Hizmet Camiası, devlet, siyaset ve partiler

Hizmet Camiası, Müslümanların en önemli vasıflarından ve görevlerinden birisi olan “iyiliği teşvik etmek ve kötülükten caydırmak” (emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münker) kaidesinin sosyal ve siyasal alana bakan yönleri olduğunun da bilincindedir ve bir sivil toplum oluşumu olarak demokrasinin ve hukukun kendisine verdiği haklar çerçevesinde, müspet hareket anlayışından da kopmadan, herkesi ve siyasetçileri yukarıdaki prensipler çizgisinde davranmaya çağırmaktan ve onları bu açıdan eleştirmeye devam etmekten asla çekinmez.

Son günlerde Hizmet Camiası ve siyaset ilişkisi üzerine pek çok asılsız iddia dile getirilmektedir. Kimileri, Hizmet bireylerinin siyasetle ilgili talep, eleştiri ve açıklamalarını siyasete girmek olarak yorumlamakta ve siyasete girmek istiyorsanız parti kurun demektedirler. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Hz. Cebrail dahi parti kursa, Hizmet bir partiyi desteklemez” açıklaması da bu minvalde çarpıtılmaktadır. Hocaefendi’nin ve Hizmet Camiası’nın siyasete bakışı, bugün de dahil, neredeyse hiç değişmemiştir. Bu hususta 6 ana hususun altını çizmek gereklidir.

Bir; Hizmet, din adına parti kurulmasına, birilerinin dini tekeline alıp, “yarın olacak şey seçim değil bir nüfus sayımı, kaç Müslüman var anlayacağız” yani ‘bana oy vermeyen Müslüman değildir’ imaları yapmasına ve seçim meydanlarında, dinin siyasete alet edilmesine her zaman karşı olmuştur ve olacaktır. Zira, bunun, dine, bugünlerde bir kez daha şahit olduğumuz üzere, en çok zarar verecek ve onun mesajını kirletecek bir davranış olduğu çok açıktır. Hz. Cebrail örneğinin verilmesi bunun altının bu teşbih ile iyice çizilmesi ve dinin siyasilerce istismarına set çekmek gerektiğindendir. Siyaset, Bediüzzaman’ın da yüz yıl kadar önce Münazarat’ta anlattığı üzere esasen dünyevî bir iştir ve onu yapanların din adına hareket ettiklerini iddia etmeleri bu işin doğasına aykırıdır.

İki; Hizmet hiçbir zaman bir siyasi parti kurmaz çünkü onun ulaşmak istediği sineler ülkedeki ve dünyadaki tüm sinelerdir, gönüllerdir, vicdanlardır. İnsanların, siyasi konularda çok tabii olarak farklı fikir ve yaklaşımlarının olması ve bunların farklı partilerce temsil edilmesi mümkündür. Hizmet Camiası, ortaya koyduğu eğitim, diyalog, medya, sağlık, yardımlaşma projelerinin makuliyeti ve başarısı etrafında her fikir, düşünce ve siyasi anlayıştan insanların gönül rızaları ile toplandığı geniş ve heterojen bir topluluktur. Dolayısı ile Hizmet’in tek bir parti ile özdeşleşmesi ve hep onu desteklemesi, kendi çeşitliliğine ve herkese ulaşma idealine ters bir tavır olacaktır. Ancak, Hizmet gönüllülerinin kendi şahsi iradeleri ve kararları ile, Hizmet’in herkesçe bilinen insan hakları, hukukun üstünlüğü, adalet, demokrasi, çoğulculuk, inanç hürriyeti, dürüstlük, yolsuzluğa karşı olmak, hoşgörü gibi prensipleri çerçevesinde adaylara ve partilere oy vermesi çok normaldir. Bu prensiplere en çok uyan adaylar ve partiler her zaman değişebilir, farklılık gösterebilir. Efendimiz (sas)’in vahiy kâtiplerinden birisinin ayağının kaydığını hatırlanacak olursa, hiçbir siyasetçinin ve partinin, geçmişte bu prensipler etrafında göstermiş olduğu performans, onun gelecekte de hep kaliteli işler yapacağını garanti altına almaz, seçmenler, onun en son hangi tavırları ve performansı gösterdiğine bakar ve hür iradeleri ile tercihlerini yaparlar. Bu anlamda, seçmenin iradesine kimse ipotek koyamayacağı gibi hiçbir partinin geçmişteki iyi performansı da ipotek koyamaz.    

Üç; Hizmet’in parti kurma ve şöyle ya da böyle bir devlet kurma hedefi yoktur ancak devletten ve siyasetçilerden, siyasete bakan talepleri vardır. Bunlar da yukarıda sayılan, insan hakları, hukukun üstünlüğü, adalet, demokrasi, çoğulculuk, inanç hürriyeti, dürüstlük, yolsuzluğa karşı olmak gibi taleplerdir. Böyle bir devlet, zaten, İslam’a da uygun bir devlet olacaktır. Zira, Kur’an’da Müslümanlara bir devlet kurma değil, bu prensipleri hayata geçiren bireyler olma ve topluluklar oluşturma görevi verilmiştir. Zamana ve zemine göre bu prensiplere göre bir sosyal ve siyasal hayatın yaşanmasını garanti altına alacak devlet tipi, insanların hür iradeleri ile şekillenecektir. İslam tarihindeki ve günümüz Müslüman toplumlarının farklı devlet uygulamaları da buna örnektir ve tek tip bir mutlak doğru devlet şekli olmadığını göstermektedir. Bu açıdan, aslında bir İslam devletinden ziyade, Müslümanların kendi anlayış ve yorumlarına ve yerel şartlara göre kurdukları Müslüman devletlerinden bahsetmek aslında sosyolojik olarak da siyaset bilimi açısından da fıkhî açıdan da daha bilimsel olacaktır. Bu bağlamda, Efendimiz’in (sas) kurduğu Medine Site Devleti’nin kurucu metni olan Medine Vesikası’nı imzalayan gruplara ait her bireyin Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ve müşrik de olsalar, o devletin “muahid” sıfatı ile eşit (yani birinci sınıf) vatandaşı olduklarını, İslam tarihindeki seçimle gelmiş ilk parlamento olan 1876 Osmanlı Parlamentosu’nun yüzde 30’dan fazla milletvekilinin “gayrimüslim” olduklarını hatırdan çıkarmamak faydalı olacaktır.

Dört; Hizmet Camiası, Müslümanların en önemli vasıflarından ve görevlerinden birisi olan “iyiliği teşvik etmek ve kötülükten caydırmak” (emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münker) kaidesinin sosyal ve siyasal alana bakan yönleri olduğunun da bilincindedir ve bir sivil toplum oluşumu olarak demokrasinin ve hukukun kendisine verdiği haklar çerçevesinde, müspet hareket anlayışından da kopmadan, herkesi ve siyasetçileri yukarıdaki prensipler çizgisinde davranmaya çağırmaktan ve onları bu açıdan eleştirmeye devam etmekten asla çekinmez. İmam-ı Azam Ebu Hanife’lerin, Mevlânâ’ların mirası iyice incelenirse, onların da siyasi liderleri eleştirmekten çekinmediklerini, onlara da hakkı, hukuku, adaleti, dürüstlüğü, hoşgörülü davranmayı tavsiye ettiklerini görmek mümkündür. Başta İmam-ı Azam pek çok âlim, bir anlamda anayasal fren ve denge vazifesi gören bu tutumlarını sürdürebilmek için bağımsızlıklarını namusları derecesinde önemsemişler ve kendilerine teklif edilen maaşlı devlet görevlerini hapislerde işkence görmek pahasına reddetmişlerdir. İslam dünyasının en önemli yitiği hikmet ve irfan ise, ikinci en önemli yitiği de aslında bu kurumun fonksiyonunun idareciler ve devletler ve onlara itirazsız tabi olmayı tercih eden ulema tarafından yüzyıllar içerisinde iyice zayıflatılmış olmasıdır. Devlet görevi üstlendiği halde, hür, bağımsız, muktedirleri de eleştirebilen bir çizgisi olan ulema da elbette olmuştur ancak bunların sayısı maalesef çok değildir. Hocaefendi’nin ve onun yetiştirdiği talebelerin, onun mana ikliminde yetişen entelektüel, akademisyen, gazeteci ve yazarların dün de ve bugün de yapageldikleri, aslında İmam-ı Azam’ların, Mevlânâ’ların, Bediüzzaman’ların, muktedirlere “emr-i bil ma’ruf, nehy-i anil münker” eleştirel mesafesinde duran geleneğini bugünün zaman ve zemininde yaşatmaya çalışmalarıdır. Hizmet’e yakın medya organlarının da on yıllardır yaptıkları budur. Onlar, yıllardır sadece magazin haberi, spor haberi yapmamışlardır ki bugün de siyasete bakan haberler yapmaları, eleştirilere yer vermeleri problem edilmektedir. Dünün siyasetçilerine ve muktedirlerine hangi prensipler üzerinden hangi eleştiriler yöneltiliyor idi ise bugün de benzer şeyler yapılmaktadır. Hocaefendi, 1994’te “Demokrasiden artık geri dönüş yoktur.” ve 2010’da “Mezardakiler bile kalksın, referandumda oy kullansın.” derken, darbecileri ve anti-demokratik uygulamaları kendi üslubu ile eleştiren ne kadar siyasete bakan sözler söyledi ise bugün de benzerlerini dile getirmektedir. Dün demokrasi düşmanlarını eleştirirken alkış tutulan Hizmet Camiası’nın bugün AB’nin, sivil toplumun, entelektüellerin tüm yüksek sesli itirazlarına ve hatta feryatlarına rağmen demokrasiyi ve anayasayı rafa kaldıranlara ve ülkeyi bir tek şeflik rejimine sürüklemek isteyenlere itiraz etmesi hem aklın, hem onurlu vatandaş olmanın, hem de iyi bir mü’min olmaya çalışmanın gereğidir.

Beş; Hizmet Camiası, geçmişte hiçbir parti ile pazarlık ve ittifak yapmamıştır ve organik bir ilişki içerisinde olmamıştır. Onlardan, asla, yukarıdaki prensipler çizgisindeki talepler dışında hakka, hukuka, demokrasiye, liyakate, Allah’ın rızasına aykırı hiçbir şey talep etmemiştir. Hizmet, gücünü de bu istiğnasından ve bağımsızlığından alır. Gönüllüleri dışında hiçbir otoriteden para almadığı için, emir de almamakta ve yanlışları en duru hali ile rahatlıkla eleştirebilmektedir. Hizmet Camiası’ndan, birilerinin çok rahatsızlık duymasının sebebi de muhtemelen budur. Hizmet, dün olduğu gibi bugün de hiçbir parti ile ittifak yapmamaktadır, yarın da, Allah’ın izni ve inayeti ile, yapmayacaktır. Ancak, “yiyor ama çalışıyor” ahlaksız felsefesini hiçbir zaman benimsememiş Hizmet gönüllüleri, yukarıdaki prensipler çerçevesinde kimin en iyi aday olduğuna Allah’ın kendilerine ihsan ettiği akıl ile ve hür iradeleri ile karar verecek ve yolsuzu dürüstten, vatandaşına hakaret ve iftira edeni nezih ve ahlaklı olandan, geçmişte olduğu gibi bugün de yarın da ayıracaklardır.

Altı; Hizmet, bugünlere devletin ve iktidarın gücü ile değil, çoğu zaman onların adaletsiz ve anti-demokratik tavırlarına rağmen gelmiştir. Bugünden sonra da devlete, “gölge etme başka ihsan istemez” demeye devam edecektir. 60 yıldır, halkın içinde halkla beraber halka hizmet eden, halkın hakkını hukukunu gasp edip kendisi ve akrabalarını zenginleştirmeyen ve sevenlerini asla mahcup etmemiş Muhterem Hocaefendi ve Hizmet gönüllüleri ile ilgili, çaresizlik ve panik içindeki birilerinin, buldukları her yalana sarılmaları, Hocaefendi’nin ve Hizmet’in maşeri vicdandaki müstesna yerine asla zarar veremeyecektir. Zira, milletimizin feraset ve basireti hakkı batıldan, yolsuzluğa saplananı ve yalancıyı dürüstten ayırmaya yetkindir. Zaten, bu iftiralarla ilgili zerre kadar delil olsa idi, bunlar meydanlarda dedikodu üslubu ile dile getirilmez, eldeki somut deliller eşliğinde yargıya çoktan taşınırlardı.

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu