"Gözü Yaşlı Vaiz"den Uluslararası Fenomene Fethullah Gülen

Yaklaşık kırk yıl önce, bir “gözü yaşlı vaiz” olarak bilindi Türkiye’de. Önce, Ege ve Marmara bölgesinin cami kürsülerinde, toplantı merkezlerinde ve hatta kahvehanelerinde, daha sonra da tüm Türkiye’de.
Türk halkı bu “gözü yaşlı vaiz”i samimiyetle bağrına bastı. Onun gönlünün derinliklerinden gelen göz yaşları sel olup, müminlerin gönlüne aktı ve katı kalpleri yumuşatıp eritti. Geniş kitlelelerin bu zatın çevresinde haleleşmesinin aksine, “İslami Ulema” kesimi bu Zata pek ilgi göstermedi. Tıpkı, eserlerinden ve felsefesinden büyük ölçüde istifade edip, bir eğitim hamlesine dönüştürerek, geniş kitlelere mal ettiği Üstadı Bediüzzaman Said Nursi’ye yapıldığı gibi.



İslami konularda yazıp çizen, kariyer yapan birçoklarına göre, her iki zat da, “güzel ve faydalı işler” yapıyorlardı. Ancak, anlattıkları pek de “ilmi değeri haiz” şeyler değildi. O İslam tarihinden menkıbelerle, Asr-ı Saadet’den tablolarla, “cemaati heyecanlandırıyordu”. “Yoldan çıkmış” bazılarına yıl gösteriyordu. İşte o kadar.

Halbuki bu Zat “Sıra dışı” bir şeyler yapıyordu. O, kalabalıkları Asr-ı Saadetin huzur ve nur iklimine götürdüğü kadar da, müspet ilimlerin sonuçlarıyla ve Batılı filozofların yorumlarıyla da tanıştırıyordu kitleyi. Ama her ne söylerse söylesin, bunu fevkalade güçlü bir hitabetle ve bir duygu seli içinde söylüyordu.

Bir sosyal bilimci, Merhum Bediüzzaman’ın üslubu için “İslamın şiirsel dili” demişti. Bu sosyal bilimciye göre, Bediüzzaman önceki ulemanın yalın biçimde ve sadece akla hitab eder tarzda söylediklerini “şiirsel bir dille” söylüyordu. Kitleleri harekete geçiren bu “şiirsel dil” olmalıydı. Yoğun baskılara ve aykırı tavırlara rağmen, geniş halk kitleleri bu mesajı benimsedi ve kalbinin derinliklerine gömdü. Merhum Cemil Meriç’in ifadesiyle, burada halkın “aydın biganeliğine karşı anlamlı bir reaksiyonu” gelişti. “Madem ki, sen bu emanetin kıymetini takdir etmiyorsun, ben de onu kalbimin derinliklerinde saklarım. Ta ki bir sahibi ve ehli gelinceye kadar” der gibi.

Fethullah Gülen konusunda da, tarafların tavrı farklı olmadı. Kitlenin sahibiyeti, aydının biganeliğine rağmen gelişerek devam etti.

“Şiirsel dil”in arkasındaki sır

“Hitap” veya “beyan” nimeti, Rahman’ın kulları üzerinde, onların “insan olma” vasıflarını belirleyen önemli tecellilerinden biridir. Ama söz konusu Fethullah Gülen ve benzerleri ise, bu tecelli “Muhteşem” ve “Müstesna” kelimeleriyle ancak ifade edilebilir.

Eskilerin deyimiyle, onun “hitabeti” ve “talakatı”, çoğu zaman çağlayanlar misali dinleyenlerin akıl ve kalplerine akar da akar. Bazen bu akış, hem kendisinde hem de dinleyenlerde adeta sellere dönüşen bir tesir gücüne mazhar olur.

Ancak ondan bu hissiyat hedefsiz olmadığı gibi, “arka plan” sız da değildir. Esasen, akıl-kalb dengesinin fevkalade korunduğu bu coşkun beyan ve hitaplarının, bugün yer küresinin birçok noktasını kuşatan eğitim hamlesi projesinin itici gücü olduğunu anlıyoruz. Bilemiyoruz, bu “itici güç”, yani “şiirsel dil” olmasaydı, kitleler onun mesajını böylesine kavrayabilir miydi acaba!

Evet, Fethullah Gülen’in kullandığı “şiirsel dil” in arkasındaki kuvvetli arka planı Kur’ani ilimlere vukufiyet, hadiste derinlik ve doğu-batı felsefelerine aşinalık oluşturuyordu.

İslam Tarihindeki önderler

İslam tarihine çok genel çerçevede bakıldığında dört ana kategoride önderler görürüz: Alimler, Mürşidler, Mütefekkirler ve Dava/Mücadele Adamları. Fethullah Gülen’in bariz ve kolaylıkla görülebilen yönü (özellikle hayatının 1990’a kadar olan devresi itibariyle) bir “Mürşid” oluşu olmakla birlikte, müktesebatı itibariyle, hemen hepsinin karması olan karizmatik bir liderdir kendisi. Hem özellikleriyle, hem de fikirleriyle “kuşatıcı bir lider”.

Alimler: Geleneksel çizgiyi takip ederek, bir veya birden fazla derinleştikleri alanlarda eserler verirler. Bu eserler, te’lif olabildiği gibi, tasnif veya şerh de olabilir.

Mürşidler: İslam toplumunun ortak müktesebatını ve değerlerini, gönüllerinin derinliklerinde yoğurarak, kitleyi doğruya ve güzele irşad ederler. Doğru yolu gösterirler.

Mütefekkirler: Zamanlarına kadar ortaya konamamış olan hususları yeni bir biçim ve üslupla ortaya koyarlar. Ortaya koydukları ya özde veya biçim ve üsluptadır.

Dava ve mücadele adamları: Toplumların ihtiyaç duyduğu bir alanda, sadece fikirlerini ortaya koymak değil; fikirlerini ve ideallerini toplumsal bir heyecana ve hamleye dönüştürerek, söz konusu topluluğu belirli bir istikamete götürenlerdir. Düşünce ve tekliflerini, cesaretle ve ısrarla savunurlar. Gerektiğinde bedel ödemekten çekinmezler. Genel temayüllerin ve düşüncelerin dışına çıkarak, sıra dışı, farklı ve yerine göre “aykırı” tekliflerde bulunurlar.

Genel kategori böyle olmakla birlikte, bu dört temel vasfı birleştiren karizmatik şahsiyetler de az değildir İslam tarihinde. Esasen Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi de, bu vasıfları dengeli bir şekilde mahiyetinde barındıran nadir şahsiyetlerden birisidir.

Hayatının her döneminde, ilim öğrenmekten ve öğretmekten kopmamıştır. Hocaefendi’nin maruz olduğu rahatsızlıkların onda biri, kimilerinin başına gelse, başlarına gelse, dostlarından gelen iki satırlık mektubu dahi okuyamazlar. Hâlbuki o iki-büklüm acılarla kıvrandığı sırada bile ilim öğrenmekten, öğrenmekten ve çevresini “irşad” etmekten, yol göstermekten geri durmamıştır.

Ancak benim naçizane görüşüme göre, onun en bariz vasfı, “Dava ve mücadele adamlığı”dır. Bence, “Karizmatik liderler dönemi bitti” diyenler, belki işletmecilik alanında haklı olabilirler, ama söz konusu Fethullah Gülen ise, söylenebilecek tek söz var: “O, sevenlerini, düşünce ve davasını izleyenleri ve hatta geniş kitleleri, sözünün büyüsüyle kuşatan mefhumun kamil anlamıyla karizmatik bir liderdir.” O, ufuksuz önderlerin kısır bıraktığı, mağdur ve mazlum Anadolu insanına öylesine bir Ufuk ve hedef göstermiştir ki, bugün onun fikir mimarlığını yaptığı evrensel eğitim hamlesinin şefkat kanatları altında, dünyanın “yedi bucak, dört köşesi”nden, yüz binlerce genç geleceğin barış dünyasını inşa etmeye hazırlanıyor. “Müştebih ağaçları gösteren semereleridir” sözünün icabı çerçevesinde, kurumsallaşmış fikirlerinin tezahürü olan okullarda tahsil gören gençler, dostun-düşmanın takdirlerini kazanmış durumda.

Yıllar önce, Ege camilerinde, gönüllerde çerağ yakan “hitabet” kavramının kemaliyle kendisinde tecelli ettiği “Gözü Yaşlı Vaiz”, artık uluslararası bir fenomene dönüşmüştür. Şimdiye kadar onun düşünceleri, görüşleri ve fikir mimarlığını yaptığı eğitim hamlesi hakkında, iki uluslararası bilimsel sempozyum yapıldı. Bunlardan birisinin tebliğleri “Turkish Islam” adı altında, Syracause Üniversitesi tarafından yayınlandı. 2006 yılı içinde onun hakkında iki önemli uluslararası toplantı daha planlanmış olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz.

İnanıyoruz ki, bu “fenomen”le, bir süre sonra çok daha büyük kitleler iftihar duygusunu yaşayacaktır. Ama bu iftiharı, önce bu topraklarda yaşayan her tabakadan insanın hissetmeğe hakkı ve liyakati vardır.

Kim ne derse desin, “Gözü yaşlı vaiz” yoluna devam ediyor.

Karanlıklara inat, ışık huzmeleriyle…”Cennet-asa” insanlık baharının müjdecisi, dünyanın dört bir bucağında açan rengarenk çiçek haleleriyle…

Zaman Avrupa, 15.12.2005

 

Add comment


Security code


Refresh

back to top

ARAMA

ARŞİV İÇERİK TAKVİMİ

« November 2024 »
Mon Tue Wed Thu Fri Sat Sun
        1 2 3
4 5 6 7 8 9 10
11 12 13 14 15 16 17
18 19 20 21 22 23 24
25 26 27 28 29 30  

Herkül Nağme

Herkül Nağme..Ezcümle, M. Fethullah Gülen Hocaefendi'nin bütün eserlerinin, sohbetlerinin, şiirlerinin hep bu nağmeyi terennüm ettiğini söylemek pekâla mümkündür...

BU GÜNLER DE GEÇECEK

ÇATLAYAN RÜYA

ÇARPITILAN BEDDUA!

ŞAHİT OL YA RAB...

Mefkure Yolculuğu