"Bazı Yerlere Henüz Ulaşılamadı"

Fethullah Gülen son dönemdeki siyasi gelişmeleri değerlendirdi: “Ölseler bir araya gelmeyecek kimseler ulusal cephe adı altında suni bir kitlesel dalga oluşturmaya çalışıyor. Suni ya da iç menfaat ilişkileri er geç kendini ele verir. Bu, kemiksiz, kimliksiz ve manipülatif bir dalga.

Sayıları beş yüzü aşan ve bulundukları ülkelerde, farklı kültür ve din ortamlarında başarılarıyla gündeme gelen okulların itibarının sebebi nedir?


Bir tek sebebe irca etmek mümkün değil. Belki pek çok sebep var. Bunlardan hemen ifade edebilecek olanları yüksek bir ideal, büyük bir mefkûre, ömürlerini yaşama yerine yaşatmaya adamış ruhların samimi, içten, düzenli ve disiplinli gayretleri. Bunların hepsi birer itibar sebebi. Tabii başta Allah’ın inayetini unutmamak lazım.




Okullar bulundukları yerlerde bir uzlaşma, toplumsal barış, hoşgörü ve huzur ortamı da inşa ediyor. Farklı toplumsal ve kültürel coğrafyalarda ortak ve paylaşılır evrensel değerler üretiyorlar. Büyüğe saygı, küçüğe sevgi, hoşgörü, sabır, iyilik ve doğruluk gibi… Çağımızda neredeyse yok olmaya yüz tutmuş değerler etrafında öğrencilerde güçlü bir ahlaki değişim yapıyorlar. Onlar, sevginin, hoşgörünün ve dürüst ahlaki tutumun gücüne ve önemine inanıyor. Bu da onların o uzak coğrafyaların insanlarıyla kolayca sıcak ilişki geliştirmesini sağlıyor. Diğer taraftan önemli bir husus da öğretmenlerin iyi ve idealist birer eğitimci olmaları. Yaşama değil yaşatma ideali ile donanmışlar. Bütün zamanlarını, ilgi ve alakalarını eğitim, okul, öğrenci ve aile etrafında örgülüyorlar. Maddi anlamda herhangi bir beklentileri yok. Yüksek düzeyde fedakâr bir ruha ve diğergâmlığa sahipler. Okul, öğrenci ve aile etrafında kurdukları sıcak ilişki ile o insanların gönüllerini fethediyorlar. Bir de tabii ki son derece modern bir teknolojik donanım, disiplinli bir çalışma ve yüksek bir motivasyon ile bilim olimpiyatlarında gösterdikleri başarılar her yerde hüsn-ü kabul görmelerini sağlıyor. Onlar Türk insanının fedakarlığını, insani ve ahlaki civanmertliğini oralarda sergiliyor ve temsil ediyorlar. Yani milletimiz adına her yerde birer kültür ve dostluk köprüsü oluşturuyorlar. Farklı coğrafyalarda eğitim, insan ve toplum adına yeni bir ruh ve heyecan uyarıyorlar. Sanıyorum okulların itibar görmesinin ardından bu gibi sebepler var. Dediğim gibi tek sebebe irca etmek mümkün değildir.


Bu okul ve kültür merkezlerinin amacı ne?


Başta doğrudan böyle büyük bir ideal, program ve projeler ile düşünülerek, planlanarak ortaya çıkmadı. Bir anlamda kaderin ve toplumsal şartların sevki ve bir noktaya getirmesi neticesinde uluslar arası bir hüviyet kazandı. Ancak milletimizin istikbali adına eğitimin ne kadar önemli olduğu açıktır. Ben de ta küçüklüğümden beri hep eğitimin bu önemine inandım. Vaaz, konferans ve daha değişik konuşmalarımda halkın himmetini daima bu yöne kanalize etmeye çalıştım. Allah’ın bir lütfu olarak bana olan teveccüh kredisini bu istikamette kullanmaya çalıştım. Biz geçmişte büyük bir tarihin ve medeniyetin kurucusu olmuş bir milletin ahfadı idik. Dünya çapında bir devlet kurmuş idik. Geçmişte yaşanan bu rönesansın yeniden yaşanabileceğine her zaman inandım. Bu ta çocukluğumdan duyduğum bir hasret idi. Hatta özellikle Orta Asya’ya karşı nedense içimde hep bir medyuniyet hissi taşıdım. Rusya’nın çözülmesinden yıllar önce oradaki soydaşlarımız adına senelerce hicran ve hasretle gözyaşı döktüm. Milletimin aşkıyla, sevgisiyle çok ağlayanlardan biriyim. Çocukluğum boyunca büyük bir medeniyete mensup bir millet olduğumuz şuuruyla yeniştim, bu hülyalarla büyüdüm, hayatta bunun dışında da bir hedefim olmadı. İyi bir evim olsun, çocuklarım olsun, arabam olsun bunlar hiçbir zaman aklımdan geçmedi. Onun için Rusya dağılır dağılmaz bu tahassürlerimi cami kürsülerinden dile getirdim. Elimden geldiğince milletimizi oralara gitmeye, okul açmaya ve yatırım yapmaya davet ettim. Bir eğitimci değildim şüphesiz, ama bir çağrı yaptım. Topyekûn Türk milletini bu mevzuda bir seferberliğe çağrı. Bunu ne derece başarı ve samimiyetle yaptım bilemeyeceğim; gönlümün ilham ve heyecanlarının müessiriyetini tatmin edecek seviyede gerçekleştiği söylenemez, ancak bu milletin hamiyet duyguları her zaman benim heyecanlarımın ötesine uzandı, buna inanıyordum. Her şeyden önce benim her zaman yalnız bir amacım ve hedefim oldu: Allah’ın benden hoşnut olması. Oralarda o mazlum ve mağdur milletlerin idbara uğramış kaderleri tersine dönerse ve benim bunda küçük bir katkım olursa ben de Allah’ın rızasına mazhar olmuş olurum. Hedefim Allah’ın rızasını kazanmak noktasında ihlâsla oralarda ülkemin kültürünü ve milletimin anlayışını temsil etme; ve bir manada bin senelik tarihi birikimizi oraya götürme ve ruhumuzun ilhamlarını o insanların sinelerine boşaltmadır. Diğer taraftan eğer bu insanların eğitimle imdatlarına biz koşmasaydık başkaları koşacaktı. Acele etmek gerekiyordu. Devletimiz o dönemde iç kargaşa ve kavgalarla boğuştuğundan enerjisini buralara aktaramadı. Ayrıca eğitim meselesi ciddi fedakârlık ve tıpkı milli mücadelede olduğu gibi milletin imkânlarını seferber etmeyi gerektiriyordu. Ben de milletimizdeki bu hamiyet-perver, seferber ruha seslendim. İyi de oldu. Gittiler ve oralarda varlık gösterdiler “Biz buradayız, yanındayız” dediler. İlk köprü ayaklarını böylece oluşturdular. Köprü değil köprü ayağı diyorum. Zira köprüyü inşallah geleceğin aydınları kuracak. Oraya giden insanlarda şu düşünce oluştu: “Bu iş burada tutunca diğer coğrafyalarda neden tutmasın?” Daha sonra bu köprü ayakları Asya sınırlarını aşarak dünyanın dört bir yanına ulaştı. Bir kere bu okullar Orta Asya’da tarihî müşterek dinamiklere de yaslanarak, ortak bir eğitim ve insan anlayışı oluşturdu. Diyalog ve uzlaşıyı önce orada tesis ettiler. Oradaki şartlardan yola çıkarak, farklı kültür ve medeniyet coğrafyalarında da aynı düşüncenin oluşturulması imkânını araştırdılar. Böylece oradaki küçük bir kıvılcım, fedakâr ve diğergam milletimizin daha geniş ve evrensel bir coğrafyada temsil edilmesi düşüncesini tetikledi. Diyalog ve hoşgörü, eğitim ve fedakârlık ruhu ile birleşince okulların farklı coğrafyalarda kısa zamanda hüsnü kabul görmelerini netice verdi. Şimdi bu okullar bir taraftan çağdaş insanın eğitimi gibi en köklü probleme çözüm getirmeye çalışırken diğer taraftan da farklı kültür ve medeniyet mensubu insanlar arasında uzlaşı ve diyalog gibi toplumsal bir projeye de köprü oluyor. Bunu da kendi milli ve tarihi dinamiklerimizi kullanarak ihya ve seferber ederek yapıyorlar. Bu açıdan da hem milletimize, hem devletimize hem de geleceğimize hizmet ediyorlar. Zira dünyanın her yerinde olmayan Türkiye gelecekte Türkiye’de de var olamaz. Ülkemizin karasevdalısı, mefkûre muhacirleri bu okullarda Türkçe’yi de özel öğretiyor. Bu, Türkçe’nin dünya ve uluslar arası iletişim dili olmasının da yolunu açacak inşallah. Ben Türkçe’nin geleceğinin çok parlak olacağına bütün samimiyetiyle inananlardanım. Bu okulların kısaca amaçları bunlar. Bunun dışında mahmil ve mesnet arayanlar art niyetlidir. Onlar bu okulları açan milletin hamiyet-perver ve diğergâm ruhunu örselemeye çalışıyor. Bana çok defa soruyorlar; “Değirmenin suyu nereden geliyor” diye bunu şahsen bu milletin hamiyet-perverliğine bir hakaret sayıyorum. Onlara “Milli mücadelede nereden geldiyse oradan geliyor” diyorum. O müthiş mücadeleyi veren bu millet böylesi fedakârlıkları her zaman verebilecek güçte ve hamiyettedir. Ben de her zaman yalnızca milletimizin bu hamiyet-perver ruhunu teşvik etmeye çalıştım.



Maddi, Kültür ve Toplumsal Kredi


Okulların Türkiye’ye insanî ve ekonomik faydası var mı?


Evvela şunu ifade etmek lazım; ben şahsen bu milletin yaptığı fedakârlıklardan ne doğrudan ne dolaylı, ne maddî ve dünyevî ne de manevî ve uhrevî herhangi bir karşılık beklediğini asla düşünmüyorum. Ancak bu fedakârlıkların, bu kültür hizmetlerinin yine milletimize dönük yakın ve uzak müspet katkı ve neticeleri olacaktır ve olmaktadır. Başta Orta Asya olmak üzere bu müesseseler her yerde milletimiz ve devletimiz adına maddi, kültürel ve toplumsal bir kredi oluşturuyor. Devletimiz ve milletimiz bu krediyi iyi ve yerinde kullanabilir, eğitimle kurulan köprüleri daha geniş maddi kültürel ve siyasi ilişkilerle geliştirebilirse bunun kısa ve orta vadede müspet neticeleri olur elbette. Diğer taraftan birkaç asırdır bizde adeta bir aşağılık kompleksi gelişti; Türkler hiçbir şeyi bilemez, hiçbir şeyi beceremez, elinden hiçbir şey gelemez gibi. Bu müesseseler vasıtasıyla gördük ki Allah’ın inayet ve keremiyle çok şey yapabiliyormuşuz. Okulların olimpiyatlarda gösterdiği başarı elimiz ve ruhumuzdaki zincirleri çözdü, mefluç olan irade ve ümitlerimizi tahrik etti. Okullar oralarda milletimiz ve medeniyetimiz adına birer kültür köprüsü oluşturuyor.


O müesseselerden yetişen insanlar Türkçe’yi ve Türk kültürünü de öğreniyor. Yakın gelecekte milletimiz ve devletimiz adına her türlü diyalogu kurmaya hazır ve istekli bir hayli insan yetişiyor her yerde. Bunu görecek ve değerlendirecek basiretli insanlara ihtiyaç var. Şahsen bu milletin içinde bu basirete sahip insanların varlığına her zaman inandım. Evet bu müesseseler her yerde kendi kültürümüzün ana motifleriyle farklı kültürel ilişkiler dokuyor. Okulların bulunduğu hemen her yerde oraya eğitim ve kültürle giden insanlar aynı zamanda ekonomik ilişkiler geliştirecek imkânlarla da gidiyor, iş ve ticaret ilişkilerini geliştiriyorlar. Bu gelecekte çok daha geniş ve kompleks gelişmeleri semere verecektir şüphesiz.


Bu okulların dünyayı meşgul eden teröre karşı herhangi bir müspet amacı bulunuyor mu?


Okulların amacıyla ilgili sorunun cevabında da ifade edildiği gibi bu okullarda eğitim gören öğrenciler hoşgörü ruhu, müsamaha ahlakı, yaşatma ideali, fedakârlık düşüncesi gibi dinamiklerle yetiştiklerinden hep iyilik ve güzellik peşinde olacaktır. Güzellik peşinde olanlar elbet bir gün güzelleşecektir. Dolayısıyla müsbetin temsil edildiği yerde başta terör olmak üzere hiçbir menfilik kendine yaşama fırsatı bulamayacaktır. Bir örnek vermek gerekirse Başbakanlık tarafından yaptırılan bir ankette Van’da açılan okuldan sonra dağa çıkma ve teröre bulaşmanın ciddi seviyede düştüğü tespit edilmiştir.


Son yıllarda Türkiye’nin dünya ile bütünleşmesi, bu arada direnç noktalarının da oluşması konusunda yorumunuz nedir?


Dünyada hemen her yerde geniş istikbal vaad eden girişimler belli dirençlerle karşılaşır. Bu bazen bu girişimlerin uzun vadedeki müspet neticelerini kestiremeyen kesimlerden gelir, bazen de belli bir menfaat etrafında kümelenmiş kimselerden. Onlar bu tür girişimlerin kendi menfaatlerini haledâr edeceği endişesini taşır sürekli. Türkiye’nin dünya ile kucaklaşması, buluşması kaçınılmaz bir süreç. Teknoloji, eğitim, ekonomi ve ticaret, her şey hızla küreselleşiyor, kucaklaşıyor. Bu sürece karşı tek başına, dünyadan tecrit edilmişlik içinde yaşayamazsınız. Belki bu sürece kendiniz, kendi iradeniz ve kendi kültürel temelleriniz ile müdahil olmak en akıllıca iş. Ben bu milletin uzun, köklü ve derin tarihi kültürel değerlerine güveniyorum. Orada kendinize güveni inşa edecek yeterli maddi, manevi, toplumsal ve kültürel dinamik mevcut. Bizim dış dünyaya verebileceğimiz çok şeyimiz var. Bu bir inanç, azim ve ideal meselesi. Tarih boyunca milletimiz dışarıya doğru açılmış, yürümüş. Şimdi önümüzde daha geniş, kapsamlı ve kompleks bir süreç var. Dolayısıyla direnç noktaları daha fazla sancı oluşturabilir. AB sürecinde son günlerde yaşanan kavga ve tartışmalara bir bakıverin. Ölseler bir araya gelmeyecek kimseler ulusal cephe adı altında suni bir kitlesel dalga oluşturmaya çalışıyor. Kimlikleri, söylemleri, hassasiyet ve dünya görüşleri bu derece farklı, üstelik birbirleriyle hiçbir diyalog geliştirme niyet ve isteği olmayan insanlar muvakkaten bir araya geliyor. Gerçekten her söz ve hareketleri sun'i ve iğreti duruyor. Elbette daha derinden milletin ruhunu ve temel dinamiklerini örselemeye yönelik çabalar da vardır. Bunların kolay kolay pes edeceğini sanmıyorum. Onlar her türlü açıklığın ve şeffaflığın karşısında. Toplum ve siyaset ilişkileri şeffaflaştıkça belki de deşifre olmaktan korkuyorlar. Türkiye büyük bir ülke. İradeli, azimli ve kararlı olursa sancıları aşar. Sancısız bir gelişme beklememeli. Milli ve bölgesel menfaatlerimizin korunması önemli ama kimin nerede, niçin ve hangi gayeyle durduğuna iyi bakmalı. Suni ya da iç menfaat ilişkileri er geç kendini mutlaka ele verir. Ulusal cephe adı altında oluşturulmaya çalışılan dalganın sınırları belli değil. Hedefi, niyeti ve çağrı yaptığı hassasiyetleri farklı farklıdır. Kemiksiz, kimliksiz ve hedefsiz bir dalga. Her açıdan manipülatif bir organizasyon olduğu belli. Ama sancılar olacaktır. Kararlı, sabırlı ve samimi olmalı. Bu milletin irfanı, vicdanı ve sağduyusu bunları aşabilecek genişlik ve derinlikte.


Bazı Yerlere Henüz Ulaşılamadı


Okul ve kültür merkezlerinin bulunmadığı az sayıda ülkenin farkı nedir?


Bazı yerlere henüz ulaşılamadığını biliyorum. İmkân meselesi tabîi. Birkaç yere de girilemedi. İran, Suriye, Suudi Arabistan gibi. İran’da doktora yapmış bir arkadaşımız anlatmıştı. Biraz da Türkiye’nin çevresiyle, komşularıyla iyi ilişkiler geliştirmesine yönelik bir katkı mülahazasıyla oralarda okullar açmak istedik. “Yarının aydınlarını düşünce mimarlarını aynı çatı altında müşterek yetiştirelim” dedik. “Sizlerle böyle bir şey yapmak isterken düşüncemiz budur” dedik. Bize dediler ki: “Siz illa da burada bir eğitim faaliyetinde bulunmak istiyorsanız bize maddeten yardımcı olun bunu kendimiz yapalım.”


Evet belki kendi açılarından akıllıca bir şey. Fakat bizim bir eğitim metodumuz ve standardımız vardı. Oraya kendi kültürümüz, kendi anlayışımızla girmeliydik. Bir anlamda orada da bir diyalog imkânını araştırıyorduk. Bu olmadı tabii. Suriye’de de, Arabistan’da da henüz bir imkân bulamadık.

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top

ARAMA

ARŞİV İÇERİK TAKVİMİ

« November 2024 »
Mon Tue Wed Thu Fri Sat Sun
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30  

Herkül Nağme

Herkül Nağme..Ezcümle, M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bütün eserlerinin, sohbetlerinin, şiirlerinin hep bu nağmeyi terennüm ettiğini söylemek pekâla mümkündür...

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu