Değişen Bir Şey Yok....

Mekke'nin ilk yılları…

Vahyin varlığından alerji duyan Kureyş'in kini köpürdükçe köpürüyor…

Ortada güç dengesi de yok…

Bu yüzden, bir araya gelmeler ve ibadetlerde gizlilik esas…

Efendiler Efendisi, İbn Erkam'ın evine otağını kurmuş, ashabıyla burada hemhal…

O'na her yönelen, Kureyş'i çileden çıkarıyor. Zira her giden, birisinin oğlu, öbürünün kızı, bir diğerinin damadı veya bir başkasının kölesi… Üzerine dayandıkları duvarlar çöküyor etraflarında birer birer…


Çözüm?

Şiddet.. daha fazla şiddet..!

Zayıflar ilk hedefte… Sadece dayanağı güçlü olanlar bundan müstesna..!

Derken, Mekke tahammülsüz bir keyfiyete bürününce, Nebevi yönlendirme;

- Siz, içinde bulunduğunuz kötü hal geçinceye kadar Habeş'e gidin. Zira orada bir melik var ki, yanında kimseye zulüm yoktur; orasıgüvenli bir yerdir.'

***

Ve.. çocuk, yaşlı ve kadın.. seksen üç kişilik ilk kafile Habeşistan yollarında…

Melik, Hıristiyan; Allah bir.. Rezzak bir.. Rabb bir.. bir.. bir.. binlerce bir..!

Samimi yönlendirmeye icabet var Necâşî'den.. kabul ediyor bir bir..!

Artık güvende mü'minler… Ne Ebû Leheb var ortada ne de Ebû Cehil..!

İşte işin burasında ayrı bir köpürüyor Mekke'nin kini ve arkalarından iki adam gönderip geri getirmek istiyorlar gidenleri…

Hadlerini bildirecekler kendilerince geri getirip, teker teker…

Amca şefkati burada da kendini gösteriyor. Bir mektup yazıyor Ebû Tâlib Necâşî'ye ve yeğeninin emanetlerine sahip çıkmasını istiyor şiirin diliyle…

Ne garip değil mi? İman adına alın teri yok ama ehl-i imana, Habeşistan'da bile sahip çıkıyor, yeğeninin hatırına… Bugün ise, bir kısım elh-i kıblenin, arkadan adam salıp, el ele verdikleri iman karşıtlarıyla oyun bozmaya çalışmaları ne kadar da manidar..!

Kim ne derse desin, ne Amr İbnü'l-Âs'ın çabaları ne de İbn Ebî Rabîa'nın gayretleri bir netice vermedi.. vermeyecek…

Ne kucak dolusu giden hediyelerin, ne de iltifat yüklü cümlelerin bir faydası var..!

Sûret-i haktan gözükme gayretleri ise boşuna yorulma ve sadece bir kuruntudan ibaret…

Her türlü vesileye müracaat edilse de Necâşî'ye, görüp duyduğu yetmiş bir kere.. sözünün eri..!

Ve.. Kureyş'in elçileri eli boş dönüyorlar geri…

***

Mekke'de hiddet.. Mekke'de şiddet.. arttıkça artıyor.

Müslümanların Habeşistan'da yer edinip hüsn-ü kabul görmeleri yanında, bir de Hamzave Ömer gibi kahramanlarının da Müslüman olması, çıldırtıyor Kureyş'i…

Artık, iman selini önlemede şiddet yetmiyor.. hatta açıktan tepki, inananların işine bile yarıyor…

Öyleyse, daha sinsi ve kalıcı bir plan gerekli…

Hemen aralarında oturup bir durum değerlendirmesi yapıyorlar.

Çıkan sonuç;

Boykot…

Şehirden sürülecek Muhammed ve Ashabını…

Kız alınıp verilmeyecek.. yiyecek ve içecekten de mahrum edilecekler..!

Kimse ziyaret etmeyecek ve kapılar da kapatılacak yüzlerine..!

Ve, yapılan işe kutsiyet atfetme girişimleri; üzerinde ittifak edilen hususlar, madde madde yazılıp, Kabe duvarına asılacak.

Sözde ittifak görüntüsü ve kamuoyunu da arkalarına alma girişimi bunların hepsi…

Aslında, kuzu görüntüsüne bürüdükleri postlarında, sırtlan sırıtması gizli..!

Kavurucu güneş altında ve kızgın çölde ölüme terk etmedin adı bu..!

Bu, sürgün demek..!

Bilmiyorlar ki, her sürgün, yeni sürgünlere gebe…

Evet, zahirde çile içre çile.. her çadırdan hemen her gün yeni bir çığlık yükseliyor zira..!

Ancak, mihnet ve çile imbiklerinde olgunlaşmadan Mekke'yi yeniden görmek hayal..!

***

Dünle bugün arasında bir fark var mı..?

Bir isim.. bir de resimler farklı..!

Dünya iltifat edip yönelince imana.. Mekke'de kuduran Kureyş, yine iş başında..!

Saldırılara kudsiyet atfedecek mürekkep bulmak zor değil bugün de..!

Neyse Allah var.. ahiret var; hesap var.. kitap var..!

Bir Ebû Bekir.. bir Ömer.. bir Osman.. bir Ali isen sen şayet.. gerisi boş..!

İltifat edip aldırmamak gerekiyor köpürmelere… Saman alevi yemek pişirmez ki..!

Tahrip kolay.. önemli olan bir gönüle daha iman hizmeti götürebilmek..!

Minareden gelen sesin dediği gibi, içinde kitlelerin yanıp kavrulduğu bir yangın var karşıda…

Dünyanın başı dönmüş; hizmet bekliyorken senden, takılmamak gerekiyor, 'niye ', 'niçin 'lere… İsa ve Musa'nın peşinden giderken dünyanın dört bir yanında; 'Ben de şehadet ederim ki, Muhammed de Allah'ın Rasûlü' diyenler fer olsun sana…

Aleyhinde konuşanlara da vazife olsun endişeleri; seninle uğraşıp cedelleşeceklerine dizlerinin dibindekilere sahip çıksınlar hiç olmazsa…

Amr'ın da geleceği gün var.. İkrime'nin de..!

Dilde kemik yok… Ağzı olan konuşacak..! Konuşmak değil, iş yapmak hüner…

Bazıları için, semadan yıldızları da indirsen ayaklarının altına, belli ki can çıkmayınca değişmeyecek huyları…

Hudeybiye'nin sessizliğinde vazifeye devam ki, kendini arayan Halid'ler fırsat bulsun…

Ebû Leheb'le uğraşmak zaman kaybettirir sana… Onun hakkından kimin geleceği belli…

Ebû Cehil kendi vazifesini yapıyor…

Sen, kendi vazifene bak..!



Kaynak: Reşit Haylamaz, tr.fgulen.com, 26.03.2005

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top

ARAMA

ARŞİV İÇERİK TAKVİMİ

« November 2024 »
Mon Tue Wed Thu Fri Sat Sun
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30  

Herkül Nağme

Herkül Nağme..Ezcümle, M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bütün eserlerinin, sohbetlerinin, şiirlerinin hep bu nağmeyi terennüm ettiğini söylemek pekâla mümkündür...

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu