'ndan sonra İsrail'in önde gelen aydınlarından Yeshayahu Leibowitz, İsrail'in işgal ettiği topraklardan mutlaka çekilmesi gerektiğini, eğer bu gerçekleşmezse akan kanın hiçbir zaman durmayacağını belirtmişti. Leibowitz'e göre, işgal altındaki topraklarda görev yapan İsrail askerleri arasından 500 kişinin "biz burada görev yapmak istemiyoruz" diyerek geri çekilmeye cesaret edebilmesi, İsrail toplumuna yıkımdan başka bir şey getirmeyecek olan bu işgali sona erdirmenin belki de tek yolu idi.(5)

Aksa İntifadası'nın şiddetlendiği günlerde bir grup İsrail askeri, Leibowitz'in ortaya attığı bu fikri hayata geçirdi. Ocak ayının ortalarında, yaklaşık 25 askerin ortak imzası ile İsrail basınında yer alan bir açık mektup, bu askerlerin işgal altındaki topraklarda görev yapmayı reddettiklerini bildiriyordu. Aslında askerlerin bu çıkışı, İsrail ordusunda ilk defa rastlanılan bir durum değildi. 1982 yılında Lübnan'ın işgali sırasında yine bir grup -ancak sayıca bugünkünden daha az- asker Lübnan'da sivil halka karşı girişilen soykırımın bir parçası olmak istemediklerini söyleyerek İsrail ordusunda görev yapmayı reddetmişlerdi. Hareketlerini Yesh Gvul (Herşeyin Limiti Var) olarak adlandıran bu askerlerin girişimleri askeri cezaevine gönderilmeleri ile neticelenmişti. 2002 yılı Ocak ayında açıklamalarını yapan askerler ise henüz bir cezai müeyyide ile karşılaşmadılar ve Şubat ayı itibarı ile sayıları 250'yi buldu. Üstelik bu defa barış hareketlerinden, sivil toplum örgütlerinden, din adamlarından, İsrail ve Filistin halkından da büyük destek gördüler. 2004 Şubat ayı itibariyle ise, vicdanlarının sesini dinleyip işgal altında görev yapmayı reddeden İsrailli askerlerin sayısı 1200'ü geçti.


Askerler yaptıkları açıklamada İsrail ordusunun işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinlilere acımasızca ve insafsızca davrandığını, yaşananların insanlık onuruna aykırı olduğunu ve üstelik bunun İsrail'i savunmakla hiçbir ilgisinin olmadığını söylüyor ve şöyle devam ediyorlardı: "1967'den sonra belirlenen sınırların ötesinde, işgal etmek, insanları yurdundan sürmek, onları açlığa mahkum etmek ve bir toplumun tümünü aşağılamak için görev yapmayacağız."Açıklamaya imza atan askerlerden Shuki Sadeh, bir İsrail gazetesine yaptığı açıklamada İsrail askerlerinin Filistinli çocuklara öldürmek için ateş ettiklerine şahit olduğunu anlatıyor ve bu olayı yaşarken hissettiklerini şu şekilde dile getiriyordu: "Beni asıl kızdıran şey, askerlerin 'İşte bir Arap daha temizlendi' demeleri oldu." Teğmen Ariel Shatil de, "önce Filistinliler ateş ediyor, İsrail askerleri ise kendilerini korumak için ateş ediyorlar" iddiasına, yaşadığı olayları anlatarak şöyle cevap vermekteydi: "Ateşi biz başlatıyorduk, onlar da cevap vermek zorunda kalıyorlardı." Askerler bölgede görev yapmaya devam eden arkadaşlarını uyarmak için hazırladıkları broşürde ise onlara şöyle sesleniyorlardı:


Yargısız infazlara (ordudaki deyimi ile buharlaştırmaya) dahil olduğunuz zaman, halkın evlerini yıktığınız zaman, sivil ve silahsız kişilere ateş açtığınız zaman, zeytin ağaçlarını söktüğünüz zaman, yiyecek ve ilaç teminine engel olduğunuz zaman, uluslararası kanunlarca suç olarak belirlenmiş eylemleri yapmış oluyorsunuz.(6)

Görev yapmayı reddetme kararını vermesi oldukça uzun bir süre alan Assaf Oron adlı asker ise, bu topraklarda görev yaptığı müddetçe çok vahşi uygulamalara tanıklık ettiğini belirtmekteydi. Oron yaşadıklarını ve çözümün ne olduğunu şöyle anlatmaktaydı:
Gazze'ye giderken askerler otobüste, birbirlerine 'kahramanlık' hikayeleri anlatıp İntifada'da hangisinin en iyi dayağı attığı konusunda (unutanlar için hatırlatmakta fayda var, dayak öldürene kadar dövmek anlamına gelmektedir) birbirleri ile yarışıyorlardı. Zaman geçtikçe mantıksızlıklar, nefret ve kışkırtma daha tırmanıyor, bunlar tırmandıkça İsrail ordusunun generalleri orduyu tam bir terör organizasyonuna çeviriyorlardı... Bir müddet sonra yalnız olmadığımı fark ettim..Bizler Allah'a inanıyoruz. Irk ayrımının dinde yeri olmadığını düşünüyoruz, ırk üstünlüğüne inanmak puta inanmak gibidir ve puta tapmak din dışıdır. Böyle bir puta tapanların saptıkları yol en sonunda kendilerini ateşe götürecektir.(7)

İsrail'in Müslümanlara yönelik uyguladığı teröre karşı, her Müslüman doğal ve meşru olarak tepki duyar. Ancak her konuda olduğu gibi bu konuda da adaleti ayakta tutmak ve ön yargılı davranmamak gerekmektedir. Her Müslüman, Siyonist Yahudilere karşı çıkarken, masum Yahudilere karşı zulüm yapılmasını, adaletsizce davranılmasını da engellemekle yükümlüdür.

Her türlü ırkçılık gibi antisemitizm de İslam ahlakına aykırıdır. Bir Müslüman din, ırk ve etnik köken ayrımı yapmaksızın, her türlü soykırım, işkence ve zulme karşıdır. Müslüman ne Yahudilere, ne de bir başka millete karşı gerçekleştirilen en ufak bir haksız saldırıyı tasvip etmez, aksine telin eder. Kuran'da, yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar, insanlara zulmedenler, haksız yere cana kıyanlar lanetlenir. Bu nedenle de Siyonizme karşı duyulan haklı tepkinin, hiçbir zaman bir tür 'Yahudi düşmanlığı' haline gelmemesi gereklidir.

Öte yandan antisemitizm gibi diğer ırkçılık örnekleri de (örneğin zenci düşmanlığı vs. gibi) yine İlahi dinlerin dışındaki çeşitli ideoloji ve batıl inanışlardan kaynaklanan sapkınlıklardır. Bunlar Kuran ahlakına tamamen zıt bir düşünce ve toplum modeli savunmaktadırlar. Antisemitizmin kökeninde nefret, şiddet ve acımasızlık hisleri vardır. Oysa Kuran ahlakı, insanlara sevgi, şefkat ve merhameti öğretir. Müslümanlara, düşmanları olan kimselere karşı dahi adil ve gerektiğinde bağışlayıcı olmayı emreder. Bizlere Kuran'da bildirilen bir İlahi hükme göre, "Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur" (Maide Suresi, 32). Dolayısıyla tek bir masum insanın dahi katli, asla küçümsenemeyecek bir suçtur.

Dünya üzerinde farklı ırkların ve milletlerin bulunmasının amacı bir çatışma ve savaş değildir. Bu çeşitlilik Allah'ın yaratışındaki bir güzellik, kültürel bir zenginliktir. İnsanlar arasındaki fiziksel farklılıkların Allah Katında hiçbir önemi yoktur. İman eden bir insan tek üstünlüğün takva ile, yani Allah korkusu ve Allah'a imandaki üstünlükle olduğunu çok iyi bilir. Allah Hucurat Suresi'nde bu gerçeği şu şekilde bildirir:

Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat Suresi, 13)

Kuran'da ırklar arasında en ufak bir ayrım yapılmadığı gibi, farklı inançlardaki insanların da aynı toplum yapısı altında barış ve huzur içinde yaşamaları teşvik edilir. Yine Kuran'da bizlere öğretilen temel bir bakış açısı da, insanlar hakkında belirli bir ırk, halk veya dinden oldukları için topluca hüküm vermemektir. Her farklı insan topluluğunun içinde iyiler de kötüler de bulunur. Kuran'da bu ayrıma dikkat çekilir. Örneğin Ehli Kitabın bir kısmının Allah'a ve dine karşı isyankar oldukları anlatıldıktan sonra, bunun istisnası da belirtilir ve şöyle denir:

Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehlinden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır. Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir. (Al-i İmran Suresi, 113-115)


Sonuç olarak, Kuran'ın kıstaslarıyla düşünen ve Allah'tan korkup-sakınan biz Müslümanların, Yahudilere karşı, dinleri ve inançları nedeniyle bir husumet beslemeleri mümkün değildir. Dolayısıyla Filistin-İsrail arasındaki çatışma incelenirken de hep bu bakış açısı ile olaylar araştırılmış, Yahudi ulusu veya Yahudi dini değil ırkçı ve kan dökücü bir devlet kurmaya ve sürdürmeye yönelten Siyonist ideoloji hedef alınmıştır.



İsrail askerlerinin işgal altındaki topraklarda görev yapmayı reddetmesi Batı basınında da yankı buldu. Pek çok gazete ve dergi İsrail askerlerinin bu çıkışına yer verdi. The Nation dergisi, "Savaş Karşıtı Hareket İsrail'de Büyüyor" başlığı ile bu gelişmeyi ele alırken, Houston Chronicle gazetesi, bu askerlerden birinin sözlerini haberin başlığı olarak verdi: "İsrail Askeri: Ahlakım İşgali Reddediyor." Askerler seslerini duyurmak için açtıkları internet sitesinde ise samimi Yahudilerin şiddetten ve kinden sakınmaları gerektiği, çünkü Allah'ın bunları yasakladığı üzerinde durmaktadırlar.



Sadece Filistinli Müslümanlar değil, dünyanın dört bir yanındaki barış yanlısı Yahudiler de İsrail Devleti'nin uygulamalarını eleştirmekte, sık sık protesto gösterileri düzenlemektedirler.



2-) Ariel Şaron'un son dönemlerde uyguladığı politikalara tepki gösteren binlerce Siyonizm karşıtı Yahudi, Amerika'da İsrail karşıtı gösteri düzenledi.
Kendilerini Siyonizm Karşıtı Yahudiler olarak tanıtan binlerce Hasidik Yahudi, New York'taki İsrail Konsolosluğu önünde toplanarak İsrail Hükümeti karşıtı bir protesto gösterisi yaptı. İsrail polisinin geçen günlerde Kudüs'teki eski Yahudi mezarlarını arkeolojik ya da inşaat amaçlı olarak kazan İsrail hükümetini protesto eden 'Siyonizm Karşıtı Ortodoks Yahudilere' uyguladığı şiddeti ve öndegelen hahamların tutuklanmasını kınayan Hasidik Yahudiler, gösteri sırasında siyah bezlerle kaplı onlarca tabut taşıdı. Üzerinde "İsrail Devleti Dünya Yahudilerini Temsil Edemez", "Siyonistler Yahudileri Temsil Edemez", "Mezar Kazıcılığı İnsanlık Dışı, Onur Kırıcı ve Utanç Vericidir", "İsrail, Bizim Siyonistler Tarafından Çalınmış İsmimizdir" gibi sloganlar bulunan çok sayıda pankart taşıyan Yahudi protestocular, İsrail hükümeti tarafından uygulanan eski mezarların kazılması politikasına sert tepki gösterdiler. İsrail hükümetinin mezar açma politikasının yüzbinlerce Yahudiye acı verdiğini belirten göstericiler, bu uygulamaya karşı çıkan Yahudilerin de İsrail polisi tarafından vahşice dövüldüğünü ve çok sayıda kişinin hastanelerde olduğunu ileri sürdüler.  (8)

Irak'a savaş açılmaması için bir kez daha uyaran  Papa II'nci Paul, Bağdat ve Washington'a barış elçileri  göndermeye hazırlanıyor.(9) Balkanlar'daki savaşta Bosnalı Müslümanlar'ın öldürülmesine karşı sesini yükseltti, Amerika Birleşik Devletleri önderliğinde Irak'ın işgal edilmesini kınadı.(10) Papa İkinci Jean Paul, İstanbul’daki bombalı saldırıların ardından barış çağrısında bulundu ve Türk halkına başsağlığı diledi. Papa II. Jean Paul, İstanbul’daki saldırıları Vatikan’da yaptığı konuşmada kınadı.(11) Katolik dünyasının ruhani önderi Papa 2.Jean Paul, Ortadoğu'daki 'kin ve nefret mantığını' kınadı (12)


3-) Peygamberimiz’e hakaret eden ABD’li papaza Musevi ADL Örgütü tepki gösterdi :

Amerika’da yaklaşık 15 milyon mensubu bulunan Güneyli Baptist Kilisesi’nin önde gelen liderlerinden Papaz Jerry Falwell’in, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas)’e ‘terörist’ yakıştırmasında bulunmasının yankıları sürüyor. Papaz Falwell’in Başkan George W. Bush’a siyasi yakınlığı Beyaz Saray’ın da başını ağrıtıyor. Washington Post gazetesi, Bush’u, Falwell ve benzeri ‘İslam karşıtları’yla siyasi ittifak içinde olmakla ve bu tür beyanlarına şimdiye kadar sesini çıkarmamakla suçladı.

Papaz Jerry Falwell, Amerikan CBS televizyonunun yüksek reytingli programı 60 Dakika’da pazar gecesi konuşurken Peygamberimiz hakkında ‘vahşi bir insan’, ‘savaş adamı’, ‘terörist’ gibi ifadeler de kullandı. Falwell, ‘Bana göre Muhammed bir terörist idi. Onun vahşi bir adam, bir savaş adamı olduğuna kanaat getirecek derecede Müslüman ya da Müslüman olmayan kaynakları okudum. Kanaatimce İsa ve Musa, birer sevgi timsalidir. Muhammed’in ise tam tersi bir örnek teşkil ettiğini düşünüyorum.’ demişti. Falwell’in bu sözlerine, Amerika’da başta Müslümanlar olmak üzere birçok dini cemaat mensupları, liberal basın organları, solcular, ılımlı sağcılar tepki göstermeye devam ediyor. Ancak iktidardaki muhafazakar–sağcı Cumhuriyetçi Parti’ye yakınlığıyla bilinen Ann Coultier gibi aşırı sağcı bazı aydınlar da açıktan destek veriyor. Genelde Musevilere yönelik hakaret ve ayrımcılıklarla mücadele ettiği bilinen etkili insan hakları örgütü ADL’in İcra Direktörü Abraham Foxman, konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı: “Papaz Jerry Falwell, Hazreti Muhammed’le ilgili inanılmaz suçlaması ile bir kez daha hoşgörüsüzlüğünü göstermiştir. İslam inancına müntesip milyonlarca iyi insana özür borçludur. Bir din adamı olarak, dini cemaatleri bölme değil, birbirine yakınlaştırma yönünde gayret sarf etmelidir.” (13)

Sonuç olarak diyebiliriz ki ; Müslümanlara zulüm ve hakareti reva gören Ehl-i Kitaba mukabil , bu çirkinlikleri açıktan kınayan , zulmü alkışlamayan bir okadar Ehl-i Kitabın olduğu da bir vakadır. Dolaysıyla müminlerin , Dünyada bu Zulümlerin bitmesine yönelik çalışmalarda , ayrıca  İslamın temsil edilmesi adına makul Ehl-i Kitab ile Ankebut,46 gereği Diyalog kurmaları elzem ve Kur'anın bir emridir :

“İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: 'Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuzdur.'

______________________________________________
(1)- http://www.linguafranca.com/9708/mahler.9708.html
(2)- Gideon Levy, Ha'aretz Book Review, 3 Kasım 2000
(3)- Israel Shahak, Jewish History, Jewish Religion and the Weight of Three Thousand Years, AMEU, 1994, s. 5
(4) Badouin Loos, An Interview With Ilan Pappe, 29 Kasım 1999, www.msanews.mynet.net
(5) The Nation, An Antiwar Movement Grows in Israel,25 Şubat 2002
(6) The Nation, An Antiwar Movement Grows in Israel,25 Şubat 2002
(7) http://lists.econ.utah.edu/pipermail/rad-green/2002-February/ 003007.html
(8) Yeni Şafak Gazetesi , 30.04.2005 tarihli haber , Zaman gazetesi 29.04.2005 tarihli Haber
(9) Başbakanlık Basın yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü , 14.01.2003
(10) BBC , turkish.com – 02.04.2005
(11) NTV , 16 Kasım 2003
(12) Zaman gazetesi , 19.02.2001
(13) Zaman gazetesi , 08.10.2002



Add comment


Security code


Refresh

back to top

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu