Yeni Mesaj Gazetesinin Kasdî Tahrifleri -7
- Written by Dr. Abdülkadir Badıllı
- font size decrease font size increase font size
- Add new comment
Yeni Mesaj’ın Yedinci İftiralı Vesvesesi ve Cevapları
Bu yedinci bölümde, iftira ve iddia nöbeti Emin Koç’tadır.
Başlığı şöyle atmış: “Hıristiyan Nur talebeleri”... Altında da “... Said-i Nursi ‘Cizvit’ papazını Hıritistiyan nurcu ilan etti.” dedikten sonra bu sözün kendisine ait olmayıp M. Birinci’ye ait olduğunu, kaynağını da, Hürriyet, Milliyet gazetelerinden sonra, Zaman gazetesinin de bu gazeteleri te’yid ettiğini yazmış...[101]
Cevap: Ben adları yazılan gazetelerin asıl olarak ne yazdık-larını araştırıp tahkik edecek değilim. O gazetelerin, Yeni Mesaj gazetesi insafsız yazarları gibi gerçeği ne kadar doğru, ne kadar tahrifli yazdıklarını bilemeyeceğim.
M. Emin Koç, bir de şöyle hakaretli bir başlık atıyor
“ABD’nin Koynundaki Diyalogcu Nurcular ve Üstadları!”[102]
Cevap: Bu şahıs, şu zehirli hükmü ile, Amerika’da yaşamakta olan milyonlarca Müslümanlara hakaret yağdırıyor. ABD’nin koynunda, yani hükümetleri korumasında yaşamakta olan Fethullah Hoca gibi din adamlarından bir çok zatlar bulunmaktadır. Bütün bunlar senin şu zehir-alud anlayışına göre bakılırsa, hepisi onun koynunda yaşayan insanlardır. Aynı zamanda Avrupa’nın tüm devletlerinde yaşamakta olan mülümanlar da –sana göre– aynı kategoridedir. Yuh senin şu anlayışına!..
Yine Emin Koç, “enneffasati fil-ukadi” tipi kin, buğz karışımı iftira ve yalanıyla diyor ki: “Garibüzzaman (yani Bediüzzaman) ekümenlik papazla sarmaş dolaş”... İki paragraf aşağıda ise, “Patrik ve Garibüzzaman kuva-yı milliyeye karşı”!..[103]
Cevap: Biz şu cevabı yazımızın üst tarafında, bu iki çarpıtılmış ve bir kin ve gayz tarzında saptırılmış gerçekleri detaylarıyla ispat ederek yazdık. Bediüzzaman Hazretleri Fener Patriğiyle ne gaye ile gidip görüştüğünü, ona neler söylediğini, açıkça ve olduğu gibi ifade ettiğimiz gibi, kuva-yı milliyeye karşı çıkmak şöyle dursun, bütün gücüyle desteklediğini bir çok belgelerle ispat edip ortaya koyduk. Ve orada, Muharrem Bayraktar’ın verdiği yalan dolan kaynakların asılsız olduğunu yine ispat ettik. Öyleyse, hep iftira ve yalanlarla, kin ve düşmanlıklarla ayakta durmaya çalışan bu gibilerin akibeti hüsrandır, battıkça batacaklardır.
Yine aynı gazetenin bir başka yazarı olan Müslim Karabacak ise, müşrik ve Allah’ı kökten inkar eden komünist ve mutlak kafirler ile ehl-i kitap Hıristiyan ve Yahudilerin Allah’ın varlığını, bir kısım peygamberleri ve kitapları, ahireti ve melaikeleri kabul eden, ama Allah’ın sıfatında yanlış ve büyük hatalar yapan kafirleri aynı kefede tutuyor ve küfür birdir, diyor. Oysa ki, Kur’an-ı Kerim bir çok ayetlerinde bu iki tip küfrün arasını tefrik ediyor. İslam şeriatında da, ehl-i kitabın kızlarıyla Müslümanların evlenebileceği, kestiklerini –İslam usûlüne göre– yenebileceği; Hanefi mezhebinde şahidlik için bir ehl-i kitabın, fasık bir Müslümana tercih edilebileceği kayıtlıdır. Yine Kur’an-ı Kerim ve Resul-i Ekrem(asm) ve Allah’ın varlığını tamamen inkar eden kafirlerin–ki bunlara ateist ismi verilmez. Ateist, dinsiz ya da lakayd kalanlardır. –bir ehl-i kitapla harpleri vaki olduğunda, taraftarlık icab ederse ehl-i kitabın tarafının tutulabileceğini, Kur’an-ı Kerim Rum Sûresi başı ve tefsirinde nakledilen bir çok hadis-i şerifler açık olarak ifade ediyorlar.
Buna göre M. Karabacak’ın, Bediüzzaman tarafından ifade edilmiş “küfr-ü mutlak” terimine itirazı kara cahilliğin tipik bir örneğidir. Evet küfrün iki tipi vardır: “Küfr-ü mutlak”, “küfr-ü mukayyed” olarak değil, yani “ma-i mutlak” ve “ma-i mukayyed” gibi değil, “küfr-ü mutlak” ve “küfr-ü meşkûk” tarzında, (necâset-i galîza ve necaset-i hafife gibi) ilm-i kelam kitaplarında mezkûrdur. Günah-ı kebire ve günah-ı sağire gibi...
Lakin şu Yeni Mesaj’ın acemi bay yazarı, böyle bir tasnifin Kur’an’da ve hadiste yer almadığını söyler. Anlaşılıyor ki, bu adamlar Kur’an’dan ve hadisten, akaid kitapları ve ilm-i kelamdan haberleri olmayan ketele-i cühaladandırlar. Aslında bunları kâle alarak, ciddi cevap vermek kâr-ı akıl değil. Fakat ne yapalım ki, insanlarımızın çoğu meseleleri, olayları tahkik süzgecinden geçiren ve şahsen ilgilenip bakanlardan olmadığından ve komünistlerin iblisane bir taktiği ki; “iftirayı bas, te’sir etmezse, iz bırakır” kaziyesini düşünerek, saf zihinlerin vesveselenmemeleri için, hakikatları olduğu gibi ortaya sermeye mecbur kalmış durumdayız.
Evet, bu adamlar, “Küfür tek millettir” hadisinin vürûd makamına ve tayin cihetlerinin yorumlarına bakmadan, batı dünyasının ve Amerika’nın Hıristiyanlık diniyle asla bir ilgisi olmayan siyasî mekanizmalarını elinde tutanların icra eyledikleri zalimane ve kafirane hareketlerine bakarak; komünistin mutlak kafirlikleriyle, Hıristiyanlık dini ve ruhani kesiminin tamamını aynı kefeye almışlardır.
Bunun yanında, komünist Rusyanın Kafkas, Dağıstan ve Türkistan’a icra eyledikleri kafirane zulüm ve ceberutlarını ve “din zehirdir” deyip oralarda yaşayan Müslümanların dinlerini ibadet yerlerini, dini adet ve an’anelerini kökten silip mahveden, tarümar eden ve o Müslümanları zorla komünistleştirmek için binlercesini katliamlara uğratan mutlak kafir olan Rus’un ve Çin’in yaptıkları daha düne kadar gözler önünde cereyan etmekte idi.
İşte Karabacak’ın: “Ateistlerin değil, haçlıların çizmeleri yurdumuzda dolaştı” sözü ve komünistleri zımni savunan lakırdılarının ne kıymette olduğu her halde ayan-beyan görünüyor.
Evet onların bu tip davranış ve hareketleri bir cihette komünist rejimi savunanlarla birleşiyor gibidir. Komünistlerin partisinin tüzügü icabı, Amerika’ya ve bir kısım batı dünyasına eleştiriler tevcih eylemesi, düşman olması normal karşılanabilir. Lakin birden bire mantar gibi ortaya çıkan ve televizyon kanalı, gazete, parti ve okulları az zamanda tertipleyip oluşturan bu “mesajcılar” sureti Müslüman, sireti İslama zıt vaziyetinde arz-ı endam eylemektedir. Bu ikisi, Amerikan ve Avrupa düşmanlığında, özellikle Yahudilere değil, Hırıstiyana adavetinde işbirlikleri var gibi görünüyor. Hele buiddiaları yapanların veyandaşlarının kesif ve katı küfür dünyası olan şimal cerayanına karşı yumuşak ve mülayim davranmaları dikkat çekmektedir. Katı küfür dünyasına tavizkarlık ve mülayemet meylinden midir, bilmiyorum, 1946’larda Rusların Kars ve Ardahan’ı Türkiye’den tehditlerle istedikleri vakit, CHP lideri Milli Şef İ. İnönü Amerika’ya izdirarî olarak yanaşma göstermesi, Amerika’nın da bazı hürriyet ve insan hakları gibi şartlarla Türkiye’yi koruyacağını söylediği günlerde, Bediüzzaman Hazretleri bir münasebetle bir yazısında: “Şimal cereyanı İslam ve İsevî dininin hücumuna karşı kendini muhafaza etmek fikriyle İslam ve misyonerlerin ittifakını bozmaya çalışacak...” demesi; ayrıca büyük Deccalın, komünist Rus rejimi olduğunu hadis-i şeriflerin işaretlerinden çıkarması, bunları fazlasıyla tedirgin etmiş olacak ki, İslam kisvesine bürünerek halaskâr-ı İslam olan Üstad Bediüzzaman Hazretlerine düşman kesilmiştir.
Bu ikisinin “ulusalcılık” namında bu gibi davranışlarının gösterdiği işaretleri karinesiyle, bu din kisvesindekiler aslında komünizmi savunanlardan daha fazla komünist hayranıdır. Ama her nasılsa Müslüman kılığında görünüyor. Evet, hakiki bir Müslüman diğer masum Müslüman kardeşlerine, pis bir siyasetle dalaletli ırkçılık namına buğz etmez. Yalanlarla, tahriflerle iftiralar etmez. Ayağına dolaşmaz. Kin ve garazla çürütmeye çalışmaz.
Şimdi burada bir doğru laf etmek gerekirse, komünizmi savunanlar onların hempası olanlara göre samimiyet ve mertlikçe çok üstündür. Çünkü mesleğinin icabını dobra dobra yerine getiriyor. Her ne kadar –bazı emarelerle– ikisi de karanlık bir örgüt olan “Ergenekon” projesinin tatbikat çavuşları olsalar da...
[101] Emin Koç, “Hıristiyan Nur Talebeleri”, Yeni Mesaj, 21.12.2005.
[102] Emin Koç, “ABD’nin Koynundaki Diyalogcu Nurcular ve Üstadları”, Yeni Mesaj, 17.12.2005.
[103] Emin Koç, a.g.m.