İsrail üzerinden itibarsızlaştırmak! (2)

Toplumun Filistin’e duyduğu sempati ve İsrail’in politikalarına tepkisinden yararlanarak, hedefe konulan birilerinin “İsrail işbirlikçisi” yaftasıyla gösterilerek kolayca karalanabileceği ve eski derin devletin bunun için eylem planları hazırladığı bir önceki yazıda belgeleriyle yer almıştı.

Yıllardır derin yapıların karalama listesinde olan Hizmet Hareketi’ni özellikle dindar kesim nezdinde yıpratmak isteyenlerin, gizli plan ve yalan haberler dışında sığındığı tek konu, Fethullah Gülen’in Mavi Marmara faciası sonrası yaptığı küçük bir eleştiri. (3 yıl önce “Yönteme eleştiri, şehitlere taziye” başlıklı yazıda bu konu ele alınmıştı.)

Hocaefendi’nin sözlerini anlayan oldu, anlamayan hatta çarpıtmakta ısrar edenler de oldu. Bu da açık bir toplumda gayet doğal. Herkes aynı düşünmek zorunda değil. Ama 31 Mayıs 2010’da insanî yardım gemisi Mavi Marmara’ya uluslararası sularda İsrail’in gerçekleştirdiği hukuk dışı saldırıda 9 vatandaşımızın şehit olduğu hadisenin, 4 bakanın istifa ettiği rüşvet ve yolsuzluk skandalı vesilesiyle hatırlanması birçok açıdan ilginç.

Birincisi, AK Parti’nin hiçbir zaman İsrail karşıtı bir çizgisi olmadı. Başbakan Erdoğan, 2005’te İsrail’i ziyaret etti; Yahudi lobisinden ödül almakta sakınca görmedi. Gazze saldırısı ve Mavi Marmara’ya kadar ilişkiler öyle iyi idi ki Ankara bu sayede Filistin ve Suriye’nin İsrail’le sorunlarını çözmek için arabulucu oldu. Yetkililer bunu, “Bölgede herkesle konuşabilen tek ülke” diye öve öve anlatıyordu.      

İkincisi, yöntemi eleştirse de Gülen’in yaşanan faciaya bakışı, olaydan hemen sonra verdiği taziyede netti: “Filistin’de yaşanan drama son verebilmek beklentisiyle yola çıkan, uğradıkları müessif saldırıda hayatlarını kaybederek şehit olan insanlarımıza Allah’tan rahmet diler, başta aileleri olmak üzere, milletimize ve bütün insanlığa taziyelerimi bildiririm.”

Hizmet’in, kendisini imha etmeye çalışan bir rejime karşı bile mevcut kanunlar çerçevesinde “müspet hareket”i tavsiye eden Bediüzzaman’dan beri, sokak eylemlerine ve her tür şiddete karşı olduğu hatırlanırsa yöntem eleştirisini de anlamak güç değil. Kimse bu yönteme uymak zorunda değil ama demokratik çerçevede bu özgün duruşa saygı duymak şart.

Üçüncüsü, Hocaefendi’nin Mavi Marmara’daki tutumunu eleştiren birçokları, geçen 3 yılda camianın iç-dış birçok etkinliğine katılıp destek vererek Hizmet’i büyük övgülerle takdir etti. Camianın “İsrail işbirlikçisi” olduğu yolsuzluklar ortaya çıkınca mı anlaşıldı, yoksa dert başka mı?

Dördüncüsü, olay sonrası seviye düşürülse de Türkiye-İsrail diplomatik ilişkisi kesilmediği gibi, krizi çözmek için de gizli açık temaslar sürdü. Mart 2013’teki özür öncesi, krize rağmen İsrail’den gelen turist sayısı önceki yıla göre yüzde 117, ihracat yüzde 44 artmıştı. İki ülke arasında, çoğu THY’ye ait her hafta 67 uçak seferi mevcut. Yani hadiseden sonra hükümet, İsrail ile tüm köprüleri atmış da camia buna itiraz etmiş gibi durum yok.

Beşincisi, Obama’nın devreye girmesiyle İsrail özür dileyip tazminat ödemeyi kabul ederken, Erdoğan da şehit ailelerinin İsrail’e karşı Türkiye ve dünyada dava açmayacağı şartını kabul etmiş oldu. Tarafların kamuoyuna yaptığı açıklamada “adem-i mesuliyet” denen bu şart açık. Buna göre Türkiye’nin devlet olarak dava açmayacağına ve mağdur ailelerin de İsrail ve İsrailli askerler hakkındaki yasal haklarından feragat ettiğine dair bir anlaşma yapılacak. Ama aileler buna karşı. Mesela şehit Furkan Doğan’ın babası, “vazgeçmeyiz” diyenlerden. Mazlumder’in konuya bakışı da aynı: İsrail ve Türkiye’nin yapacağı “Tazminata karşılık yargı bağışıklığı” anlaşmasının parlamentodan geçerek, uluslararası antlaşma formatına sokulacağı, böylece Anayasa’nın 90. maddesine atfen faillerin yargı bağışıklığı kazanarak cezasız bırakılacağı iddia edilmektedir. Bu, ne evrensel hukuk ne anayasa ne de ceza hukukunun temel ilkeleriyle bağdaşır.” Özellikle ABD, İsrail ve tüm dünyaya meydan okuyarak seçime giderken böyle bir anlaşmayı Meclis’e getirmek çok zor. Ama Obama’nın kredisini kullanarak sağladığı özrün gereği olan ‘normalleşme’ geciktikçe de ABD ile ilişkiler zarar görmekte.

Son anda gemiye binmekten vazgeçen bazı AK Partili vekilleri ve A. Dilipak’ın “sadece hükümette olan Mavi Marmara yolcu listesinin, İsrail askerlerine nasıl geçtiği” iddiasını saymasak bile bu tablo, dış politikada Türkiye’nin alanını daraltmanın yanı sıra kaygıların haklılığını gösteriyor.

Gerçekler böyle iken sanki tek sorun Gülen’in 3 yıl önceki bir sözüymüş gibi tezvirat yapmak, utanç verici. Sivil kanaat önderi Hocaefendi’nin görüşüne katılmayanların elini tutan yok: Gelinen noktanın çok parlak olduğunu düşünenler, müminlere iftira atmakla uğraşacaklarına İsrail’le tüm ilişkileri kessin, hatta donanmayı derhal Gazze’ye göndersin!

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu