Yeni Mesaj Gazetesinin Kasdî Tahrifleri -4
- Written by Dr. Abdülkadir Badıllı
- font size decrease font size increase font size
- Add new comment
Yeni Mesaj’ın Dördüncü İftiralı Vesvesesi ve Cevapları
İftira ve cehalet içinde yüzen bu yazar, Hz. Üstad hakkında şöyle bir isnadda bulunuyor: “Hıristiyanlara böylesine yoğun aşkı olan Said-i Nursi, askerlik kurumuna ise hiç de öyle bakmaz. Risale-i Nur talebelerine çağrıda bulunarak: ‘Askere gitmek yerine, Kur’an’a çalışmak suretiyle zamanlarını daha iyi değerlendireceklerini’ ifade eder. (Lem’alar, 100)”
Az aşağıda da, askerliğin önemini ve şu cahilane bedbahtça su-i edebinin esbab-ı mucibesinin yorumunu getiriyorum diye şöyle herzeliyor. “Ülkenin her tarafında haçlı askerlerinin çizmesi dolaşırken, Said Nursi’nin talebelerine: ‘Askere gitmeyin’ diye fetvalar vermesi çok yadırganması gerken bir durumdur...”[92]
Cevap: Bilgisiz, tarihi olaylardan habersiz bu yazarın şuradaki yorumu, “İkinci iftiralı vesvesesi” bölümündekinden daha çok amiyane bir cehaletin örneğini teşkil eder. Şöyle ki: Bediüzzaman Hazretleri Lem’alar kitabını, 1927’de Barla’ya sürgün getirilmesinden bir müddet sonra yazmıştır. O tarihte ve sonrasında Türkiyenin hiçbir köşesinde, cahil yazarın “ülkenin her tarafında haçlı askerlerinin çizmesi dolaşırken” şeklindeki iddiasını doğrulayan hiç bir olay yoktur. Şimdi mevzuyu bu kadarıyla bırakıp, Lem’alar kitabında yazılı olayı, Hz. Bediüzzaman’ın kendi ifadesiyle aynen aktaralım.
“Üçüncü Meraklı Sual:
“Bu yakınlarda İngiliz ve İtalya gibi ecnebîlerin bu hükûmete ilişmesiyle, eskiden beri bu vatandaki hükûmetin hakikî nokta-i istinadı ve kuvve-i mâneviyesinin menbaı olan hamiyet-i İslâmiyeyi tehyiç etmekle şeâir-i İslâmiyenin bir derece ihyâsına ve bid’aların bir derece def’ine medar olacağı halde, neden şiddetle harp aleyhinde çıktın ve bu meselenin âsâyişle halledilmesini dua ettin ve şiddetli bir surette mübtedi’lerin hükûmetleri lehinde taraftar çıktın? Bu ise, dolayısıyla bid’alara tarafgirliktir?..
“Elcevap: Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz, fakat kâfirlerin kılıcıyla değil! Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin; kılıçlarından gelen faide bize lâzım değil. Zaten o mütemerrid ecnebîlerdir ki, mü-nafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler.
“Hem harp belâsı ise, hizmet-i Kur’âniyemize mühim bir zarardır. Bizim en fedakâr ve en kıymettar kardeşlerimizin ekserisi kırk beşten aşağı olduğundan, harp vasıtasıyla vazife-i kudsiye-i Kur’âniyeyi bırakıp askere gitmeye mecbur olacaktılar. Benim param olsa, hüsn-i rızamla, böyle kıymettar kardeşlerimin herbirisini askerlikten kurtarmak için, “bedel-i nakdiye” bin lira ka-dar da olsa verirdim. Böyle yüzer kıymettar kardeşlerimizin hizmet-i Kur’âniye-i Nuriyeyi bırakıp maddî cihad topuzuna el atmakta, yüz bin lira kendi zararımızı hissediyordum.
“... Kadîr-i Külli Şey, bir dakikada, bulutlarla dolmuş cevv-i havayı süpürüp temizleyerek semânın berrak yüzünde ziyadar güneşi gösterdiği gibi, bu zulümatlı ve rahmetsiz bulutları da izale edip hakaik-i şeriatı güneş gibi gösterir ve ucuz ve dağdağasız verebilir. Onun rahmetinden bekleriz ki, bize pahalı satmasın. Baştakilerin başlarına akıl ve kalblerine iman versin, yeter. O vakit kendi kendine iş düzelir.”[93]
İşte, Hazret-i Bediüzzamanın mevzu’ ile ilgili beyanı, ifadesi bu... Teşvişçi yazarın, “Said-i Nursi, Risale-i Nur talebelerine çağrıda bulunarak: ‘Askere gitmek yerine, Kur’an’a çalışmak suretiyle zamanlarını daha iyi değerlendireceklerini’ ifade eder.” tarzındaki tahrifli ve tezvirli ifadesiyle, Hz. Üstad’ın beyanı arasında bir uyum, bir münasebet görüyor musunuz?.. Elbetteki hayır, diyecek-siniz. Hz. Üstad: “Hem harp belâsı ise, hizmet-i Kur’âniyemize mühim bir zarardır. Bizim en fedakâr ve en kıymettar kardeşlerimizin ekserisi kırk beşten aşağı olduğundan, harp vasıtasıyla vazife-i kudsi-ye-i Kur’âniyeyi bırakıp askere gitmeye mecbur olacaktılar.” diyor. Yazar ise, son derece tecahülden gelerek, tahrif edip: “Askere gitmek yerine, Kur’an’a çalışmak suretiyle...” diye uyduruyor. Bir defa, askere gitmek veya gitmemek, şahısların elinde değil, devletin elindedir. Kendi iradesiyle, askere gitmeyip Kur’an’a çalışmak diye bir metod bulunuyormuydu ki, Bediüzzaman talebelerine öylesi bir çağrıda bulunsun.
Hem Hz. Üstad’ın bahsettiği “Hizmet-i kudsiye-i Kur’aniye-i Nuriye” Kur’an’ın metnini öğrenmeye çalışmak değil, Kur’an tefsiri Nur risalelerini elle yazıp çoğaltmak ve neşretmek hadisesidir. Harp patlarsa, 45’ten aşağı yaşlarda herkes askere çağrılacağı için, Risale-i Nurları elle yazıp çoğaltanlar da mecburen askere alınacaklardı, diyor. Param olsa, nakdî bedel bin lira da olsa verecektim diyerek askerliğin mecburî bir vazife olduğunu ifade ediyor. İşte buna göre yakıştırılmış yalanlı iftiralarını görün!..
Acaba İngiliz ve İtalyanların bu hükümete ilişme hadisesi ne idi?..
1926 Nisanında İtalyan Başbakanı Mussoloni ve İngilizler’in, Doğu Akdeniz ile ilgili olarak verdikleri demeç üzerine, Türkiye Hükümeti Bakanlar Kurulu kısmi seferberlik kararı aldı. Fakat mesele, harpsız anlaşma ile sonuçlandı.
İşte talihsiz yazarın karanlık mihrakın emirber neferliği hesabına söylediği kapkara cehaletle ve insafsızca olan şu: “Hıristiyanlara böylesine yoğun aşkı olan Said-i Nursi...” şeklindeki sözü için herhalde Bediüzzaman Hazretlerini tanıyan herkes, her ehl-i vicdan belki de Allah ve melaikeleri de ona bedel bu adamı lanetliyor, nefrinler yağdırıyor.
Bediüzzaman Hazretlerinin İstanbul’un İngilizlerce işgali sırasında onlara karşı haykırdığı “Tükürün o ehl-i zulmün o hayasız yüzüne” ifadesini, yalana dayanan müfterilerin yüzü de hakediyor.
Evet, Bediüzzaman Hazretleri Birinci Cihan Harbinde gö-nüllü alay kumandanı olarak katıldığı harpte harika kahramanlık destanları yazdırdığı gibi, harici tecavüzler ve istilacı ecnebilere karşı her zaman mücadele etmiştir. Vatanın sınırlarını koruyan askerlere ve askerliğe karşı hiçbir menfi tavrı görülmemiştir. Orduyu ve askerleri kendi ruhuna yakın ve alakadar görmüştür. Birinci Cihan Harbinde ordunun yanında ve önünde iki buçuk sene gece-gündüz Rus ve Ermenilerle çarpışmış, 5 binden fazla talebelerini şehit vermiştir. En son, Bitlis şehri içinde sağ kalan 20 talebesiyle birlikte bir Rus taburu içine düşerek çarpışmış ve o yirmi talebesinden öz yeğeni Ubeyd de içinde olarak onaltısı da şehid düşmüştür. Daha sonra, kendisi de üç yerinden yaralan-mış, bir ayağı da kırılınca Ruslara esir düşmüştür. Ruslar tarafın-dan esir alınıp Sibirya’ya doğru götürülürken, bir süre Tiflis’te esirlerin yığılması için bekletilmiş. Tiflis’te iken, 1 Eylül 1916’da, Osmanlı Devleti Hariciye Nazırı Talat Paşa, Hilal-i Ahmer Reisi Besim Ömer Paşa’ya emirname göndererek, “Bediüzzaman Said-i Kürdi’ye 60 altın karşılığı 1254 mark parayı kurye eliyle ulaştırılmasını” emretmiş ve bu para kendisine ulaştırılmıştır.
Temmuz 1918’de esaretten firar edip İstanbul’a ulaştığında, Tanin gazetesi hadiseyi “Muvasalat” başlığıyla haber olarak vermiş, Harbiye Nazırı Enver Paşa Bediüzzaman’ı Nazırlığa davet etmiş, lazım gelen ihtiramlarla karşılanmış, ne gibi bir vazife, makam isterse hemen verileceğinin teklifinde bulunmuştur. Ve bu arada Ordu-yu Hümayun adına kendisine “miralay nişanı” ve bir de “iftiharlı bir harp madalyası”nı vermiştir. Bunun yanında ordunun bütçesinden 150 altın lirayı da ısrar ederek Üstad’a kabul ettirdikten sonra, o günlerde yeni kurulmuş Darü’l-Hik-meti’l-İslamiye’ye ordunun bir delegesi sıfatıyla alınmasını Padişah ve Şeyhülislama teklifte bulunmuştur. Bu teklif hemen kabul görmüş ve Bediüzzaman 50 altın lira maaşla bu daireye resmen alınmıştır.[94]
Çok insafsız olan bu adamdan ve arkasındakilerden hariç, ehl-i vicdana soruyorum: “Eğer Bediüzzaman askerlik düşmanı ve tecavüz eden ecnebi devletlere ve Hıristiyanlara aşık birisi ise, onun harpteki o destanlar yazdıran hali ne için ve tepedeki devlet ricalinin ona karşı şu iltifatları niye?..”
[92] Muharrem Bayraktar, “Said-i Nursi ve Askerlik”, Yeni Mesaj, 10.2.2006.
[93] Lem’alar, s. 104.
[94] Şu söylediklerimin belgeleri, klişeleriyle birlikte eserimiz olan Mufassal Tarihçe-i Hayat, C. 1, ss. 410-441 ve 448-449’dadır.