Genç Adam Analiz

Ali Eren (Vakit gazetesi yazarı) ile Diyalog üzerine Röportaj -4

Genc::Adam  :İzninizle 6.soruma geçmek istiyorum :

Röprotajın içinde de zaman zaman dile getirdiğiniz “Hırsitiyanları cennete sokma” meselesine atıfta bulunarak sormak istiyorum :

“Diyalog önderleri” içinde günümüzdeki Hırsitiyanlık dini “Hakdindir “ şeklinde bir ifadeye şahit oldunuz mu ? Böyle bir izlenim elde etmekten veya böyle bir imadan bahsetmiyorum , böyle bir ifadeye şahit oldunuz mu ?

Ali Eren : Sorudan ziyade “Ücretsiz dava vekili  müdafaası” şeklinde olanbu 6. sorunun ilk paragrafından başlayayım. (Yanlış anlaşılmasın, çok uzundemek istedim)

a- Her ikimiz de röportaj kültürüne yabancı değiliz. Bu kültürde konuşmacıyı cendereye almak yok. Ben buna işaret etmek istedim.

 

b- İki arkadaştan biri diğerine, “Tepenin üzerine bir yel değirmeni yaptım” demiş. Öbürü de “Suyu nereden geliyor?”diye sormuş. Adam, “Ben yel değirmeni yaptım“ diye tekrarladıkça, öbürü hâlâ “Anladım yel değirmeni ama, suyu nereden geliyor” diye israr ediyormuş. Yel değirmeninin suya ihtiyacı olmadığını bir türlü anlamaya yanaşmıyormuş. Ben size, “Çok israr etmeme rağmen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı sadece takip etmek için bile beni çağırmadı” derken, şunu da söylemiştim: “Kimlerin çağırılacağı daha tesbit edilmemişti”. Siz ise hâlâ, -aynen yel değirmeni meselesi gibi-bunu anlamıyor. Ve şöyle diyorsunuz: “Şahsen bir mümine yakışan hüsn-ü zan etmek olmalıdır kanaatindeyim. Belki davetli sayıları kısıtlı ondan davet edilmedim şeklinde düşünmek “Muhammedi ahlaka” daha yatkın gözüküyor… “ Değerli Gençadam, değirmencinin yaptığı gibi, ben de bir daha tekrarlıyayım: “Kimlerin çağırılacağı daha tesbit edilmemişti”.Daha tesbit edilmediğini söyleyen de Cemal Bey’in kendisi idi. Yani sevgili dostum sizin anlayacağınız –daha doğrusu,anlamayacağınız- ben yel değirmeni yaptım, yel...

 

c-İkinci paragrafta diyorsunuz ki: (Sormak istiyorum , hangi ifademizde, “bütün gayri Müslimler ehl-i fetrettir ve buna isnaden ehl-i necattır“ şeklinde bir yorumumuz oldu ? Madem olmadı , neden “gayri Müslimlerin ille de cennete gireceklerini söyleme gayreti” ile itham ediliyoruz?)Değerli dostum! Bahsettiğiniz itham/suçlama, sizin üzerinizden diyalog faaliyetlerini sürdüren ön saftakileredir. Onları tasvip edince haliyle siz de bu ithamın muhatabı oluyorsunuz. Çünkü, diyalog faaliyetlerini sahipleniyor ve bu faaliyeti sürdürenleri müdafaa ediyorsunuz. Gerçi, bu ithamı şahsen kabul etmeyip, “Peygamberimiz’e ve Kur’an’a inanmayanların cennete giremeyeceklerini” söylemeniz güzel. Zaten yukarda ben de, “İşte ehli sünnet inancı budur” diye sözünüzü tasdik  etmiştim. Ancak, böyle söylediğiniz halde, tam tersini söyleyenleri müdafaa edince iş değişiyor. Eğer, “Hangi diyalogcu benim söylediklerinim tersini söylemiş?” diyorsanız, zaten biraz sonra ona geleceğiz.

 

d- Diyorsunuz ki, “Madem Cennet ne bizim nede sizin tekelinizde o halde neden Allah’ın vazifesine karışıyoruz?” Değerli dostum, bi kere böyle bir söz ne size yakışır ne de bana. Bırakalım böyle şözleri din  cahilleri söylesinler. Onun için, bu sorunuza ne kadar hayret edilse azdır…Rabbimiz kitabında,kimlerin cennetlik, kimlerin cehennemlik olduğunu beyan etmiş mi? Etmiş.Bunu okuyarak, “Şöyle şöyle inanan topluluk cennete, şöyle şöyle inananlar da cehenneme gidecek” buyurmuşsa bunu tekrarlamak -HÂŞÂ- Allah‘ınvazifesine karışmak mı oluyor!!! Şimdi ben size, “Niçin fetret devrindeyaşayanların Cennete gireceğini söylüyorsunuz? Cennet sizin tekelinizdemi? Allah’ın vazifesine karışmayın” desem haklı mı olurum? Bu hususta, olsa olsa “Siz bu meseleyi yanlış biliyorsunuz” demek hakkım olur. O da ya yanlıştır ya doğru.

 

e- ikinci paragrafta Matüridî ve Eş’arîliği hatırlattıktansonra, cümleniz şöyle devam ediyor:“Bugün (ahirzamanda)  hiçbir mümin , “dünyadaki tüm yahudi ve hıristiyanlar ehl-i necattır” diyemiyecekleri gibi “dünyadaki tüm Yahudi ve hıristiyanlar ehl-i nardır” diyemez.” Sevgili kardeşim! Mâtüridiyye de Eş’ariyye de başımızın üstüne. Ancak , Dinlerarası Diyalog Platformu Başkanı Prof. Bekir Karlığa’nın, Yahudi, Hıristiyan, Zerdüşt ve Budistlerin bile cennete gireceğini söylediğini bile bile nasıl “kimse dünyadaki tüm yahudi ve hıristiyanlar ehl-i necattır” diyemez diyebiliyorsunuz? Denilemez dediğiniz sözü, Diyalog faaliyetlerine başkan yapılan zat bal gibi söylüyor işte. Bunu nasıl yok sayacağız? Devamla, “kimse dünyadaki tüm Yahudi ve hıristiyanlar ehl-i nardır” diyemez” diyorsunuz. Diyemez olur mu hiç! Bunu bizzat Kur’an söylüyor. Kur’an, “Hz. İsa ve Hz. Meryem’i ilah kabul edenlerin” yani Hıristiyanların kafir olduğunu açık açık söylüyor. Kafirlerin yeri de elbette cehennemdir.“Fetret devri” falan diyerek bir istisna göstermeye ise yol yoktur. Çünkü burada istisnaları konuşmuyoruz. Bir de istisnalar genel kâideyi değiştirmezler.

 

f- Her 10 siteden 7-8 tanesinin İslamı yanlış anlattığını söylüyor ve “Tuşa basan adam doğru olanın hangisi olduğunu nasıl bilecek?” diyorsunuz. Bunlar derin itikâdî meselelerdir, biz de –galiba- itikad imamı değiliz. İmamlarımız her meseleye cevap vermişler zaten. Kendilerine, din hususunda doğru bilgiler de yanlış bilgiler de ulaşmış olanlar, eğer doğruyu kabul edememişlerse, bunlar size göre mazur sayılıyorlar…Oysa, İtikadî mezheblerimize göre böyle bir şey yok. Zaten bütün dünyada herkes kendi yolunun doğru olduğu kanaatıyla o yolu tutuyor. Öyleyse, bu insanların hepsi kurtuluşta mı?.. Elbette hayır.Başka ülkeleri bırakalım,Arabistan, Türkiye ve diğer ülkelerdeki gayri müslimler de akıllarınca İslamın doğru bir din olmadığı düşüncesinden dolayı islamı kabul etmiyorlar. Buna ne diyeceğiz? N’apsınlar doğru bilgiye ulaşsalar da yanlışlar daha fazla olduğu için kanmışlar zavallılar diye mazur mu göreceğiz? Bunlar da mı cennetlik? Bugün Yahudi askerleri bile, Lübnan ve Filistin’de yaptıklarını doğrudur düşüncesiyle yapıyorlar. Irakta çocukları öldürmemek için ırak’a gitmek istemeyen bir İngiliz askeri intihar etti. diğerleri ise kandırıldılar ve gittiler. Çünkü onlara hep yapacakları katiamın doğru olduğu söylendi ve inandılar zavallılar. Kandırılmışlar yani,. Onlar da mı masum???Daha önce söylediğim bir cümleyi tekrar edeyim:İslam itikadında, “Gayri Müslimler, Müslümanların iyi hallerini görmedikleri için İslamı kabul etmezlerse zararı yok. Yine de cennete giderler” diye bir maddeyok. Müslüman olmanın tek yolu, örnek müslüman görmek değildir. Müslümanolanların hepsi, Müslümanları örnek alıpta Müslüman olmuş da değillerdir.Öyle olan var, olmayan var. Mesela, iman eden  birisi, “İyi ki siz Müslümanların hallerinizi görmeden Müslüman olmuşum” demiştir. Bu söz, gayri Müslimlere iyi örnek olmanın ehemmiyetini gösterdiği gibi, Müslümanların iyi veya kötü hallerini görmeden de müslüman olanlar olduğunu da göstermektedir. İyi örnek olmayalım demiyorum. İyi örnek olacağız diye, şartlarını onların çizdiği “Diyalog oyunu”nun figüranları olmayalım diyorum.

 

g- Risalei nur câmiasına hakaret etmem bahis mevzu olmadığı gibi, hakaret ettiğimin söylendiğini kabul etmem de mümkün değil. Benim bu câmia içinde tertemiz sayısız dostum var.Meseleye şöyle yaklaşalım: Sizin göre mümkün değil ama, bir an için Risalei nurlara ilaveler yapıldığını farzedelim. Binlerce, onbinlerce, belki yüzbinlerce Risalei Nur camiası toplanıpta mı bu ilaveyi yapmış olurlar. Tabii ki hayır.Öyleyse niçin bütün bir câmiaya hakaret etmiş olayım. Ben hepsi mi suçluyorum? Bu kardeşlerimize hakaret etmek şöyle dursun, ben hakaret edenlere hakaret ederim. Onlar benim din kardeşlerimdir. Üslüb olarak anlaşamadığımız noktalar olabilir. Ama bu, asla hakareti gerektirmez. Kardeş kardeşi itermiş, yar kenarına gelince geri tutarmış. Ben şunu söylüyorum: “İmansız cennete giren yoktur” diyen bir zat, bunun tersine “Zulmen öldürülen kafirler cennete girecektir” demez diyorum. Eğer bir değerlendirme yapacaksanız, bu sözümün yanlış olduğunu söyleyebilirsiniz. Yanılmada da hakaret manası olmaz. Benim bu sözlerime karşılık, Kastamonu Lahikası 49. sahifeyi delil getiriyorsunuz.Benim itiraz ettiğim yer de zaten orası…Hatırlar mısınız, yukarılarda, bu cümleleri aslına yakın ifadelerle aktarmıştınız da ben de “İntikaliniz yanlış. Oradakâfir kelimesi de olacak” diye düzeltme yapmıştım. Şimdi tam ve doğru olarak aktardınız. Ben de cevabımı vermiş oldum.Üstadın, tebliğ ulaşmadığıiçin iman etmemiş olanlar hakkındaki şu cümlelerini aktarıyorsunuz:“İtaat etse sevap görür;etmezse azap görmez. Çünkü mahfî kaldığı için hüccet olamaz. “(Mektubat  sayfa 374) . Ali Bey , bunlarda mı Nur’lar içine sokulmuş ifadeler” Şimdi bu ifadelere dikkatinizi rica edeceğim.Ahirette sadece iki yer var: Sevap karşılığı cennet, azap karşılığı cehennem. Üstat, “itaat edenler de etmeyenler de sevap kazanıp cennete girer” demiyor. Kendinizin söylüyorsunuz; üstada göre, sevap kazananlar sadece itaat edenlerdir. İtaat etmeyenler içinse sadece “Azap görmez” diyor. Peki azap görmeyecek ama, ne olacak? İtaat etmedikleri halde, itaat edenler gibi onlar da mı sevap kazanacak/cennete gidecek? Böyle bir şey söylüyor mu? Söylemiyor. Öyleyse? Öyleysesi şu: Azap görmeyecek, ama cennete de girmeyecek. Aynen İmamı Rabbani Hz.nin buyurduğu gibi toprak olacaklar. Dolayısıyla üstadın da i. Rabbani Hz.nin de söyledikleri bir noktada birleşiyor.Yukarıda, “İmamı Rabbani Hz.nin söyledikleri içinde sizin de kabul etmediğiniz yerler olabilir” mealinde bir şeyler söylemiştiniz. Hayır. Benim İmamı Rabbani Hz.nin sözleri içinde kabul edemediğim bir şey yok.

 

h- Şu cümleniz ne size yakışır ne bana. Diyorsunuz ki: “Şayet bir tenakuz varsa , o zaman o tenakuzu Bediüzzamana değil , bizzat İtikat İmamlarına mal etmelisiniz.” Hangi tenakuz? Ben, bir tenakuzdan bahsetmedim. Bir tenakuzu Bediüzzaman’a da mal etmedim. Ona etmeyeceğim gibi, mezhepimamlarına da mal etmem.“Bir tenakuz varsa.. bizzat mezhep imamlarına mal etmelisiniz” sözünü de çok ağır bulduğumu ifade etmek isterim. Çünkü, bu şu manaya geliyor: Ortada bir tenakuz görülüyorsa, bu, itikad imamlarına ait olabilir ama asla Bediüzzaman’a ait olamaz. Onlar tenakuza düşebilir ama, Bediüzzaman düşmez. Böyle bir karşılaştırma ikimize de yakışmaz.Ben diyorum ki, sizin gördüğünüz bir tenakuz varsa, bu tenakuz o mübarek zatların hiç birine ait değil bana aittir… Şöyle söylediğimi hatırlatıyorsunuz: “Son cümleniz tamamen doğru. Tam ehli sünnet inancı bu işte.”Bu hatırlatmadan sonra bana diyorsunuz ki:(“tesbitinizle doğrulamakla beraber “bunu diyalog önderlerine de söyletin”diyorsunuz. Sonra, ”sizi daha da şaşırtayım: Sizin son cümlenizdesöylediğinizi, hususi konuşmalarda diyaloğun önde gelenleri bile söylüyorlar” diyerek yine bir tenakuza giriyorsunuz. O zaman karar verin , diyalog önderlerine söyletmelimiyim yoksa , onlar zaten bu tesbiti söylüyorlar mı?)  Ali Eren olarak, bu sorunuza şaşırdığımı söylemeye mecburum. Tenakuz üstüne tenakuz yakalamış gibi, ”yine bir tenakuza giriyorsunuz” diyorsunuz. Zararı yok, tenakuza girmiş olayım ama tenakuz nerede?  Siz mi anlamak istemiyorsunuz, ben mi anlatamıyorum bilmem? Daha önce ne söylediğim, 5. sorunun cevabının son taraflarında duruyor. Okuyucular zahmet buyurup tekrar bakarlarsa göreceklerdir.Ne demişim? “Söyletebiliyorsanız, bunu diyalog önderlerine de söyletin. Diyaloğu nasıl herkese duyurarak yapıyorlarsa, bunu da öyle aynı şekilde yapsınlar” demişim. Diyaloğu alâ melei’n-nâs yaparken doğruları dar mahfillerde, yapıyorlar, bu yanlış demişim. Hususi görüşmelerde bize karşı düzgün konuştukları halde, diyalog toplantılarında tersini söylüyorlar demişim.Aynen “Karakolda doğru söyler mahkemede şaşırır misali” demişim. Bunu anlamak imkansız mı ki anlaşılmıyor?. Zararı yok siz buna tenakuz deyedurun. Ben, tenakuzumu(!)bulduğunuz şu cümlenizi ele alacağım. Diyorsunuz ki, “diyalog önderlerinesöyletmelimiyim yoksa , onlar zaten bu tesbiti söylüyorlar mı?” Herhalde yine anlatamayacağım ama, bir deneyim bakalım. Cevap veriyorum: Bu tesbiti yapıyorlar ama siz yine insanların duyacakları şekilde söyletebilirseniz söyletin. Ama onlarü, doğru tesbitleri ancak özel konuşmalarda, çoğunluğun duymadığı yerlerde yapıyorlar.  Diyaloğu nasıl, milletin gözü önünde açık açık yapıyorlarsa, gayri Müslimlerle alakalı İslami hükmü yani gayri Müslimlerin peygamberimize ve Kurana inanmadan cennete gidemeyeceklerini de açık açık söyletin lütfen. Aynen diyaloğun açık açık yapıldığı gibi. Diyaloğun açıkça yapıldığı gibi… Söylemek istediğimi bu sefer de anlatamadımsa ne yapayım. Babamın adı hıdır, elimden gelen budur.j- Esas sorunuz olarak şunu soruyorsunuz: (“Diyalog önderleri” içinde günümüzdeki Hırsitiyanlık dini “Hakdindir “ şeklinde bir ifadeye şahit oldunuz mu? Böyle bir izlenim elde etmekten veya böyle bir imadan bahsetmiyorum, böyle bir ifadeye şahit oldunuz mu?” )Eğer değerli dostum, serbestçe cevap verme hakkım varsa, önce sorunuz hakkında bir değerlendirme yapayım: Belki farkında değilsiniz ama, sorunuz vereceğim cevapları daraltır mahiyette. Çünkü, “izlenim ve îmâdan bahsetmiyorum, Hıristiyanlık dini hak dindir şeklinde bir ifadeye şahitoldunuz mu?” diye soruyorsunuz. İzlenim ve îmâ mühim değil mi? Onu niçin kabul etmeyeceksiniz? Îmâ da, ifade usüllerinden bir  usüldür. Bir kimse Hıristiyanlığı açıktan değil de îmâ yollu övmüş olabilir. Bunu normal mi kabul edeceğiz? Mesela bir kimse, “hıristiyanlık dini hak dindir” demez de, “Hıristiyanlar hak yoldadır” diyebilir. Bu hata sayılmayacak mı? Veya öyle demez de “bugünkü İncillere göre hareket edenler de cennete giderler” diyebilir. Veya ne bileyim, “Sadece camilerde manevi haz ve lezzet yok. kiliselerde de manevi hava var” diyebilir. Veya kiliseleri sevimli göstermek için, îmâ yollu bir usul kullanır ve “Ben kiliseye gidiyorum lezzet alıyorum” diyebilir. Bunlar birer îmâdır, normal de değildir.Hıristiyanlık tarafına yapılan îmâlar suç değil mi size göre? Bir adam, hiçbir söz söylemez de bu manaları taşıyan bir harekette bulunur.O zaman, “Canım adamın yaptığına bakma, ne söylemiş ona bak” mı diyeceğiz?  Oysa, bunların hepsi de Hıristiyanlık lehine söylenmiş söz ve hareketler olabilir ki, Müslümana yakışmaz. Velhasıl, sizin de takdir edeceğiniz gibi, Hıristiyanlığı övmek “İlla da Hıristiyanlık hak dindir” demekle olmaz. Bunun çeşitli yolları vardır.Öyleyse, lütfen sorunuzun çerçevesini genişletin ki rahat cevap verebileyim.Eğer mahzuru yoksa, beni bir cümleyle bağlamayıp, “Bu hususta ne biliyorsanız söyleyiniz” deyin ben de bildiklerimi ortaya dökeyim.Böyle bir sorunuzu bekliyorum efendim…

 

Genc::Adam  : Çok sıradan bir soruma bile “net” cevab vermek yerine  ,çetrefilli bir yolu tercih etmeniz röportajımızı zora sokuyor Ali Bey. Bakınız 6. sorum olan : “Diyalog önderleri” içinde günümüzdeki Hırsitiyanlık dini “Hakdindir “ şeklinde bir ifadeye şahit oldunuz mu ? Böyle bir izlenim elde etmekten veya böyle bir imadan bahsetmiyorum , böyle bir ifadeye şahit oldunuz mu ?”  ifademe cevab vermek yerine sorumu tahlil ediyor ve  “neden izlenim veya ima’ya izin vermediğimi , cevabınızın alanını daralttığımdan”şikayet ediyorsunuz . Halbuki sizin gibi samimi bir mümine düşen bu soruya cevaben: ”Hayır , hiçbir Diyalog önderinden Hıristiyanlığın Hak bir din olduğu yönünde bir tane bile cümleye şahit olmadım” demeniz olmalı değimliydi ? Madem şahit olmadınız neden dile getirmiyorsunuz ? Bunu dile getirmek yerine sorumu eleştiriyor ve “İzlenim ve îmâ mühim değil mi?” diyorsunuz. Halbuki hiçbir röportajda soru soranın sorusu eleştirilmez , soruyu beğenmiyorsanız ”susma hakkınızı” kullanabilir veya bu soruya cevab vermede ehliyetli olmadığınızı dile getirebilirsiniz. Neden ima ve izlenimi istemediğimi kısaca açıklıyayım : Bir şeyin İma’sını veya izleniminı değerlendirmek subjektif bir yaklaşımdır , objektif olamaz. Çünkü ima etmenin arkasında ima edenin “niyeti” önemlidir , halbuki niyetleri Allah’tan başkası bilemez. Adamın biri su kuyusundan su çıkarmak için eşeğini bağlamak için bir kazık aramış , bulamayınca ileride de su dolduranlara faydası olur mülahazası bir kazık çakmış. Bir müddet sonra başka birisi aynı kuyudan yine eşşeği ile su doldurmaya gelmiş. Ayağı daha önce çakılan kazığa takılmış , oda ileride başka birisinin ayağına takılır endişesi içinde kazığı çıkarmış. Şimdi , her iki fiil birbirinden 180 derece farklı olduğu halde , niyete göre her ikiside doğru olabilmektedir.O açıdan elde edilen izlenim veya imadan ziyade, hadis-i şerifin beyanı çerçevesinde “Ameller niyetlere göredir” kaidesini kendimize Rehber edinmeliyiz. Hatırlayınız , Efendimiz (SAV) min çok sevdiği Sahabe-yi Kiramdan Usame bin Zeyd (R.A) bir savaşta düşmanını köşeye sıkıştırmış , onu tam ölüreceği anda , düşmanın Kelimeyi Şehadet getirdiğini görür. Kendince elde ettiği ima ve izlenim ; ölüm korkusundan düşmanın şehadet getirdiği ve bu ifadesinde samimi olmadığı yönündedir. Boynunu vurduktan sonra , savaş sonrası hadise Efendimiz (SAV) anlatılır , Efendimiz(SAV) Usameyi(R.A.) çağırttırır. Ona konuyu sorar , Usame (R.A.) cevab olarak :” Ya Resulullah , öleceğini anladı , ölmemek için göstermelik şehadet getirdi” der. Efendimiz (SAV), hepimize ölçü olması gereken şu veciz itabı yapacaktır : “Ya Usame , kalbini yarıpta mı baktın , kalbini yarıpta mı baktın ? “ Usame    (R.A) bu itab karşısında şunu diyecektir : “Keşke o güne kadar Müslüman olmasaydım da bu itaba muhatab olmasaydım”. Evet , subjektif mana ifade eden izlenim ve ima’ların arkasındaki niyet okumaya “ruhsat” Sahabeyi Kirama bile verilmemişse , bizim o kapıyı açmaya çalışmamız yakışıksız ve gereksizdir , ve sadece müminler arası uhuvveti zedelemeye matuf olur. Ama , “günümüz Hırsitiyanlığı Hakdindir” şeklindeki bir ifade objektif bir tesbittir ve söyleyeni bağlar. Madem söylenmemiş o halde bir sorun gözükmemektedir. Diyorsunuz ki; “bir kimse, “hıristiyanlık dini hak dindir” demez de, “Hıristiyanlar hak yoldadır” diyebilir.” İşte bunu söyleyen kişi günümüz Hıristiyanlığını mı kast ediyor yoksa aslını mı kast ediyor ? Veya diyorsunuz ki ; “bugünkü İncillere göre hareket edenler de cennete giderler” diyebilir.” Bunu söyleyen kişi İncil’de Hz.İsa(AS)’mın, açık bir dil ile, kendisinden sonra gelecek bir Resule -Efendimiz (SAV)- işaret etmesini  ve ona tabi olması anlamında mı demiştir ? (bakınız: Johanna 16,7.13). Yine diyorsunuz ki ;“Sadece camilerde manevi haz ve lezzet yok. kiliselerde de manevi hava var” diyebilir. Kiliselerde de manevi hava var diyen bir kişi, acaba Allah’a ibadette günde 5 defa alnını secdeye koymayı terk etmiş ve artık haftada bir kilise ayinlerine talib olmuş bir kişi mi ? Yoksa, kilisede de havrada da Budist tapınaklarında da mistik (istidraci) manada manevi bir hava olabilir. Önemli olan bunu telaffuz eden kişinin Allah ve Reslune (SAV) bağlılığıdır. İşte bundan dolayı size sormuştum : “Hırsitiyanlık hakdindir” şeklinde bir ifadeye şahit oldunuz mu diye. Gönül isterdi ki ,net soruma net bir cevab vermiş olsaydınız.  Diyorsunuz ki; “Oysa, bunların hepsi de Hıristiyanlık lehine söylenmiş söz ve hareketler olabilir ki, Müslümana yakışmaz.” Halbuki , günümüz Hıristiyanlığının tahrif olması , onun her şeyinin batıl olduğu anlamına gelmez. Hıristiyanlık dininde “güzel ahlakın” teşvik edilmesi , “zinanın yasak olması” , gibi İslam dinimizle ortak güzelliklerine vurgu yapılmasında neden bir sakınca görelim ? Konuya daha müdrik olmanız bakımından size yine Bediüzzaman Hazretlerinden birkaç kesit sunayım:a) Hırsitiyanlara hitab ederken onlara Kafir diye hitab edilmesine karşı çıkan edeb timsali Üstad Hazretleri sebeb olarak : “Kör adama, hey kör demediğiniz gibi... Çünkü eziyettir. Eziyetten nehiy var : Kim zimmî olan birine eziyet ederse..." Hadis-i şerifin devamı "Ben onun hasmı olurum." şeklindedir. (el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr: 6:19, hadis no: 8270.) – (Münazarat :sayfa 72)b) Avrupayı eleştirdiği bir yazısında : “Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir. Birisi, İsevîlik din-i hakikîsinden aldığı feyizle hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nâfi san’atları ve adalet ve hakkaniyete hizmet eden fünunları takip eden bu birinci Avrupa’ya hitap etmiyorum. Belki, felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiâtını mehâsin zannederek beşeri sefâhete ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum.” (Lemalar ,Sayfa 119)c) Ehl-i Kitab ile dost olma (Maide:51) mevzusunu tefsir ederken “Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat veya san’atı içindir. Öyleyse herbir Müslümanın herbir sıfatı Müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün sıfat ve san’atları kâfir olmak lâzım gelmez. Binaenaleyh, Müslüman olan bir sıfatı veya bir san’atı, istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? (Münazarat :sayfa 70-71) demektedir. Evet , Hıristiyanlığı ve Hırsitiyanları bu çerçevede ele almamız , hem Kur’anın hem Sünnetin hemde Üstad’ın yoludur. Diğer mevzular ile ilgili olarak röportajı çok uzattığı son izninizle son kez dile getiriyorum :

 

a) Gazeteciler ve Yazarlar Vakfının toplantılarına sizi daha sonraları davet etmemeleri, içinize  birhayli oturmuş anlaşılan , röportajımız ile çok ilgili olmadığından , Vakfımızdan ricam , Ali Bey’i bundan sonraki toplantılarına istisnasız davet etmeleridir. Vakfın faaliyetlerindeki “cazibe” benim gibi Ali bey’ide etkilemiş anlaşılan…

 

b) Ahirzamanın, İtikat İmamlarımızın “Fetret devri” kavramı içinde yer almasını kabulleniyor , “Fetret Devri kavramı içine girmeyen hiçbir insan , Hz.Muhammed (SAV)‘me kalben inanmadıkça ve lisanen tasdik etmedikçe cennete giremez.” beyanımı “çok doğru buluyor , ama buna rağmen “dünyadaki tüm yahudi ve hıristiyanlar ehl-i necattır” diyemiyeceğimiz gibi “dünyadaki tüm Yahudi ve hıristiyanlar ehl-i nardır” diyemez.” tesbitime itiraz ediyorsunuz. Bu sanki biraz tribünlere (niyet okuduğumu zannetmeyin) oynuyorsunuz gibi geldi fakire. Fetret kavramı içinde bazı “Hırsitiyanlar veya Yahudilerin” olmadığına deliliniz nedir ? Ne İtikat imamlarımızın nede Bediüzzamanın böyle bir ayrımı yok. Kısaca hatırlıyalım : Eşariye , Cenab-ı Hakk'ın adını duymayan, O'na dair hiç bir tebliğe şahit olmayan kimse, nerede, nasıl yaşarsa yaşasın, ehl-i fetret, dolayısıyle de ehl-i necattır. Maturidîler derler ki; "bir insan, aklıyla Yaratıcısını bulursa, adını ünvanını bilsin bilmesin kurtulur. Ama aklıyla mücerred olsun Yaratıcıyı bulamamışsa o kurtulamaz." İmam-ı Rabbani de  Mektubatında , bu hususta kısmen Eşariyeyi kendisine rehber alır ancak fetret devri insanlarını cennete girmeselerde, cehennemden kurtulacaklarına ve toprak olacaklarına hükmeder. Şimdi size sormak istiyorum , İtikat imamlarımızın ve İmamı Rabbaninin tüm bu ifadelerini kabul etmenize rağmen , nasıl oluyorda : “günümüz dünyasındaki tüm yahudi ve hıristiyanlar ehl-i nardır” diyebiliyorsunuz ? Ya Ahirzamanı fetret devri içinde kabul etmeyin –ki ettiniz- , ya da kabul ediyorsanız Ehl-i Sünnet içindeki hükmünü lütfen doğru beyan edin. İşte bu noktada diyoruz ki ; Bizim (Müslümanlar) vazifemiz dinimizi halen , kavlen ve tavren temsil ve tebliğ etmektir , madem günümüz dünyasında Fetret ehlinin kim olup olmadığını hangi budistin hangi hıristiyanın olup olmadığını biz bilmiyoruz , bunu ancak Allah(CC) bilir, o halde neden Allah’ın vazifesine karışıyoruz?. Diyorsunuz ki ; “Rabbimiz kitabında,kimlerin cennetlik, kimlerin cehennemlik olduğunu beyan etmiş mi? “ Evet etmiş , ama aynı zamanda ““Biz peygamber göndermedikten sonra azap edicilerden değiliz.” (İsrâ, 17/15) de demiş. Ve bu Ayet-i Kerimeye isnaden de İtikat İmamlarımız birtakım hükümler icra etmiş. Buna Bediüzzaman Hazretleri (bir Eşari olarak) ve İmamı Rabbanide (bir Maturidi olarak) izah etmiş. Şimdi bize ne oluyorki , bunca Hakikate rağmen farklı kulvar arayışlarına giriyoruz ? Prof. Bekir Karlığa Hocamızın :”… Hıristiyanların, Yahudilerin, Zerdüştilerin, hatta Budist gibi herhangi bir şekilde bir tanrıya inananların cennete girecekleri...” hususuda yine Fetret Mülahazası çerçevesinde doğru bir tesbittir. Bir yaratıcıya inanma –yani Maturidi anlayışı çerçevesinde – fetret ehl-i kavramı içine giren tüm gayr-i Müslimler inşallah ehl-i necattır. Hürriyet Gazetesi muhabirinin anlıyacağı bir dilde beyan edilen bu cümleye , fakirin izahı anlayıdığı bu doğrultudadır. Bekir Hocanın “fetret kavramı içine giren” şeklinde bir ifadeyi paragrafın başına koyması elbette daha doğru kaçacaktır , lakin hüsnü zan eden her mümin , Bekir Hocamız gibi Ehl-i Sünnet anlayışına en az sizin kadar bağlı bir büyüğümüzün bu anlam dışında bir ifadeyi kast etmediğini müdriktir. Toparlamak gerekirse ; Arabistanda , Türkiye’de veya Mısır gibi Müslümanların ağırlıklı olarak yaşadıkları bölgelerde iakmet eden gayri Müslimlere İslami tebliğin ulaşmama ihtimali zayıftır ve bu noktada buralarda yaşayan gayri Müslimlerin fetret kavramı içinde dahil edilmesi elbette zordur. Ancak , 1 milyarlık Müslüman coğrafyası dışında kalan, 5 milyarlık gayri müslimin Fetret Kavramı içine girip girmemesi , kendisine İslamın seviyeli temsil ve tebliğinin ulaşıp ulaşmaması çerçevesinde sadece Allah’ın bileceği bir husustur. Bize düşen dinimizi yaşayıp , en güzel bir yol ile anlatmaktır. Hadisin ifadesi ile ; Soğutmadan , küstürmeden – sevdirerek ve kolaylaştırarak dinimizi sevdirmektir. Bunun dışında , bizler Rabbimizin cehenneme sokma veya cennetten çıkarma memuru olmadığımızı unutmamalıyız.

 

c) Risale-i Nur’larda geçen “Zulmen öldürülen kafirler cennete girecektir” ifadesini Risalelere sokulmuş bir ifade olarak telakki etmeniz , hem fakiri hemde Nur camiasını üzmüştür. Bediüzzaman Hazretlerinin hem Osmanlıca hem Latin alfabeleri ile yazdığı Risalelerin asılları Barla’da mevcuttur. Bizzat kendisinin tashih ettiği Orijinal Risaleler başta Mustafa Sungur ağabey , Abdullah yeğin ağabey , Said Özdemir ağabeylerde de mevcuttur. Risalele-i Nurlarda geçen o günki dönemlerde bir bölge ismi olan ”Kürdistan” şeklindeki kelimelerin , yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermemesi noktasında , bazı Risalelerde  “şark vilayeti” olarak geçmesi , bir sokuşturma değil ki , siz bunu kendinize referans kabul ederek 8herhalde) “zulmen ölen ve baliğ olmayan hırsitiyanların cennete girmekten öte şehit olacağı” ifadesini sokuşturulma olarak telakki ediyorsunuz. Bediüzzaman sizin gibi düşünmüyor diye , “sokuşturulmuş” olabilir demek , Bediüzzamanın varisi olan tüm talebelerine bir hakarettir sözümü tekrarlamış olayım. Fetret Devri insanları iman ile mükellef olmadıklarından o tip insanlar bir istisna    kuşağıdır. Bundan dolayı Eşariye göre iman ile mükellef değillersede maturidilere göre yaratıcıya iman ile mükelleftirler. Bediüzzaman Hazretleride Eşari olduğundan , iman etmeyen fetret devri insanlarını detaylı izah ettiğimiz üzere ehl-i necat kabul etmiştir. Bunu kabul ederken kendisine Eşari Hazretlerini dayanak yapmıştır. Dolaysıyla , burada yapılacak bir eleştiri itikat imamlarımızada yapılmış olmaktadır. Çünkü , İtikat imamlarımızın görüşü bu eksende olduğundan Asrımızın Müezzini olan Bediüzzamanda bu Asra uygun hükmünü bu zemine göre yapmıaktadır. Bunlar Bediüzzamanın kendi beyan ve sözleridir , aksi deliliniz varsa , ilgili mektubun orijinal bir nüshasını tarafımıza gönderin bizde size hak verelim. Veya bir mümine yakışır vaziyette maksadını aşan bu ifadenizden dolayı Nur camiasından -röportaj bitmeden- özür dileyiniz.

 

d) ”Diyalogcular, Türkiye’ye “Hz. Muhammed’e inanmadıkça kimsenin Cennet’e girmesinin mümkün olmadığını” duyururlarsa, onların ellerinden öpeceğim; ben de yanıldığımı ilan edeceğim.” dediğiniz halde , gereğini yerine getirmediniz. Fakir Ehl-i Sünnet itikadının olmazsa olmaz bu hükmünü” Fetret Devri kavramı içine girmeyen hiçbir insan , Hz.Muhammed (SAV)‘me kalben inanmadıkça ve lisanen tasdik etmedikçe cennete giremez.” dile getirince . bu sefer “sen Diyaloğun önünde gidenlerden değilsin , bunu Diyaloğun önde gidenleri desin o zaman öpme meselesini düşünürüz” dediniz. Halbuki , elini öpmeye vaat ettiğiniz o yazınızda Diyalogcuların önde-sonda diye bir şartı yok. Kaldı ki , sizden beklenen de “ Bu Hakikatı dile getirdiğinizden dolayı , Hakikat aşkına verin elinizi öpeyim” de değil idi. Ancak , en azından bundan sonraki bazı yazılarınızda daha temkinli tesbitlerde bulunmanızdır. “Her söylediğin doğru olmalı , ancak her doğruyu her yerde söylemek doğru değildir .” kaidesi gereği , bazen Hakikatler mevsimi gelmeden ulu-orta dile getirilmez. Çünkü getirildiğinde İslama zarar verebilir . Ebu Zer Gifari (RA) tahattur ediniz , Efendimiz (SAV) kendisini fevri çıkışlarından dolayı oymağına geri göndermiş ve mevsimi gelinceye kadar geri dönmemesini öğütlemiştir. Kaldıki , siz hangi Diyalog önderine sordunuzda onlar fakirin bu ifadesi dışında bir beyanda bulundu ? Zaten sizde kabul ediyorsunuz ki, “Hırsitiyanlar Hakdindir” şeklinde bir beyanın olmadığını …Bundan sonra sorular dışında , eski mevzulara girilmemesini röportajın daha hızlı seyretmesi adına Ali Bey sizden rica ediyorum : 7.soruma geçmek istiyorum : 1994 yılından bu yana Diyalog Hizmetleri sonrasında “ben 5 vakit namazımı kılan bir müslümandım, diyalog sonrasında gördümki , Müslüman , Hıristiyan veya Yahudilik hepsi hak dinmiş , o açıdan hıristiyan oldum” şeklinde ifade eden bir kişiye rastladınız mı ? Tekrar edeyim , falan yazara göre bir Prof. Kızı veya Rusyada bir arkadaşımın şahit olduğu ismi emine olan bir kişinin anlattıkları “hikayeler” değil , şahsen sizin bizzat şahit olduğunuz bir vaka var mı?

Ali Eren (Vakit gazetesi yazarı) ile Diyalog üzerine röportaj -1

Ali Eren (Vakit gazetesi yazarı) ile Diyalog üzerine Röportaj -2

Ali Eren (Vakit gazetesi yazarı) ile Diyalog üzerine Röportaj -3

Ali Eren (Vakit gazetesi yazarı) ile Diyalog üzerine Röportaj -4 


Add comment


Security code


Refresh

back to top

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu